Demirtaş: Diz çökmeyecek, aman dilemeyeceğiz!
Demirtaş, katıldığı duruşmasında "Dizimiz toprağa değmedi, değmeyecek. Bizler hücrelerde tutulsak da halkımızın onurunu layıkıyla temsil edeceğiz. Bütün ömrümüz hapiste geçse de aman dilemeyeceğiz" dedi.
23 Şubat 2017 Perşembe 13:14
İSTANBUL - ANF
SEGBİS ile katıldığı davada adresini Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak veren HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Şikayet dilekçesinin tek bir cümlesini değiştirmeden iddianameye dönüştürmek iddianame değildir" dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla açılan davanın duruşması, İstanbul Kartal'da bulunan Anadolu 34. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başladı. Demirtaş, tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Cezaevi'nden SEGBİS sistemi ile duruşmaya katıldı. Duruşmada çok sayıda avukat da hazır bulundu. Duruşmaya ayrıca, Avrupa Sosyalistleri Partisi (PES) Genel Başkanı Sergey Stanishev, İsveç Sol Parti Başkanı Jonas Sjöstedt ve beraberlerindeki heyet ile HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, HDP'li vekiller de izleyici olarak katıldı.
Demirtaş, duruşmaya bağlandığı sırada salondakiler tarafından alkışlandı. Bunun üzerine Demirtaş da salonda bulunanları alkışladı.
Kimlik tespiti ile başlayan duruşmada, mahkeme heyetinin adresini sorduğu Demirtaş “Türkiye Büyük Millet Meclisi” dedi.
Demirtaş'ın savunması şöyle:
“Aslında hazırlanan iddianame için uzun uzadıya savunma gerektirecek bir kanaatte değilim. Madem dava açılmış, maden huzurunuzdayız yargı makamına saygıdan dolayı savunmamı size sunacağım.
Aslında dokunulmazlıklarımızın kaldırılmış olduğu sürece dair ciddi bir usul tartışması yapılması gerekir. Ancak bu dosyada buna da gerek duymuyorum. Şu anda bir yönüyle dokunulmazlığı devam eden, bir yönüyle dokunulmazlığı kaldırılan bir vekil olarak huzurunuzdayım. Medya organlarını veya gazeteyi tehdit ettiğim ya da 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik' ettiğim iddiası ile yargılanıyorum. 6 milyon oy almış bir partinin İstanbul milletvekili ve genel başkanlığını sürdürüyorum daha.
Türkiye’nin 30’dan fazla şehrinde hakkımda açılmış davalar vardır. Dolayısıyla her birisine cezaevi nakil aracı ile gidip gelmeyi hem onur kırıcı hem de imkansız olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu nedenle adil yargılama hakkım ortadan kaldırılmış bir şekilde yargılanıyorum.
‘Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik’ ettiğim iddia edilmiş. İddianamede bu suçu somut olarak nasıl işlediğim anlatılmamış. Bir gazeteye karşı hakaret ve aşağılama söylemi, nasıl TCK-216’ya denk geliyor ben bunu çözemedim. Selahattin Demirtaş hakkında başlatılmış olan siyasal linç kampanyasına benim de katkım olsun diye hazırlanmış olan bir iddianamedir.
Ben bir siyasetçiyim ve savunmamı siyasi kimliğimi de göz önünde bulundurarak yapmak zorundayım. Söz konusu iddianamede müşteki avukatları şikayet dilekçelerinin başlığının değiştirilmesinden oluşturulmuş. Şikayet dilekçesinin başlığı değiştirilmiş ve iddianame diye yazılmıştır. Biraz önce cezaevinden odamdan çıkarılıp, buraya getirilene kadar baktım iddianameye. Gerçekten yasama organının bir üyesi olarak bu iddianameden üzüntü duydum. İddia makamı ve savcılar partime ve siyasi görüşlerimize değer vermek zorunda değiller ancak saygı duymak zorundalar. Şikayet dilekçesinin tek bir cümlesini değiştirmeden iddianameye dönüştürmek iddianame değildir.
Eksik bir soruşturma var hatta sıfır bir soruşturma var. Örneğin, bu suç duyurusundan sonra savcılığın, müşteki gazete bu konuşmayı yaptığım tarihten önce benim ve partim hakkında neler yazmış, nasıl bir dil kullanmış, acaba benim eleştirilerimi hak etmiş mi etmemiş mi, buna bakmalıydık. Başka bir soruşturma ciddiyetsizliği de, sözde benim bu konuşmamdan sonra müşteki gazeteye saldırı olmuş. Elimdeki iddianameye göre benim konuşmam ile gazeteye saldırı arasında bağlantı varmış.
'ÇAYLAK İDDİANAME!'
Savcıya göre burada aidiyet bağında sorun yok. Aynı iddianamede söz konusu bombalama ile ilgili failler hakkında en ufak bir bilgiye ulaşılmadığı bir üst satır ile belirtiliyor. İddianame o kadar çaylakça hazırlanmış ki… Eğer beni gazeteyi bombalamakla suçluyorsa açması gereken dava bu değil, eğer benim her hangi bir alakam yoksa da iddianameye koymaması gerekir.
'VAHŞETİ GÖZLERİMLE GÖRDÜM'
Bu konuşmayı yaptıktan bir gün önce partimin Diyarbakır mitinginde benim konuşma yapmaya çıkacağım esnada bir patlama yaşandı. Korumalarım araçtan inmeme izin vermediler. Ama ben korumaları da iterek araçtan indim ve oradaki vahşeti gözlerimle gördüm. Benim yanımda onlarca parçalanmış beden, bir çoğu da tanıdığım arkadaşımın cenazesi taşındı. Makam aracım ve koruma aracım da dahil ambulanslarla birlikte yaralıları taşıdılar. Patlamanın olduğu noktaya 20 metre mesafeye iki küçük kızım, eşim, annem, babam ve bütün ailemde vardı. Çocuklarım ve ailem o mitingde katledilen hiçbir insandan kıymetli değil. Ama ben parçalanmış bedenlerin arasında çocuklarımı da aradım. Evet, bir vahşet tablosuna tanıklık ettim. O gün mitingde patlama oluncaya kadar bütün seçim kampanyası boyunca parti binalarımıza, seçim binalarımıza toplamda 170 saldırı gerçekleştirildi.
Adana ve Mersin il binalarımız bomba ile havaya uçuruldu. Ve bu saldırılar devam ederken partime ve partililerime, dönemin Başbakanı Davutoğu her mitingde bizi hedef gösteren söylemeler söylemeye devam ediyordu. Müşteki gazetenin de içerisinde bulunduğu iktidar yanlısı basın da bizi hedef gösterici yüzlerce yayın yapıyorlardı. Bütün bu saldırıların nedeni Başbakan’ın hedef göstermesi, güvenlik güçlerinin tedbir almaması ve gazetelerin bu hedef göstermeyi yaymasıydı. Şimdi, bu hedef göstermelerle ilgili ve saldırılarla ilgili, katledilen ve yaralanan arkadaşlarımla ilgili, toplamda iki kişi yargılanıyor. Biri Diyarbakır mitingimizi bombalayan kişidir, diğeri de benim. Burada ki garipliğe dikkat çekmek istiyorum.
Sayın hakim biz Türkiye’nin bir parçasıyız ve bir gerçeğiyiz. Edirne'den, Hakkari'ye kadar hem sahibiyiz, hem sevdalısıyız. Ancak iktidar yanlısı medyanın ve iktidarın hedef göstermesi ile sadece son iki yılda, toplamda 500 yerde parti binamız ve partilimiz saldırıya uğradı. 500 ayrı yerde, 500 defa. Ne yazık ki saldıranlarla ilgili, hedef gösterdiği için, tehdit ettiği için ya da linç ettiği için yargılanan tek bir kişi yok.
'ADALET DAĞITTIĞINIZA İNANABİLİR MİYİZ?'
Şimdi, bu yargı sisteminin bizim için adalet dağıttığına inanabilir miyiz? Bu saldırılardan önceki günlerde her gün akıl almaz başlıklar attılar. DAİŞ denilen alçaklar sürüsü her yerde partililerimizi linç edip, katledene kadar. Benim orada yaptığım şey onları hedef göstermek değil, bizi nasıl hedef gösterdiklerini anlattım. Eğer adalet bağımsız ve tarafsız olsaydı, bu davanın sanığı değil, müştekisi olarak orada bulunmalıydık.
Avukatlarım bir kısmı hakkında suç duyurusu yapmışlar. Ne hikmetse hiçbir savcı buralarda suç bulamamış. Ama benim bu gazeteleri eleştirme dışında yapmadığım bir şey hakkında dava açmış. Türkiye’de maalesef yargı, medya bağımsız değil. Gazeteci kimliğini taşıyanların çoğu zaten tutuklular. Daha çok devletten büyük ihaleler alan ve hükümeti desteklemek için gazete çıkaran büyük sermayedarların medya alanındaki tekeliyle karşı karşıyayız. Ve aynı mitingde örneğin Evrensel, Birgün, Cumhuriyet, Özgür Gündem gazetelerini aynı cümlelerle eleştirseydim hiç şüphem yok ki asla o gazetelerin suç duyurusu için böyle bir dava açılmazdı. Çünkü yargının bir kısmı iktidarı bir güç odağı olarak, talimat ve emir merkezi gibi görüyor. İktidara yakın medyayı da iktidarın korunması gereken parçası olarak düşünüyor. Birkaç ay öncesine kadar yargı bir cemaatin baskısı altında teslim alınmıştı nerdeyse. Bugün bu gerçekler daha iyi ortaya çıktı. O günlerde 10 bin farklı arkadaşımı tutuklayıp içeri attılar FETÖ’nin hakim ve savcıları. Bugün partim Türkiye’nin üçüncü büyük partisidir ve bu hakim savcılar tutuklular. Suçlu mu değiller mi bilmem ama sadece bize yapılanlar başlarına gelmesin diye adil yargılama talep edebilirim. Bugün de AKP'nin yargı üzerinde baskı kurduğunu görüyorum. Mahkemenizden talebim şudur. Yargı kimsenin oyun alanı değildir. Hiçbir iktidarın sopası değildir. Yargı millet adına hukuka ve vicdana uygun karar verebilen bağımsız ve tarafsızdır diyebilmektir.
'HESAP VERECEKLER'
Eş Genel Başkanımız'ın yine bu şekilde hukuksuz bir şekilde milletvekilliği düşürüldü. Hepsinin muhalefeti sindirme özlemi olduğundan hiç kimsenin şüphesi yoktur. Parlamentomuzda şu an 100’e yakın By-lock’lu milletvekili olduğu iddiası var. Bunun hakikati referandum sonrası ortaya çıkacağını düşüyorum. Eğer parlamentoda 100’e yakın By-Lock’çu varsa ve bu bunların oyları ile Figen Yüksekdağ’ın vekilliği düşürülmüşse yargının çok büyük bir siyasi komploya alet olduğu ortaya çıkmış olur. Bizi komplolarla gece yarısı evlerimiz basarak, rehin alanlar günü gelecek bağımsız ve adil yargının önünde hesap verecekler.
'DİZİMİZ TOPRAĞA DEĞMEYECEK'
Bütün bu baskılara rağmen Allah’tan başkasının dışında dizimiz toprağa değmedi, değmeyecek. Bizler hücrelerde de tutulsak da halkımızın onurunu layıkıyla temsil edeceğiz. Bütün ömrümüz hapiste geçse de aman dilemeyeceğiz. Sadece adalet için mücadele edeceğiz. Ülkemizin geleceği için bir arada mücadele edeceğiz. Şahsım adına değil, yargının onuru adına sizden bir karar bekliyorum.”
Demirtaş’ın savunmasının ardından, avukatlar savunma yaptı. Mahkeme heyeti, bazı dosyaların mahkemece incelenmesi istenmesine karar vererek, duruşmayı 7 Haziran'a erteledi.
Demirtaş'ın önümüzdeki saatlerde Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi 47. Asliye Ceza Mahkemesi'nde de duruşması görülecek.