HDP Meclis çalışmalarına katılmama tavrını sürdürmelidir
Ahmet Aydın
21. 11. 2016
Eş Başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın da içinde olduğu toplam 10 HDP milletvekili, iktidar tarafından zorla alıkonulmaktadır. HDP, bu gayri hukuki saldırı karşısında, meclis grup toplantıları dışındaki tüm meclis çalışmalarınını durdurma kararı aldı. Ancak son meclis grup toplantısına izleyicilerin girişi keyfi olarak engellendi. Öyle gözüküyor ki; durum biraz daha gerginleşse, HDP'nin meclis grup toplantıları da engellenecektir.
HDP, meclis çalışmalarıyla ilgili nihayi kararın, halkla yapılacak istişareler sonucunda verileceğini açıklamıştı. Bu yönde halkla bazı görüşmelerin yapıldığı da basına yansıdı. İşin doğrusu, uzun süredir basına yansıyan tepkileriden ve kendi gözlemlerimizden anladığımız kadarıyla, halkın bu meclisten zaten bir beklentisi kalmamıştı. Buna rağmen halkla sıkı bir diyalog içinde olmak elbette olumludur.
Bazı yöneticilerin yaptığı açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla; HDP meclis çalışmaları konusunda bir karara varmış gözüküyor.
HDP İstanbul İl Eş Başkanı Doğan Erbaş, dün (20 Kasım 2016) Kartal meydanında 'Emek ve Demokrasi Güçleri'nin 'Teslim olmayacağız' şiarıyla düzenledikleri mitingde yatığı konuşmada şunları söyledi:
“Eş başkanlarımız ve vekillerimiz rehin alındıktan sonra parlamentodan fiili çekilme kararı aldık. Fakat yoğun toplantılar sonrasında parlamentodaki çalışmalarda daha etkin şekilde yer alma kararı verdik”
Doğan Erbaş daha sonra yaptığı yazılı açıklamada, mitingde söylediklerini düzeltti. Erbaş yaptığı açıklamanın ortaya çıkan bazı yerel eğlimleri yansıttığını, HDP yetkili organlarının bu konuda henüz bir karara varmadığını belirtti.
HDP'nin meclis çalışmalarına geri dönmek için geçerli bir nedeni var mı?
Son zamanlarda bazı milletvekillerinin yaptığı açıklamalar, HDP merkezinde; tekrar meclis çalışmalarına katılma eğliminin öne çıktığını gösteriyor. Yapılan açıklamalarda meclis çalışmalarına dönüş için 'Meclisin hırsızlara bırakılmaması' ve 'KHK'lerin meclisten geçirilmesine karşı direnç gösterme' gerekçeleri dayanak olarak sunuluyor.
HDP'nin meclis çalımalarını durdurmasının nedeni, iktidarın siyasi kararıyla halkın iradesinin hiçe sayılarak, milletvekillerinin zorla alıkonulmasıdır. Bu saldırıya karşı HDP'nin aldığı karar doğru, haklı ve ölçülü bir karardır. Bugüne kadar, mecliste ve yerel yönetimlerde halkın iradesini hiçe sayan bu faşist saldırı politikasında bir değişiklik olmamıştır. Faşizm her alanda halka karşı saldırılarını sürdürüyor. O halde HDP, kararına neden olarak gösterdiği koşullar değişmediği halde, aldığı kararı neye dayanarak değiştiriyor? İleri sürülen gerkçeler bu değişiklik için yeterli bir dayanak oluşturuyorlar mı?
Tek partinin hakimiyeti ve çoğunlukçu anlayışı nedeniyle, uzun bir zamandır muhalefet partilerinin meclis çalışmaları zaten teşhir faaliyetinden öteye geçmiyordu. 7 Haziran ve özellikle 1 Kasım 2015 Genel Seçimleri sonrasında ise, AKP iktidarı faşist niteliğini artık gizleme gereği de duymuyor. Dolayısıyla daha önce bir anlam taşıyan meclisteki teşhir faaliyetinin de artık pek bir işlevi kalmamıştır.
Kanun Hükmünde Kararnameler konusunda ileri sürülen gerekçenin de bir tutarlılığı yoktur. Çünkü iktidar istese bu kararnemeleri uzun süre meclise getirmeyebiliyor. Hatta diyelim ki hiç getirmedi; bunun karşısında meclis ne yapabilir ki? Anayasa Mahkemesi bile bu kararnemelerin yasalara uygunluğunu denetleyemeceğini ilan ettiği koşullarda, meclisin ne gibi bir yasama yetkisi olabilir? Farz edelim ki, KHK'ler meclise geldi ve HDP sert bir muhalefet yaptı, bunun gecikme dışında pratik bir sonucunun olmayacağını biliyoruz. Normal koşullarda bu çabanın kuşkusuz bir anlamı vardır. Ancak bugünkü faşizm koşullarında bu çaba ters de tepebilir. Şunu anlatmak istiyoruz, gerçekte devre dışı kalmış bir mecliste yasamacılık oyunları oynayarak, faşizmin fiili hukuk ve keyfi uygulamalarına 'yasalite ve meşruiyet kılıfı' oluşturmak durumuna düşülür.
İşin gerçeği eğer bugüne kadar meclis kapatılmamışsa, bu Erdoğan'ın 'Başkanlık' daha doğrusu 'Führerlik' sitemini henüz tam olarak oturtamamasından kaynaklanmaktadır. Son süreçte, AKP ve MHP 'Cumhurbaşkanlığı sistemi' adı altında kamufle edilen 'Başkanlık' sistemi üzerinde anlaşmış gibi gözüküyorlar. Bu kondudaki Anayasa değişiklik teklifi büyük bir olasılıkla yakında meclise gelecek ve referandum için gerekli 330 oy sınırını aşarak referanduma gidecektir. İşler planladığı gibi giderse referandum, yaz öncesinde gündeme gelebilir.
Kısaca, saltanat rejimi yolunda Erdoğan ve AKP'nin önünde son bir adım kalmıştır. Ondan sonra zaten meclisin ciddi bir foksiyonu olmayacaktır. Erdoğan ve AKP meclisin hala demokratik ülkelerde olduğu gibi yasama işlevini sürdürdüğü imajını koruyarak, bu son yasal dönüşümü gerçekleştirmek istiyor. HDP'nin meclis çalışmalarına dönmesi, Erdoğan ve AKP'nin bu oyunadığı bu meşruiyet oyununu biraz daha güçlendirmekten öte fazla bir anlam taşımayacaktır. Eğer amaç faşizmin teşhiri ise, meclis çalışmalarına katılmama tavrı; bu anti-demokratik durumu en çarpıcı haliyle teşhir edecektir.
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu'nun bu konuda açıkladığı görüşleri sürecin niteliğinin anlaşılması ve demokratik bir duruş gösterilmesi konusunda önemlidir.
Kaboğlu öncelikle yürütülen projeye ortak olmamak ve bu projeye meşruyet kazandırmamak gerektiğini vurguluyor. Şöyle diyor Kaboğlu:
"Açıkçası anayasa yapım koşullarına uygun olmayan bir sürecin meşrulaştırıcı parçası olmak istemiyorum. Çünkü burada Türkiye'nin anayasasını, rejimini yeniden inşa etmek isteyen birtakım kişiler kapalı kapılar arkasında birtakım görüşmeler yapıyorlar ve onlar metni ortaya çıkarmadan kamuoyuna bilgiler sızdırıyorlar, bize tartıştırıyorlar ve bu yolla kendi çalışmalarına bizi de ortak etmek suretiyle meşrulaştırmaya çaba gösteriyorlar. Bu, benim demokrasi ve anayasa anlayışıma ters düşüyor" 1
İçinde bulunulan faşizim koşullarını 'olağanüstü hal altında, serbest tartışma ortamının bulunmadığı bir ortam' olarak tanımlayan Kaboğlu devamında şu sonuca ulaşıyor:
'Bu ortamda yapılacak anayasa değişikliği, hele de bir rejim değişikliğini kapsamına alan anayasa değişikliğinin demokratik meşruluğunun olmadığını söylemek için anayasa hukukçusu veya siyaset bilimci olmaya gerek bulunmamaktadır." 2
Özetlersek
HDP'nin meclis çalışmalarına dönmesi, milletvekillerine ve halkın iradesine yapılan saldırının gözardı edilmesi anlamına gelecektir. Dahası, mecliste bundan sonra yapılacak çalışmaların faşizmin teşhiri ve demokratik mücadele anlamında ciddi bir katkısı olmayacaktır. Aksine, bu çaba 'Başkanlık sistemine' geçişte meclisi bir meşruyet aracı olarak kullanmak isteyen Erdoğan-AKP ve MHP blokunun oyunlarına katkı sunacaktır.
Bununla birlikte HDP milletvekillerinin istifa etmesine gerek yoktur. Çünkü onlara vekeleti veren halktır.
Faşist blokun tümden HDP'yi kapatması ya da miletvekillerinin vekilliğini düşürmesi de, ara seçim zorunluluğu ve 'Başkanlık sistemine' geçiş için gerekli asgari meşruyet görüntüsü ve sürecin aciliyeti nedeniyle mümkün gözükmüyor.
HDP en azından alıkonulan milletvekilleri serbest bırakılıncaya kadar meclis çalışmalarına dönmemelidir.
----------------------------------------------------------------
1 Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, http://t24.com.tr/haber/anayasa-hukukcusu-prof-kaboglu-bu-ortamda-rejim-degisikligini-iceren-anayasa-yapmanin-demokratik-mesrulugu-yok,371396
2 Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, agy