Güneşli bir şubat sabahı Taksim Camisi üzerine
Can Atalay / T24 / 17 Şubat 2017
Freni patlamış bir kamyon gibi 200 yıllık anayasal/demokratik kazanımların tümünün tasfiyesi ile sonuçlanabilecek, istikrar değil ancak istikrarsızlığa neden olacak bir referandum zorlaması ile birlikte yine bildik dindar ve kindar sahneye konuyor: Taksim Camisi
Taksim, İstanbul’un belki de Türkiye’nin çağdaş kent merkezi ve meydanı.
Son elli yıllık süre içerisinde Türkiye’de emeği ile geçinen yurttaşlar lehine kazanımların karşısına dikilen her kim ve ne varsa kendisini Taksim’de göstermek ihtiyacı hissetti.
Bundan sadece 48 yıl 2 gün önce Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) tüm yakın doğu halklarına ölüm kusan 6. Filosunu denize dökmek için Taksim’e çıkan sosyalist işçi ve öğrencilere önce Dolmabahçe’de 6. Filo yönünde secdeye vardıktan sonra “İslam geliyor” diye saldıranlar, iki genç işçiyi “Kanlı Pazar”da katlederek Taksim’de arzı endam ettiler.
39 yıl 10 ay önce işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs için buluşanlara Taksim Maksemi’nin hemen arkasından açık bir CIA/kontrgerilla provokasyonu ile kurşun sıkıldı.
1 Mayıs 1977 provokasyonu ve sonucunda öldürülen 34 yurttaş 12 Eylül darbesine giden yolun en önemli kilometre taşlarından olduğuna bugün kuşku yok.
Solun somut bir iktidar alternatifi oluşundan paniğe kapılanlar yine Taksim’de arzı endam etmişlerdi.
Anımsatmak istediğimiz ise, o günün tüm dinci, sağ ve liberal güçlerinin koalisyonu ile Demirel Başbakanlığında oluşan 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti Kültür Bakanlığının Taksim Camisi ile ilgili ilk başvuruyu 1 Mayıs katliamından yalnızca 12 (yazıyla on iki) gün sonra, katliamın “şoku” henüz atlatılmamışken 13 Mayıs 1977 gün ve 732.34.4/5998 sayılı yazısı ile işleme konmuş olduğudur.
Daha açık bir söyleyişle, Türkiye sağı solun somut bir iktidar alternatifi olarak Türkiye’nin meydanı Taksim’de milyonlarla boy göstermesini kanlı bir provokasyon ile kana buladıktan yalnızca 13 gün sonra yine dini yine siyasete ve kendi gündelik çıkarlarına alet ederek Taksim Cumhuriyet Alanını, 1 Mayıs Meydanını zapt etmek için hamle edebilmiştir.
Basit: Mekan önemlidir. Toplumu teslim almak isteyen, önce mekan zaptına hamle eder.
Taksim Camisini, dini siyasete ve gündelik çıkarlarına alet edenlerin nasıl bir kamusal tasavvura denk düştüğünü anlamak için 12 Eylül Cuntası döneminin Vakıflar Başmüdürü Süleyman Eyüboğlu’na kulak vermek yeterlidir:
“Taksim semti gökdelen otellerinin toplandığı, İstanbul’un ve Türkiye’nin en kesif turistik merkezidir. Bugün Türk devletinin dış politikası, İslam alemine ve Arap devletlerine dönük kesif faaliyetler arz etmektedir. Taksim semtinde bir cami yapılması, Arap devletlerinin de dikkatlerini Türkiye’nin üzerine celbedecek, enternasyonal bir hüviyet arz edecektir. Geçen seneler İstanbul Sheraton Oteli’nde yapılan İslam Konferansı’na iştirak eden delegelerin, bu ihtiyaca işaret etmeleri ve bu mevzuda Arap devletleri elçilerinin ilgili devlet bakanımıza maddi yardımda bulunma talepleri de duyumlarımız arasında olup bütün bu hususlar Taksim’de bir caminin ne kadar zaruri bir ihtiyaç olduğunu ortaya koymuştur…”
Baş müdür hiçbir ek açıklamaya gerek bırakmamış öyle değil mi?
Türkiye’yi istikrarsızlığa sürükleyen siyasal iktidarın, neredeyse 16 Şubat 1969 Kanlı Pazar’ın “yıl dönümüne saygıyla“ yeltendiği provokasyon, aynı zamanda emeği ile geçinen yurttaşların haklarından değil, ancak onlara yapılan lütuflara yalvaran köleler olmasının istendiği bir karşı-kamusal tahayyülün karambolden istifade kindar bir hamlesidir.
Güneşli bir Şubat sabahı sükunetle ancak umutla anımsamamız gereken Kanlı Pazar, 1977 1 Mayıs'ı ama belki de daha çok Gezi Direnişidir.
*“Taksim’de, tarihi Su Maksemi yanındaki 406 sayılı yapı adasında bir cami, çarşı ve otopark kompleksi inşa edilmesi isteğinin şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına aykırı olacağına” ilişkin Danıştay 6. Dairesi’nin 07.02.1983 gün ve 1983/556 K. sayılı kararı, 26.12.1983 tarihinde kesinleşmiştir.
* Kesinleşmiş yargı kararına rağmen anılan inşaatın önünü açmaya çalışan 2009 onanlı Beyoğlu Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’nın iptali istemiyle, çeşitli kurum ve kuruluşlarca açılmış olan davalar devam etmektedir.
* Başta Oktay Ekinci olmak üzere, tüm toplumcu mimarlara saygıyla…