Cuma, Mart 29, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Langfristige Artikel

Box Link

Events


 

 PANO

 

 

 

 

Newroz pîroz be!

Newroz piroz bo!

Newroz kutlu olsun!

 

 ----------------------------------------------------------------

 

A r ş i v  ( D e r g i - B e l g e - K i t a p )

 

 

 

 


Rasti Dergisi, Yıl: 2001 Sonbahar, Sayı: 1 - PDF

        İçindekiler:

  • TÊKOŞİN GERÇEĞİ

         Seyfi Cengiz ile Röportaj - Piro Zarek

  • Demokratik Cumhuriyet 'in Güncel Ve Tarihsel Anlamı 

         M. Zilan

  • Hapsedilen Dersim Aydını Üzerine Bazı Notlar

        H. Pulur

  • PYSK ' nın Tasfiyesi ve Duruşumuz

        Reçenasia Komünisti-Komünist Gelenek

     
     
     

  

Dersimzaza.com'dan kısa bir açıklama

Facebook'ta sitemizin ismi ile benzerlik taşıyan bazı sayfalar görülmektedir. Bu sayfaların sitemizle hiç bir ilgisi yoktur. Sitemizin www.dersimzaza.com adresi dışında internet üzerinde herhangi bir hesabı ya da sayfası bulunmamaktadır.

Kamuoyunun dikkatine sunulur.

Dersimzaza.com

 

 

 

 

 

Sancılı zamanın çocukları!

 

Sancılı zamanın çocukları!

 
 
21. yüzyılın orta yerinde, Efrîn’de bir mağaranın önündeyiz. İçeride bir kadın doğum sancısı çekiyor. Doğum yapacak kadının etrafına toplaşan diğer kadınlar, kutsal bir ayin içindeymiş gibi bütün maharetlerini sergilemeye çalışıyor.

 
Özgür Politika / 01 Mart 2018 Perşembe
 

“Biz, halkımıza yaşatılanların tanığıyız, şayet düşmanımız öldürmezse bizi, biz gördüklerimizden sonra her türlü öldürmek zorunda kalacağız onu… Çünkü böyle vahşilerin yaşaması çok ölüm getirir yeryüzüne” diyor bir savaşçı. Başını önüne eğmiş, gözleri çamurlu ayakkabılarına odaklanmış ama belli ki gördüğü ayakkabı değil, belki de böyle anlarda gözler kendine sığınacak bir yurt buluyor. 

21. yüzyılın orta yerinde, Efrîn’de bir mağaranın önündeyiz. İçeride bir kadın doğum sancısı çekiyor. Doğum yapacak kadının etrafına toplaşan diğer kadınlar, kutsal bir ayin içindeymiş gibi bütün maharetlerini sergilemeye çalışıyor. ‘Huuşşş huuu guum’ sesleri çıkaran top atışlarına aldırış etmeyen ebeler, hızlı bir şekilde gidip geliyor. 

 

                                                                           16. BÖLÜM

 

Az ötede çocuklara korkularını unutturmaya çalışan bir savaşçı var, çocuklara şarkı öğretiyor, şarkıyı hep beraber söylediklerinde çok güzel bir ezgi ortaya çıkıyor. Özellikle hep beraber ‘Bao bao’ dediklerinde harika oluyor… 

Ayakları çamurlu, saç örükleri omzundan sarkmış savaşçı içindeki acıyı akıtsın istiyorum, çünkü böyle kendini kanattığını biliyorum. Paylaşırsam acısını, içi daha az acır biliyorum. Acının geçirgen merhametine sığınarak soru üstüne soru soruyorum. Hepsi de doğum üstüne olan sorular…

 

Savaşçı bir doğum hikayesi anlatıyor…

“Ben annemin bir doğumuna şahit oldum. O gün benim için, ölüm ve yaşamın el ele tutuştuğu gündü. Annemi kan revan içinde görünce öldüğünü sandım, kardeşimin ağlama sesi ise yaşam emaresiydi. Yaşamın ve ölümün bir arada olduğu zamandaydım, ikisini de idrak edecek yaşta değildim. Doğumu sonuna kadar izleyip şoka girdim, dilim tutuldu, lal oldum!

Beni götürüp annemin kucağına koydular, kokusunu alırsam belki kendime gelirim sandılar ama yok… Annemi kanattığı için yeni doğan kardeşime öfke duyuyordum. Annemin yaşadığına bir türlü ikna olamıyordum. Baktılar olmuyor beni alıp köye ninemin yanına götürdüler, ninem arif bir kadındı. Şehirde, doğa harikası doğumu anlayamayacağımı tahmin etmiş olmalılar” deyip bir kahkaha patlatıyor savaşçı.

“He şimdi şehirde değil, mağaradayız da çok mu anlıyoruz doğumdan, itiraf et ikimiz de çok korkuyoruz doğumdan bu yüzden dışarıdayız” dediğimde gözleri ile onaylıyor beni. “Eee seni ninenin yanına götürmüşlerdi en son, sonra ne oldu, dilin açıldı mı?” diye üstelediğimi görünce benden kurtulmayacağını anlayıp kaldığı yerden devam ediyor. 

 

Doğumu bal ile anlatan nine…

“Ninem beni yanından ayırmadan habire anlatmaya çalışıyordu ama bendeki şehirli kafası çok anlamıyordu. Kahvaltı sofrasında bal tabağını önüme getirip başparmağı ile balı ortadan ikiye ayırdı. Birbirinden ayrılan baldan gözümü ayırmamamı söyledi, dinledim onu ve gözümü ayırmadım baldan, biraz sonra bal yine birleşti, eski haline döndü. Ninem; ‘Kadın da bu bal gibi nimettir. Ayrıştığı gibi birleşmeyi de bilir’ demişti ama nafile dilim açılmamıştı. Öylece bir ay geçti, bir gün teyzem can havliyle içeri girip “Ana bizim at doğum yapacak” deyince benden başka herkes ahıra gitti çünkü ben konuşamamanın yanında bir de yürüyemiyordum da. Bir süre sonra ninem gelip beni kucağına alıp acele ile ahıra götürdü. “Gözlerini ayırma, iyi izle tamam” dedi. Başımı olur anlamında salladım ve atın doğumunu izledim. Atın doğumu da insan doğumuna az çok benziyordu. Ninem şoku böyle atlatacağımı biliyordu ama emin olmak için başımda durup konuşturmaya çalışıyordu. 

 

Bir ay sonra ilk konuşma…

Kollarını dirseğe kadar sıyırmış, eli hafif kanlı ninem ‘Bak at doğurdu ama ölmedi, her kan aktığında insan ve hayvan ölmez ki, senin annen de ölmeyecek, senin kardeşin de yaşayacak’ deyince ben yeni doğan at yavrusuna odaklanmıştım. Yavru doğmak ile de kalmamış, bir de ayaklanmış, yürümeye çalışmıştı. Bir aydan sonra ağzımdan çıkan ilk cümle, ‘Nine şimdi benim kardeşimde yürümüş müdür?’ oldu. Ninem gözleri yaşararak bana sıkıca sarıldı. ‘He hee şimdi çöllere vurmuştur kendini’ deyip hem gülüyor hem ağlıyordu. Gülüyordu çünkü ben konuşmaya başlamıştım. Ağlıyordu çünkü ben çocukken bir sakatlık geçirdiğim için yürüyemiyordum ve bende olmayan bir şeyin peşine düştüğümü görmek onu üzmüştü. Öyle işte, sancılı zamanların çocuklarıyız” diyor. 

Evet, sancılı bir zamana doğan bir çocuğun daha sesi geldi… 

Yer: Efrîn! 

Tarih: 21. yüzyıl! 

Olay: Top atışlarından korunmak için mağaraya sığınan bir kadın doğum yaptı. 

Hoş geldin çocuk!

Huuşşş huuuww guum! 

 

“Kam vato ti meymana

Ti zaf rindeka seyrana

Çîçega koyê Erzîngana

Bao bao bao bao”