Salı, Mart 19, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Langfristige Artikel

Box Link

Events


 

 PANO

 

 

 

 ----------------------------------------------------------------

 

A r ş i v  ( D e r g i - B e l g e - K i t a p )

 

 

 

 


Rasti Dergisi, Yıl: 2001 Sonbahar, Sayı: 1 - PDF

        İçindekiler:

  • TÊKOŞİN GERÇEĞİ

         Seyfi Cengiz ile Röportaj - Piro Zarek

  • Demokratik Cumhuriyet 'in Güncel Ve Tarihsel Anlamı 

         M. Zilan

  • Hapsedilen Dersim Aydını Üzerine Bazı Notlar

        H. Pulur

  • PYSK ' nın Tasfiyesi ve Duruşumuz

        Reçenasia Komünisti-Komünist Gelenek

     
     
     

  

Dersimzaza.com'dan kısa bir açıklama

Facebook'ta sitemizin ismi ile benzerlik taşıyan bazı sayfalar görülmektedir. Bu sayfaların sitemizle hiç bir ilgisi yoktur. Sitemizin www.dersimzaza.com adresi dışında internet üzerinde herhangi bir hesabı ya da sayfası bulunmamaktadır.

Kamuoyunun dikkatine sunulur.

Dersimzaza.com

 

 

 

 

 

37-38 Dersim Soykırımı’nın fermanı

4 Mayıs 1937 Tarihli Hükümet Kararnamesi ya da

37-38 Dersim Soykırımı’nın fermanı

 

Piro Zarek /  24.04. 2012

 

4 Mayıs 1937 tarihli, „1937 Yılında Yapılan Tunceli Tenkil Harekatına Dair Bakanlar Kurulu Kararı“ Dersim’e karşı girişilen soykırım harekatının resmen başlatılmasının belgesi, ya da Dersim ağıtlarında geçen ifadesi ile „Dersim’in ölüm fermanı“ olarak görülebilir. Bununla birlikte, bu kararname, hazırlıkları cumhuriyetin kuruluşuna dayanan soykırım sürecinin sadece bir halkasıdır. 1934 tarihli İskan Kanunu ve 1935 tarihli Tunceli Kanunu, en az bu kararname kadar soykırım suçunu ortaya koyan resmi belgelerdir. Keza, 15 Kasım 1937 yılında Dersim Direnişi’nin önderlerinin Elazığ’da idam edilmeleri de, soykırım sürecinin çok önemli bir halkasıdır.

4 Mayıs tarihli kararnamenin başlangıcında „Son günlerde Tunceli’de vukua (meydana) gelen hadiselere dair raporlar 4. 5. 1937 tarihinde Atatürk’ün ve Mareşal’in huzurları ile tetik (inceleme) ve mütalaa edilerek (düşünülerek) aşağıdaki sonuca varılmıştır’’ deniliyor. Bu ifadelerden anlaşılması gereken şudur; kararları alanlar aslında bizzat Atatürk ve Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak’tır.

Belgenin içeriğinden de anlaşılacağı üzere, bu belge bir „taarruz“ yani savaş emirnamesidir. Nitekim, kararnamenin birinci maddesinde söyle deniliyor:

„1- Toplanan kuvvetlerle Nazimiye, Keçizeken (Aşağı Bor), Sin, Karaoğlan hattına kadar, şedit (sert) ve müessir (etkili) bir taarruz harekatı ile varılacaktır.“ 1

Fakat, verilen emir sadece silahlı bir güce karşı girişilen bir taarruz harekatının emiri değildir. Hayır, bu belgede yapılması emredilen, savaştan öte bir etnik temizlik harekatıdır. Kararnamenin aşağıda aktaracağımız bölümü ulaşılmak istenen amacı; yani etnik temizlik hedefini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor:

„Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe (yetinildikçe) isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek hale getirmek, köyleri kamilen (bütünüyle) tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür.“ 2

Burada açıkça ilan edilen, Dersim’in, imha veya sürgün yolu ile tümden insanlardan arındırılmasıdır. Belgede geçen „silah kullanmış olanları ve kullananları“ ifadelerinden hareketle, sanki silahsız olanlar öldürülmemiş gibi bir düşünceye kapılan varsa, onların büyük bir yanılgıya düştüklerini söylemek zorundayız. Belge „silah kullanmış olanları“ (yani herhangi bir tarihte devlete karşı silah kullandığı düşünülen kişiler) ifadesi ile, zaten emri uygulayanlara, kendi istedikleri düzeyde katliamın çerçevesini genişletme olanağı tanıyor. Ondan da öte, 1937 askeri harekatı sürecinde, direnişe katılmayan aşiretler, silahlı direniş hareketi bastırılıncaya kadar direk olarak hedeflenmemişlerse de, 1938 Haziran ayında yani silahlı direnişin hemen hemen tümden bastırıldığı koşullarda başlatılan „süpürme harekatı“ sürecinde, silahlı-silahsız ve direnişe katılmış ya da katılmamış ayrımı yapılmadan karşılaşılan her canlının imhası hedeflenmiştir. 3

Soykırımın gerekçesi askeri hareketa karşı direniş

Soykırımın gerekçesi askeri harekata karşı direniş Genel Kurmay Başkanlığı’nın değerlendirmesine göre fiilen çatışmalar ve askeri harekat, bu kararnameden bir buçuk ay önce yani „Pah Bucağı ile Kahmut bucağını birbirine bağlayan Harçik Deresi üzerindeki tahta köprünün 20/21 Mart 1937 gecesi Demenan ve Haydaranlılar tarafından yakılması ve köprü ile Kahmut arasındaki telefon hattının tahrip edilmesi ile başladı.“  4

Dersimlilerin sözlü anlatımları da böylesi olayın varlığını doğruluyor. Av. Hüseyin Yıldırım, Ema Lenge adlı kitabında, 15 Kasım 1937 tarihinde idam edilen Dersim’in ileri gelenlerinden Kureşan aşiretinin lideri Seyit Hüseyin’in yakın çevresine anlattıklarını yazdı. Bu kitapta yazılanlar gerek o dönemle ilgili tarihsel kayıtlar ve gerekse tanıkların anlatımlarınca doğrulanıyor. Kitapta, 1937 yılı baharında, TC’nin askeri harekatına karşı bir birlik ve direniş örgütlemek amacıyla Halvori Gözeleri’nde yapılan aşiretler toplantısına katılan Seyit Hüseyin’in ağzından; toplantıda bulunan Demenan Aşireti lideri Cebrail Ağa’nın şu sözleri aktarılır:

„Beş gün önce bir tabur Türk askeri gelip Suran Pax’ında bir çadır kurdu. Çevreden uzun şeritler ve tahtalar temin etti. Marçik çayı üzerine geçici bir köprü yaptı. Bu duruma sinirlenen Fındık Ağa, adamlarına emir vererek odun toplattı. Gece gizliden bu odunları köprünün üzerine taşıtarak yığdı. Odunların üzerine gaz dökerek köprüyü yaktı.

Biz de aynı gece tabura silahlı bir baskın düzenleyerek komutanları olan yüzbaşıyı öldürdük. Bunun üzerine askerler korkup kaçtılar. Türk ordusu bu olaydan sonra hiç beklemeden bize saldırır, biz karşı koyup savaşacağız, siz ne düşünüyorsunuz? Bize cevabınızı bildirin.“ 5

Seyit Rıza, Cebrail Ağa’ya cevaben „Sakin olun Türk Devleti bir pire için yorgan yakmaz.“ der.6 Ancak, Seyit Rıza’nın yanıldığı kısa sürede ortaya çıkar. Doğru, öldürülen bir asker devletin umurunda değildir, ancak devlet bir asker için değil, kendi politikaları uyarınca çoktan Dersimi yakıp yıkmaya karar vermişti.7

4 Mayıs tarihli kararnamede geçen, „son günlerde meydana gelen olaylar“ ve „isyan odakları“ ifadeleri ile bu olay ve diğer bazı karakol baskınlarına atıfta bulunuluyor ve sanki alınan kararlar bu olaylara karşı geliştirlen tedbirlermiş gibi gösteriliyor.

Dikkat edilirse, bir tabur basılıyor ve sadece bir asker öldürülüyor. Keza bu süreçte başka karakollar da basılıyor, ancak esas olarak askerler korkutulup bölgeden kovuluyorlar. Dersimlilerin tek amacı var; ordunun Dersimin içlerine yerleşmesini engellemek.8

Bu savunma eylemleri kendiliğinden ve ordunun Dersim içlerine yaptığı provokasyonlara karşılık olarak gelişiyor. Bırakalım planlı bir isyan hareketini, olaylar başladığında Dersimliler henüz tam olarak ne yapacaklarına bile karar verememiş ve aralarında kısmen de olsa bir birlik oluşturamamışlardı.

Halvori Gözeleri’nde düzenlenen toplantıdan 5 gün önce, ordunun provokatif eylemlere girişmesi, askerlerin kadınlara yönelik tacizlerde bulunmaları, devletin böylesi bir toplantıdan haberdar olduğuna işaret eder. Amaçları, Dersimlilerin kendi aralarında sağlam ve geniş bir birlik oluştrumalarına firsat vermeden savaşı başlatmak olabilir. Aynı taktik Şeyh Sait hareketi öncesinde de uygulanmıştı.

O süreçte tüm Dersimliler devletin bir şekilde Dersim'e saldıracağını biliyorlardı. Bu durum tüm Dersimliler arasında büyük bir huzursuzluk yaratıyor. Kimse ne yapacağını tam olarak bilemiyordu. Az sayıda aşiret, direnilse de direnilmese de devletin Dersimlileri katledecegini ya da ağır bir esaret altında yok edeceğini düşünerek, direniş yolunu seçiyor. Büyük çoğunluk ise, devlete karşı silahlı mücadele ile zafer kazanılamıyacağını ve silaha sarılmanın daha büyük kayıplara yol açacağını düşünerek direnmiyor.9

„Kardeşlerim biz Dersimliler, yüzyıllardır kendi dağlarımızda, köylerimizde, mezralarımızda özgürce yaşarız. Allah şahittir bugüne kadar hiç kimseye bir zararımız, bir zulmümüz olmadı. Hep başkalarından zarar ve zulüm gördük.

Ankara hükümeti 12 yıldır Kürtlerin başına çok belalar getirdi. Biz tarafsız kalmaya çalıştık. Sen bize bulaşmazsan biz sana bulaşmayız dedik. Koçgiri’de masum insanları kırdılar, zulme uğrayanlara kucak açtık. Palu’da Piran’da Dare Hini’de Diyari Bekir’de Zazaları kırdılar, sesiz kaldık. Zilan’da Ağrı’da katliam yaptılar görmemezlikten geldik.

Türk ordusu şu anda Dersim dışında her tarafa hakim olmuş, ama hakim oldukça zalim olmuş. Simdi de Dersime göz dikmiş. Elimizdeki silahlarımıza el koymak, annelerimizi ve törelerimizi bozmak, topraklarımızı işgal altına almak, üç bin beş yüz yıllık dilimize yasak koymak, gençlerimizi zorla askere götürmek, okullar ve mahkemeler kurarak ıslah ve zor yolu ile bizi Türkleştirmek ve başımıza vergi salmak istiyor.

Biz Selçukluya, Osmanlıya boyun eğmedik. Cengiz Han’ı, Timur Leng’i dağlarımızdan geçirmedik. Simdi bunların torunlarına boyun eğecek miyiz?

12 yıl boyunca tarafsız kalmamız, bugün düşünüyorum ki yanlıştı. Ankara hükümeti bize oyun oynadı. Dersime karışmayacakmış gibi davrandı, Zazalarla Kurmancların isyanlarını bastırınca; bizi çepeçevre kuşatarak son sıraya aldı. Böylece Ankara hükümeti karşısında Dersim yalnız başına kaldı. Simdi biz ona karışsak da karışmasak da, O bize saldıracaktır. İste size soracağım soru; bu bela karşısında ne yapacağız? Bana fikirlerinizi söyleyin.10

 

Sonuç olarak: 1923 yılında kurulan TC, „missak-ı mili“ sınırları içinde bir „tek bir ulus ve bir ulus devlet“ yaratma projesini hayata geçirmeye başladı. Bu proje, kendi sınırları içinde Dersim gibi özerk bir bölgeye ve Dersim Halkı gibi, ayrı bir dile, kültüre, tarihe ve etnik kimliğe sahip olan bir halka yaşama hakkı tanımıyordu. Silahlı direnişten bağımsız olarak; başlı basına Dersim Halkı’nın varlığı ve Dersim bölgesinin özerk statüsü, TC tarafından yaşamsal bir tehdit olarak görüldü. Devlete göre; Dersim Osmanlı’dan bu yana bir isyan odağıydı ve bu isyanın kaynağı Dersim’in tarihsel-sosyal varoluşuydu. Bu kaynak „kurutulmadan“ silahlı direniş hiç bir zaman bitmeyecekti. Dersim’in tarihten o güne gelen değerleri ve statüsü ile varlığını sürdürmesi, aynı zamanda diğer etnik gruplara da örnek olabilirdi, bu da „tek ulus, tek devlet“ projesinin, yani TC’nin sonu demekti. İşte Dersim için ölüm fermanı çıkarılmasının esas nedeni bu korkudur.

 

Dipnotlar:

 

1 R. Hallı, Türkiye Cumhuriyeti'nde Ayaklanmalar, 1924-1938, s. 491

2 Age, s. 491

3 1938 yılının Haziran ayında başlatılan askeri harekat sürecinde, en fazla sivil kırımı, direnişe katılmayan bölgelerde yaşanmıştır. Seyit Rıza’nın aşiretinden olan, ancak, direnişe katılmayan Halvori köyünde yaşanan ve yaklaşık 300 kadın, çocuk, yaslı insanın öldürüldüğü katliam, bunun en somut örneğidir. Benzeri katliamlardan sağ kurtulan tüm tanıkların anlattığı gibi, söz konusu köylerde yaşayan Dersimliler, diğer bölgelerde yaşanan katliamları haber veren ve onlara kaçıp saklanmalarını söyleyenlere „Biz devlete kurşun sıkmadık, çatışmalara katılmadık, devlet bizi niye öldürsün?“ cevabını vererek kaçmamışlardır. Halbuki, Dersimin etnik-sosyal varlığı tümden devletin hedefiydi; direnmek ve silah kullanmak sadece öncelikli hedef olmaya neden oluyordu

4 Nokta Dergisi, Sayı 25, Yıl 1988, S. 13 Aktaran M. Kalman, Belge ve Tanıkları ile Dersim Direnişleri, s. 246

5 Dersimlilerin sözlü tarih anlatımları bile, Türk Devleti’nin yazlı kaynaklarından daha doğru bilgiler sunuyor. Köprüyü yakanlar Fındık Ağa önderliğindeki Yusufan Aşireti mensupları. Taburu basanlar ise Demenanlılar.

Sürece tanıklık etmiş olan Haydaranlı F. Doğan, Faik Bulut’la yaptığı söyleşide, Hüseyin Yıldırım’ın anlatımlarını büyük ölçüde teyit ediyor. Söyle diyor F. Doğan:

Aşiretlerde büyük bir huzursuzluk var...

Bir gece Yusufan aşireti bölgesindeki Marçik’te eski bir köprü kundaklanıp yakılıyor…“ Aktaran, M. Kalman, Dersim Direnişleri, s. 245

 

6 Av. Hüseyin Yıldırım, Ema Lenge, s. 113

 

7 Ortaya çıkan belgeler, TC’nin Dersimi 1932 yılında vurmayı planladığını ancak olanaksızlıklar ya da başka nedenlerle bu planı ertelediğini gösteriyor:

„Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak imzalı 1 Mart 1932 tarihli belgede hükümetin Dersim harekatının icrasına karar vereceği dikkate alınarak hazırlıkların yapılması, hükümet kararı ile birlikte harekatın en geç Ağustos ayında başlayabileceği belirtiliyor. Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak bir ay sonra bir emir daha yayımlayarak hükümetin harekatı bu yıl yapmamaya karar verdiğini bildiriliyor. Maliye Bakanlığı’nın Nisan 1932 tarihli yazısında Dersim mıntıkasında lüzum görülen tedip harekatına bütçenin müsaade etmediği belirtiliyor. Yazışmalardan Dersim harekatının parasızlık sebebiyle ile geciktiği anlaşılıyor.“ Melik Duvaklı, Arşivlerdeki Dersim, Türkiye Gazetesi, 04 Şubat 2012

 

8 İçişleri Bakanlığı’nın, 1937 yılı Nisan ayında müfettişliklere ve doğudaki valiliklere gönderdiği genelgede şunlar yazılıdır: „Dersim aşiret reisleri, hükümet kuvvetlerini kendi aralarından uzaklaştırmak maksadı ile zaman zaman karakollarımıza tecavüzler yapmışlar ve kuvvetlerimiz tarafından tard edilmişlerdir (uzaklaştırılmışlardır.)“ Reşat Hallı, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar, Aktaran M. Kalman, Dersim Direnişleri, s. 254

 

9 Kısmen de olsa aşiretler arasında birlik sağlanması ve direniş kararının alınması Halvori Gözelerin’deki toplantıda, yani Marçik köprüsünün yakılmasından sonra mümkün olmuştur. Halvori aşiretler toplantısına, bilindiği kadarı ile şu aşiretlerin temsilcileri katılıyor: Abbasan, Baxtiyaran, Kureşan, Demenan ve Yusufan. Bu aşiretler ortak direniş kararı alır. Ancak, bu karara sadece su üç aşiret, Abbasan, Demenan ve Baxtiyaran aşiretleri uyar. Eğer, Genel Kurmay’ın köprü yakılması ile ilgili verdiği tarih doğru ise, Halvori Gözelerindeki aşiretler toplantısı 25 ya da 26 Mart 1937 tarihinde gerçekleştirilmiş.

 

10 Av. Hüseyin Yıldırım, Ema Lenge, s. 105