Cuma, Nisan 19, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

DİREN KÜRDİSTAN…DAYAN KÜRDİSTAN

 

DİREN KÜRDİSTAN…DAYAN KÜRDİSTAN

 

Ahmet Aydın

15. 12. 2015

 

Türk devleti neredeyse elindeki bütün askeri güçleriyle ve ağır silahlarıyla özyönetimlerini ilan Kürdistan şehirlerine saldırıyor. Sur, Cizre, Nusaybin, Derik, Gever (Yüksekova), Dargeçit, Silvan gibi pek çok yerleşim biriminde aralıklı olarak sıkıyönetim koşullarını aşan uygulamalar yaşanıyor. Bu ilçelerde, Nazi’lerin 2. Dünya savaşında Varşova’da oluşturdukları Yahudi Gettolarının koşullarından daha ağır biçimde, sokağa çıkma yasakları uygulanıyor, elektrik, su kesiliyor ve sokağa çıkan her canlı vuruluyor. Türk devleti bu yerleşim birimlerinde insani yaşama koşullarını ölüm sınırlarına çekerek, buraları boşaltmak; insanları yerlerinden sürmek istiyor. Yahudi Gettolarında da açlık yaşanıyordu ve mahalleler dış dünyaya kapatılıyordu. Ancak en azından sokağa çıkma yasağı, keskin nişancılar yoktu, elektrik ve su kesintileri yaşanmıyordu.

Nedir Türk devletini böylesine kudurtan ve azgınca halka saldırtan?

Çünkü Kürt halkı bu yerleşim birimlerine polisi, askeri sokmayarak devlete kafa tutuyormuş ve devletin egemenlik hakkını gasp ediyormuş. Bu bağımsızlık ilanıymış ve hiçbir devlet buna göz yummazmış.

Gerçekte, Türkiye gibi bünyesinde birden fazla ulusu barındırıp, tek ulusun hakimiyetine dayalı yönetilen ve diğer uluslara kendi kaderini tayin hakkını tanımayan çok az sayıda devlet vardır dünya üzerinde. Bu az sayıdaki devletlerde, egemen uluslar boyunduruk altında tutukları uluslara barışçıl yoldan kendi kaderlerini tayin hakkını tanımadıkları için, bu ülkelerin tümünde uluslar arasında silahlı çatışmalar yaşanmaktadır. Filistin halkının ulusal kurtuluş mücadelesi örneğinde olduğu gibi, dünya kamuoyu ilkesel olarak, bu ezilen ulusların haklı olan kurtuluş mücadelelerini, silahlı bile olsa desteklemiştir. Bu mücadeleler ve evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinden de meşru kabul edilmişledir. Yani zorba ve zalim bir devlete karşı başkaldırmak evrensel bir haktır.

Şimdi Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşanan da böylesi bir ulusal kurtuluş savaşıdır. Bırakalım kendi kaderini tayin hakkını, Türk devleti Kürt ulusunun varlığını bile gerçek anlamda tanımamıştır. İşte yaşanan bütün çatışmaların kaynağında, Kürt ulusunun içinde tutulduğu bu insanlık dışı koşullar yatmaktadır. Kürt ulusu bu koşullardan kurtulup daha özgür bir yaşama kavuşmak için çabalarken, Türk devleti Kürtleri eski koşullarda yaşamaya zorlamaktadır. İşin özü budur.

Moğol-IŞİD psikolojik savaş konsepti

Moğollar bir şehri ele geçirmeden önce ajanlarını gönderip, Moğol askerlerinin ne kadar vahşi olduğunu ve onlara direnen şehirlerin halklarını nasıl boğazladıklarına dair bir çoğu düzmece hikayeler anlatırlarmış. Kuşkusuz Moğollar vahşiydi. Ancak bu hikayeler onların korkunç görüntüsünü kat be kat arttırıyordu. Yaratılan bu psikolojik korku dalgası nedeniyle; Moğol askerleri gelmeden şehirler ya boşalırmış ya da savaşmadan teslim olurmuş. IŞİD de benzer bir taktik izledi. İnsanları vahşice öldürerek görüntülerini yayınladılar, öyle ki; pek çok yerde insanlar bu vahşete karşı koyamayacaklarını düşündüler ve direnme güçlerini yitirdiler. Bu korku duvarını ilk yıkanlar Rojavalı Kürt savaşçılar oldu. Sonra HPG Güney Kürdistan'da bu vahşetin durdurulabileceğini gösterdi. İşte IŞİD'in yenilgisi esas olarak o korku dalgasının kırılmasıyla başladı.

Bugün Türk devleti soy ve zihniyet akrabalığı olan bu barbar güçlerin taktiğini kullanıyor. Özyönetim ilan eden bölgelere karşı daha önce düzenlenen saldırılar sonuçsuz kalınca, şimdi daha ağır saldırılar başlatılıyor. Ancak bu kez askeri saldırılar, çok daha yoğun bir psikolojik savaş eşliğinde yürütüliyor. ‘’Türk devletinin kutsal varlığı’’ çizgisinde hizaya çekilen basın ve yazarlar ve Kürtler içinden devşirilen işbirlikçiler aracılığı ile; Kürt halkının özgüveni ve kurtuluş umudu kırılmaya çalışılıyor. Hendeklerle, barikatlarla Türk polisi ve askerine karşı konulamayacağı anlatılıyor. Ucuz numaralarla öğretmenler bölgeden çekiliyor. Böylece bir yandan Türklerle Kürtler ve farklı sosyal kesimler arasında çelişkiler derinleştirilerek direnişçiler yalnızlaştırılmaya çalışılıyor, diğer yandan halka, korkunç şeyler yaşanacağı anlatılarak, bir anlamda dolaylı olarak "siz de şehri boşaltın" mesajı verilmek isteniyor. Kuşkusuz bölgede korkunç şeyler yaşanıyor, ancak bir gerçek daha var ki, halk bu güne kadar bu korkunç saldırılara karşı koyma cesareti ve iradesi gösterdi. İktidarın derdi, halkın can ve mal güvenliğini sağlamak değildir. Aksine, öncelikle halkın cesaret ve iradesini kırıp teslim almak ondan sonra ‘’devletin gücünü’’ göstermektir.

Seslerini yeterince yükseltme cesareti göstermeseler de, Türk halkı ve aydınları içinde önemli bir demokrat-hümanist kesimin olduğunu biliyoruz. Ancak, bir de Kürtler için sahte gözyaşları dökenler var. Kürt'ten yana görünüp, hatta Kürt’ten çok Kürdü düşünüyormuş, ona acıyormuş gibi yapıp, Kürde vuranlardır bunlar: Diyorlar ki "Ah zavallı Kürt, sen devlete karşı hiç bir şey yapamazsın. Hendek kazmasaydın bunlar başına gelmeyecekti. Kürt siyasetçileri seni bilerek kırdırıyor. En iyisi sen eskisi gibi efendine boyun eğ. Böylece ölmekten kurtulursun."

Önceki deneyimler, ancak özellikle son beş altı aylık özyönetim direnişleri deneyimi her aklı başında olan insanın görebileceği kadar açık olan şu gerçekliği ortaya çıkarmıştır: Kürt halkı, artık kendi varlığını ve ulusal demokratik haklarını tanımayan, eski düzenin sınırlarını ve dinamiklerini tanımamaktadır ve dolayısıyla Kürt halkını artık eskisi gibi yönetmek mümkün değildir. Kürt halkı diyor ki, ben Türk halkı ile birlikte yaşamak istiyorum, ancak eşit ve özgür koşullar içinde bir yaşam istiyorum. Ben artık devlete karşı çaresiz değilim. Ya devlet siyasal müzakereler yoluyla haklarımı tanır ya da ben kendi haklarımı kendi mücadelemle alırım. Ölürüm ancak eskisi gibi yaşamam. Arabistan IŞİD'ini yendiğim gibi, Türkiye IŞİD'ni de yenebilirim. Bunu Kobani'de ve Şengal’de kanıtladım. Şimdi de Kuzey Kürdistan'da kanıtlayacağım. Kısacası Kürt halkı artık ideolojik ve siyasal olarak korku ve sömürgeci egemenlik duvarını aşmıştır. Bu nedenle aslında Türk devleti Kürde karşı savaşı çoktan kaybetmiştir. Yapılmaya çalışılan şiddet yoluyla bu yenilgiyi biraz daha geciktirmektir.