Salı, Mart 19, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Langfristige Artikel

Box Link

Events


 

 PANO

 

 

 

 ----------------------------------------------------------------

 

A r ş i v  ( D e r g i - B e l g e - K i t a p )

 

 

 

 


Rasti Dergisi, Yıl: 2001 Sonbahar, Sayı: 1 - PDF

        İçindekiler:

  • TÊKOŞİN GERÇEĞİ

         Seyfi Cengiz ile Röportaj - Piro Zarek

  • Demokratik Cumhuriyet 'in Güncel Ve Tarihsel Anlamı 

         M. Zilan

  • Hapsedilen Dersim Aydını Üzerine Bazı Notlar

        H. Pulur

  • PYSK ' nın Tasfiyesi ve Duruşumuz

        Reçenasia Komünisti-Komünist Gelenek

     
     
     

  

Dersimzaza.com'dan kısa bir açıklama

Facebook'ta sitemizin ismi ile benzerlik taşıyan bazı sayfalar görülmektedir. Bu sayfaların sitemizle hiç bir ilgisi yoktur. Sitemizin www.dersimzaza.com adresi dışında internet üzerinde herhangi bir hesabı ya da sayfası bulunmamaktadır.

Kamuoyunun dikkatine sunulur.

Dersimzaza.com

 

 

 

 

 

Direniş? Evet! Neden ve Nasıl?

Direniş? Evet! Neden ve Nasıl?

Immanuel WALLERSTEIN

Özgür politika / 17 Mart 2017 Cuma

 

 

500 yıla yakındır içinde yaşamakta olduğumuz kapitalist dünya sisteminden iki muhtemel sistemden birine tarihi bir yapısal geçiş sürecinin ortasındayız: Ya kapitalizmin en berbat özelliklerini (hiyerarşi, sömürü ve kutuplaşma) koruyan ama kapitalist olmayan bir sisteme ya da onun zıddı olan, görece demokratik ve eşitlikçi bir sisteme. Buna, Davos ruhu ile Porto Alegre ruhu arasındaki mücadele diyorum.

Kaotik ve kafa karıştıran bir geçiş süreci yaşıyoruz. Bunun kolektif stratejimiz açısından iki etkisi var. Kısa vadede (diyelim ki üç yıl), kısa vadede yaşadığımızı aklımızdan çıkarmamalıyız. Hepimiz hayatta kalmayı umuyoruz. Hepimizin yemeğe ve başımızı sokacak yere ihtiyacı var. Güç kazanmak isteyen her hareketin, acı çekenlerin acılarını en aza indirecek her yolu deneyerek, insanların hayatta kalmasına yardım etmesi gerekiyor.

Fakat orta vadede (diyelim ki 20-40 yıl), acıları azaltmak hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Davos’un ruhunu temsil edenlerle mücadelemize konsantre olmak zorundayız. Bunun hiçbir geri adımı yok. Kapitalizmin inşa edilebilecek hiçbir “reforme edilmiş” versiyonu yok.

Bu yüzden Direniş’in “nasıl”ı çok net. Kolektif olarak ne olup bittiği konusunda daha net olmamız, daha kesin ahlaki tercihler yapmamız ve daha akıllıca politik stratejiler belirlememiz gerekiyor. Bunların bir birleşimini ortaya çıkarmalıyız. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz, evet, ama bu “başka” dünyanın kaçınılmaz olmadığının, alternatiflerden sadece biri olduğunun da bilincinde olmalıyız.

***

Ezelden beridir güçlüler tarafından ezildiğini ve/veya göz ardı edildiğini hisseden insanlar otoriteye karşı direnmiştir. Bu direnişler sadece kimi zaman bir şeyleri değiştirmiştir. Direnenlerin davalarının haklılığı, değer ve önceliklere göre değerlendirilir.

ABD’de elli yıldan uzun bir süredir, toplumsal pratiklerde, belirli dini grupların kendi değerlerine saldırı olarak algıladığı ve kır nüfusu ile yaşam standartları gerilemekte olanların kendilerini dışladığını düşündüğü değişiklikleri hayata geçiren “elitler tarafından ezilmeye” karşı latent bir direniş ortaya çıktı. İlk başta bu direniş toplumsal katılımdan çekilme şeklini aldı. Daha sonra daha politik bir form kazandı ve nihayetinde Çay Partisi adını aldı.

Çay Partisi kimi seçim başarıları kazanmaya başladı. Fakat dağınıktı ve net bir stratejiden yoksundu. Donald Trump bunu gördü ve fırsata dönüştürdü. Kendisini bu sağ “popülizmin” birleştirici lideri olarak sundu ve hareketi siyasal iktidara taşıdı.

Trump’ın çözdüğü mevzu, sözde sistem karşıtı bir harekete öncülük etmekle Cumhuriyetçi Parti üzerinden devlet iktidarını hedeflemek arasında hiçbir çelişki olmadığı idi. Aksine, fesat amaçlarına ulaşabilmesinin tek yolu bu ikisini birleştirmekten geçiyordu.

Onun dünyanın en güçlü askeri gücü olan ülkede başarılı olması, dünya genelinde benzer anlayıştaki grupları cesaretlendirdi ve onlar da takipçi sayılarını istikrarlı bir şekilde artırarak benzer yollar izlemeye giriştiler.

Trump’ın başarısı, ona “başkan” demelerini sağlayacak işaretler arayan ABD’nin ana akım iki partisinin çoğu liderleri tarafından bugün hala anlaşılmış değil. Ondan bir hareketin lideri rolünü bırakmasını ve kendisini başkan ve siyasi bir partinin lideri olarak sınırlamasını istiyorlar.

Bunu yapacağına dair ufak da olsa her işaretin üstüne atlıyorlar. Söylemini bir anlık bile olsa yumuşatsa (Kongre’ye 28 Şubat günü yaptığı konuşmada olduğu gibi), bunun bir hareketin liderinin taktik aldatmacasından ibaret olduğunu anlamıyorlar. Bunun yerine hemen hevese veya umuda kapılıyorlar. Ama o, hareketin lideri rolünü asla bırakmayacak çünkü bunu yaptığı an gerçek iktidarını yitireceğini biliyor.

Geçtiğimiz yıl içinde, Trump’ın zafer kazanması gerçekliği ile yüz yüze kalarak, ABD’de (ve başka yerlerde) karşıt bir hareket ortaya çıktı ve kendisine Direniş adını verdi. Katılımcıları, Trump’çılığın yükselişini engelleme ve nihai olarak da yenilgiye uğratma ihtimali olan tek şeyin, farklı değerlere ve farklı önceliklere sahip çıkan bir toplumsal hareket olduğunu anlıyorlar. Direnişin “neden”i bu. Daha zor olanı ise Direnişin “nasıl”ı.

Direniş hareketi, ana akım medyanın bile kendisi hakkında haber yapmaya başlamasını sağlayacak ölçüde etkileyici bir hızla büyüdü. Trump’ın basına yönelik kesintisiz saldırılarının arkasında bu var. Basında görünürlük bir hareketin güç kazanmasını sağlar ve karşı hareketi ezmek için ne yapabiliyorsa onu yapıyor.

Direniş hareketi ile ilgili sorun, birçok faaliyetinin halen dağınık olduğu ve net bir stratejiden veya en azından benimsemiş oldukları bir stratejiden yoksun oldukları bir aşamada olması. Ne de bu noktada Trump’ın Çay Partisi ile yaptığını yapabilecek birleştirici bir kişilik var ortada henüz.

Direniş hareketi çok katmanlı farklı eylemler üzerinden ilerliyor. Yürüyüşler yapıyorlar, halk toplantılarında yerel kongre temsilcilerine kafa tutuyorlar, kararnamelerle sınır dışı edilme tehdidi altındaki kişiler için sığınaklar oluşturuyorlar, ulaşım tesislerinde toplanıp sınır dışı işlemlerini engellemeye çalışıyorlar, kınama açıklamaları yayınlıyorlar, imza topluyorlar ve gelecekteki yerel eylemler üzerine kafa yorup karar almak için bir araya geldikleri yerel kolektifler yaratıyorlar. Direniş birçok sıradan yurttaşı hayatlarında ilk kez militanlar haline getirmeyi başarmış durumda.

Ancak Direniş hareketinin önünde birkaç tehlike de var. Her geçen gün daha çok katılımcı gözaltına alınıp hapse atılacak. Militanlık zahmetlidir ve bir süre sonra birçok kişi yorulur. Ve motivasyonlarını diri tutmak için küçük ya da büyük olsun başarılara ihtiyaçları vardır. Hiç kimse Direniş’in gücünü kaybedip dağılmayacağını garanti edemez. Çay Partisi’nin bugün olduğu yere gelmesi onlarca yıl sürdü. Direniş için de bu kadar zaman alabilir.

Direniş’in bir hareket olarak yapması gereken, 500 yıla yakındır içinde yaşamakta olduğumuz kapitalist dünya sisteminden iki muhtemel sistemden birine -kapitalizmin en berbat özelliklerini (hiyerarşi, sömürü ve kutuplaşma) koruyan ama kapitalist olmayan bir sisteme ya da onun zıddı, görece demokratik ve eşitlikçi bir sisteme- tarihi bir yapısal geçiş sürecinin ortasında olduğumuz gerçeğini akılda tutmak. Buna, Davos ruhu ile Porto Alegre ruhu arasındaki mücadele diyorum.

Kaotik ve kafa karıştıran bir geçiş süreci içinde yaşıyoruz. Bunun kolektif stratejimiz açısından iki etkisi var. Kısa vadede (diyelim ki üç yıl), yaşadığımızı aklımızdan çıkarmamalıyız. Hepimiz hayatta kalmayı umuyoruz. Hepimizin yemeğe ve başımızı sokacak yere ihtiyacı var. Güç kazanmayı umut eden herhangi bir hareketin, acı çekenlerin acılarını en aza indirecek her şeyi destekleyerek, insanların hayatta kalmasına yardım etmesi gerekiyor.

Fakat orta vadede (diyelim ki 20-40 yıl), acıları azaltmak hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Davos’un ruhunu temsil edenlerle mücadelemize konsantre olmak zorundayız. Bunun hiçbir geri adımı yok. Kapitalizmin inşa edilebilecek hiçbir “reforme edilmiş” versiyonu yok.

Bu yüzden Direniş’in “nasıl”ı çok net. Kolektif olarak ne olup bittiği konusunda daha net olmamız, daha kesin ahlaki tercihler yapmamız ve daha akıllıca politik stratejiler geliştirmemiz gerekiyor. Bunların birleşimini ortaya çıkarmalıyız. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz, evet, ama bu dünyanın kaçınılmaz olmadığının da bilincinde olmalıyız.

 

* Serap Güneş Yeni Özgür Politika Gazetesi için iwallerstein.com’dan çevirdi