Perşembe, Mart 28, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

AKP iktidarının taktiği: Aleviyi oyalarken Kürde, Kürdü oyalarken Aleviye vur

 

AKP iktidarının taktiği: Aleviyi oyalarken Kürde, Kürdü oyalarken Aleviye vur

Ahmet Aydın

03. 11. 2014

Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan yazılı açıklamaya göre Erdoğan 3 Kasım pazartesi günü yeni ‘Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Alevilere 'Muharrem Aşı' verecekmiş.

Son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim: Bu riyakâr ve ikiyüzlü girişimlere kanıp da, Erdoğan’ın davetine gidecek kişilerin Aleviliğinden önce insanlığı sorgulanır. Bu kişiler sadece düşkün durumuna düşmezler, aynı zamanda Erdoğan ve AKP iktidarının suçlarına ortak olurlar.

Erdoğan’ın başbakanı Davutoğlu ise; 8 Kasım’da Hacı Bektaş Derneği’nin Hacıbektaş’ta düzenlediği Aşure gününe katılacakmış. Davutoğlu, televizyonda yayınlanan “Yeni Türkiye Yolu” programında “Buradan toplumsal barışın tesisi için çok hayırlı olacağına inandığım yeni bir açılımımızı duyuruyorum” diyerek, Alevilere yeniden bir ‘’açılım’’ müjdesi vermişti. Davutoğlu, “Muharrem orucunu hep birlikte açacağız ve Kerbela şehitleri anısına pişirilen Aşure'yi yine birlikte kaşıklayacağız” gibi dokunaklı sözlerle Hacıbektaş’a yapacağı geziyi önceden duyurmuştu.

Erdoğan’ın daveti ve Davutoğlu’nun bu dokunaklı sözleri, iktidarın Aleviler karşısındaki samimiyetinin ve demokratik duruşunun kanıtları değildirler. Hayır, Erdoğan’ın bugüne kadarki söylemi ve pratiği ve Davutoğlu’nun son dönemde ‘’zorunlu din dersi’ konusundaki yaklaşımı, iktidarın samimiyeti ve zihniyeti hakkında yeterince fikir vermektedir. Bu son atraksiyonlar olsa olsa bize iktidarın sıkışmışlığının düzeyini gösterirler.

Basına yansıdığı kadarı ile “Hükümet Alevi açılımını üç temel başlık üzerindeki çalışma ve adımlarla yürütecek. Bunlardan birincisi cem evlerinin statüsü, ikincisi Alevi dedelerinin durumu / statüsü, üçüncüsü de din dersleri.[i]

Alevilerin yıllardır dile getirdiği bu sorunların çözümü çok kolaydır. Yeter ki, AKP iktidarı gerçekten demokratikleşmeden ve inanç özgürlüğünden yana olsun.

Üstelik iktidarın bir minnet borcu yaratma tarzında atacağı adımlar karşısında Alevilerin kendilerini bu iktidara borçlu hissetmeleri anlamsızdır. Yıllardır hakları gasp edilmiş, özgürlükleri ellerinden alınmış Alevilerin, kimseye borcu yoktur. Tam tersine, en azından bu devletten bir özür alacakları vardır.

Bugüne kadar Alevi vatandaşlarına eşit haklar ve özgürlükler sağlamayan devlet, bu eksikliğini gidermek ve yanlışını düzeltmekle sorumludur.

Devlet, Alevilerin sorunlarını ve taleplerini gayet iyi biliyor. Bugüne kadar bu sorunlar çözülmemişse bu; devletin Yavuz-Suud zihniyetini sürdürmekte ısrar etmesinin bir sonucudur.

Bugün neden yeniden Alevilere güler yüz gösteriliyor?

Alevilerin sorunlarının çözümüne karşı çıkılır mı? Elbette hayır.

Alevilerin sorunları da çözümleri de bellidir. Üstelik çözüm gayet kolaydır ve kısa zamanda gerçekleştirilebilecek niteliktedir. Oyalamaya, lafı eveleyip gevelemeye gerek yoktur. İktidar ciddiyse buyursun adım atsın.

Ancak, geçmişte oynanan oyunlar göz önüne alındığında, Alevilerin somut adım atılmadan iktidarla yeninden masaya oturmaları yanlış olacaktır. Çünkü böylesi bir bu durum, faşist karakteri gün geçtikçe belirginleşen bu iktidara, bugünkü hassas koşullarda kendisini yeniden demokratik ve reformcu gösterme fırsatı verecektir. İktidarın tekrar tekrar bu oyunu oynamasına ve kendi karakterini gizleyerek kitleleri ve dünya kamuoyunu aldatmasına artık izin verilmemelidir.

AKP iktidarının karşısında üç önemli muhalefet dinamiği vardır. Birinci dinamik Kürt Ulusal Hareketi, ikincisi Alevi hareketi ve üçüncüsü de emekçi hareketi ve onunla bağlantılı olarak sol-sosyalist harekettir. İktidar, bugüne kadar bu üç ulusal ve toplumsal muhalefet dinamiğinin ittifak içinde, birleşik bir muhalefet cephesi oluşturmasını önleyecek tarzda adımlar attı. AKP iktidarının makro düzeyde ve gerçek anlamda bir demokratikleşme programı ve çizgisi olmadığı için, iktidarla sorunu olan ve hak-özgürlük talebinde bulunan ulusal-toplumsal gruplara ayrı ayrı ve farklı farklı zamanlarda reform vaadine bulunup diyaloglar geliştirdi. Dahası, ‘Alevi açılımı’nı gündeme getirdiği süreçte, Kürtlere; ‘Kürt açılımı’nı gündemleştirdiğinde ise Alevilere saldırdı. Böylece bir grup çözüm vaadiyle oyalanırken, yalnızlaştırılan diğer gruplar ezilmeye çalışıldı.

İktidarın bu taktiğini kronolojik olarak tespit etmek mümkün:

1. Alevi çalıştayı 3-4 Haziran 2009 tarihinde yapıldı. Ne tesadüftür ki, 14 Nisan 2009 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatıyla Emniyet Genel Müdürlüğü, 13 ilde 90 adrese eşzamanlı olarak KCK operasyonu başlatmıştı.

Alevi çalıştayları’nın sonuncusu yani 7. Alevi çalıştayı 28-30 Ocak 2010 tarihinde düzenlendi. Aynı yıl sonuç raporu yayınlandı ve Aleviler iktidarın atacağı pratik adımları beklemeye başladılar.

KCK operasyonları 2011 yılında yoğunlaştı ve 2012 yılına kadar sürdü.

2011-12 sürecinde devlet PKK’ye karşı “entegre strateji” çerçevesinde ağır bir askeri (ki neredeyse Cihat olarak adlandırılacaktı) saldırı başlattı. Bütün bu süreçte Aleviler hala iktidarın çalıştaylar sonunda çıkan rapor doğrultusunda pratik adımlar atmasını bekliyorlardı. Ancak, bilindiği gibi hiçbir adım atılmadı.

Gerillanın 2012 yılında Türk ordusunu Hakkari’de durdurması ve Suriye Savaşı’nın patlamasıyla, AKP iktidarı PKK ile ateşkes yapmak ve ‘’çözüm süreci’ni başlatmak zorunda kaldı. Bu süreçte de, Erdoğan ve iktidarının Alevilere her gün azgınca saldırdıklarını biliyoruz.

2013 Gezi Parkı direnişi sonrasında iktidar, rafa kaldırdığı Alevi açılımını tekrar hatırlamıştı. Neden? Çünkü iktidar, Erdoğan’ın deyimi ile “Alevi vatandaşlarımızın da eylemlerde kitlesel olarak yer aldığını…” görmüştü. Mantık basitti, Alevilerin ağzına bir parmak bal çalınacak. Böylece Aleviler bu oyalama ve umut atmosferinin etkisi ile diğer muhalefet güçlerinin yürüttüğü demokrasi mücadelesi içinde yer almayacaklardı. Unutmayalım ki, bu taktik Gezi Parkı direnişleri sürecinde Kürtler üzerinde iktidarın beklentilerini karşılayan bir etki sağlamıştı.

Peki, bugün Alevi açılımı neden yeniden gündemleştiriliyor. AKP iktidarı demokratik bir rotaya girdiği için mi? Elbette hayır.

Günümüzde ‘terör sorununu çözmek’ amacıyla yürütüldüğü söylenen “çözüm süreci” tıkanmıştır ve Türk Devleti, Kürt Ulusal Hareketi’ne karşı Rojava’da IŞİD aracılığı ile sürdürdüğü savaşı, şimdi kendi güçleriyle kuzeye ve güneye yayma niyetindedir. Devlet, Şengal ve Kobane direnişlerinin sol hareketle birlikte Alevileri etkilediğini ve Alevilerin, IŞİD çetesi ve destekçilerine karşı yürütülen bu mücadelede Kürt güçlerini etkin bir şekilde desteklediğini görüyor. Kendisine yönelecek, bu Kürt-Alevi-Emekçi ittifakı ve birleşik mücadelesi Türk Devleti’nin korkulu rüyasıdır. ‘Alevi açılımı’nın bugün yeniden gündemleştirilmesinin esas amacı, işte bu ittifak ve ortak mücadele cephesini parçalamaktır.

Aleviler elbette haklarını almalı özgürlüklerine kavuşmalıdırlar. Ancak, genel anlamda TC sınırları içinde demokratik bir düzen kurulmadıkça; Aleviler hiç bir zaman hak ve özgürlüklerine gerçek anlamıyla kavuşamazlar. Bu topraklara barış, demokrasi ve özgürlüğü, iktidarın tahakkümü altında yaşayan ezilenlerin birliği ve mücadelesi getirecektir. Aleviler bu bilince sahiptir ve inanıyoruz ki, onlar ezilenlerle dayanışmadan ve eşitlik-özgürlük mücadelesinden vazgeçmeyeceklerdir.

 

 

[i] Kaynak: Al Jazeera