Cuma, Nisan 19, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Nurtepe olaylarının düşündürdükleri

 

Nurtepe olaylarının düşündürdükleri

ATİLLA KESKİN / Özgürpolitika

 
Sabahın köründe Nurtepe’de ortaya çıkan tabloyu okuyunca, hiç istemediğim halde iki satır yazmayı gerekli gördüm. Aslında yazının başlığını “Türkiye Sosyalist Hareketinin Pür-melali” diye atmam gerekirdi.

1975-1980 arasında pıtrak gibi biten sosyalist örgütler birbirleriyle acımasız bir savaş halindeydi. Sürekli kavgalar, ayrılmalar, birleşmeler, ve ne acıdır ki, birbirlerinden insan öldürmeler. Hangi örgütün bildirisine, yazılarına bakarsanız bakın, hepsi de ayrı ayrı, “Proletaryanın tek örgütü,” “Halkın gerçek öz partisi,” iddiasındaydı. Ve kendileri böyle olunca diğer örgütler elbette küçük burjuva, hatta burjuva olmayı hak ediyordu.

Örgütler sık sık ayrılıyor, her ayrılan bir diğerini tasfiyecilik, burjuva ajanı olmakla suçluyordu. Hiç unutmadığım bir bildirinin başlığı aynen şöyle idi: “Tasfiyecileri Tasfiye Eden Tasfiyeciler Nihayet Partimizin Kararlı Mücadelesi Sonucunda Tasfiye Edildiler.”

Hiç şüphesiz karükatürize ettiğim bu durumun temelinde, Dünyadaki Sosyalist deneyimin gerçekleri yatıyordu.

Sosyalistlerin bilimsel klavuzu, Diyalektik Materyalizmdir. Ve bu düşünce sistamatiğinin de temel açıklaması çok açık ve nettir: Gerek toplumsal olaylar, gerek doğa olayların da gelişim karşıtların mücadelesi ile olur. Tez-Anti Tez bu mücadelenin sonunda ortaya çıkan Sentez. Ve ortaya çıkan sentez hiç bir zaman durağan değildir. Yine karşıtlarına ayrılır ve spiral bir şekilde bu kavga yeryüzünde hep sürer. Karşıtların olmadığı bir toplum ve doğa, ekonomi ölmeye yok olmaya mahkumdur.

Çok kısa özetlemeye çalıştığım bu Diyalektik ve Tarihi Materyalizm Dersini her sosyalist, komünist örgüt işin A-B-C’si olarak seminerlerle toplantılarla militanlarına öğretmeye çalışır. Ama kendi iç işleyişinde hep tersi olur. Eleştiri, özeleştiri gelişim için değil, karşıtların birbirini tasfiyesi için kullanılır.

Başta Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği olmak üsere, sosyalist olan tüm ülkeler Kapitalizm karşısında niye yenik düştü? Kanımca bunun temel nedeni, tüm bu partilerde egemen olan tekelci düşüncedir. Ne parti içinde, ne ülke içinde farklı düşünen, sosyalizmi farklı kavrayan hiç bir sese, insana izin verilmedi. Tasfiyeler hep birbirini kovaladı. Ve bu düşünce yoksulluğu ağaç kurdu gibi bu sistemleri içten içe yiyip yıkılmasına neden oldu.

Niye anlatıyorum bütün bunları? Birincisi: kendi kendilerine Halkın Cephesi, Türkiye’nin tek Komünist Partisi, Proletarya’nın Öz örgütü gibi, hangi isimleri takarlarsa taksınlar bu tür örgütler, sadece kendi çevresi ve militanları için vardırlar. Ve anlatmaya çalıştığım TEKİLCİ düşünce hemen hepsine gemen olduğu için. Karşılarında hiç bir örgüte olanak tanımak istemezler.

Girin internete bakın hala açık “kapalı” en doğru kendisinin olduğunu iddia eden, onlarca sosyalist, komünist örgüt var hala Türkiye’de.
Bu örgütlerin çok azı HDP ile birlikte mücadele etmeyi göze alabildi. Kemalizmin derin etkileri kendisini ‘çok, çok komünist’ kabul eden birçok örgütün üstünde hala etkisini derin bir şekilde sürdürüyor.


Kimi örgütler; “Cumhurbaşkanlığı seçimi bir oyundur, Devrimcinin görevi devrim yapmaktır,” diyor. Kimileri açıkça: “Kürt milliyetçileriyle sosyalistler birlikte olamaz” diyorlar. Aslında bu bir avuç olan örgütlerin ne dediği belki önemli değil. Ama Nurtepe’deki gibi olaylar, başka mahallelerde de ortaya çıkınca. Egemenlerin yayın organları, mal bulmuş mağribi gibi olayı dallandırıp budaklandıyorlar.


Oysa Demirtaş’ın adaylığı kendileri için de, kendilerinin nefes alması içinde, tüm Türkiye’de yaşayan ezilen, sömürülen insanlar, ötekileştirilenler için şanstır.
Demirtaş’ın bugünkü konjonktürde, kazanamayacağını, kendisini destekleyenler de çok iyi biliyor. Ama biraz uzun dönemli düşünülürse; HDP gelecek seçimlerde yüzde onu aşarak meclise girerse ve 60-70 milleetvekili ile mecliste grup kurabilirse, Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi olan ANAYASA’nın oluşturulmasında, daha demokratik bir Anayasanın ortaya çıkmasında başat rol oynayalibilirler. Bu Türkiye’nin emekçi halklarının geleceği için, demokrasi için çok önemli olmaz mı? Ama bu marjinal örgütler için demokrasi de zaten bir burjuva aldatmacasıdır. Onlar için demokrasi, çoktan yanlışlığı ortaya çıkmış olan “Proletarya diktatörlüğüdür.” İnsanın böyle “demokrasiyi” alın başınıza çalın diyesi geliyor.


Bir noktayi daha belirtmeden yazıyı sonlarmak istemem. Aslında bütün bu keskin lafların ardında yatan ciddi bir Kürt düşmanlığıdır.

Kaynak: http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=32875