Adıyaman’dan Paris’e Misak Manuşyan
Yavuz ÖZCAN / IMPNews
Fransa’nın Nazi işgaline karşı aralarında Adıyamanlı Misak Manuşyan'ın da olduğu farklı ırktan 23 devrimcinin ortak mücadelesi, enternasyonal mücadele açısından da ilham kaynağı oldu.
Eşi Melinee, Misak’ın ölümünden sonra hiç evlenmez. Misak’ı, yaşamını, mücadelesini ve yaşadıkları aşkları “Bir Özgürlük Tutsağı: Manuşyan” adlı kitapta anlatır. Yine Manuşyan ve arkadaşlarının mücadelesi, birçok şiire ve sinema filmine konu edilir. 1943’lerin afişleri dönemin hükümeti tarafından her yere asılır ve halkın onları “terörist” görmesi sağlanmak istenir. Bu afişler, Louis Aragon’un ünlü “Kızıl Afiş” şiirine ilham olur.
Elveda güller elveda zevk ve acı
Elveda hayat rüzgâr aydınlık
Ve sen evlen mutlu ol durmadan düşün beni
Bir gün bütün güzelliklerin ortasında olacaksın
Her şey bittiğinde Erivan'da
(...)
Tüfekler çiçek açtığında yirmi üç kişiydiler
Yirmi üç yürek kendini tümden veren
Uğruna ölecek kadar yaşama tutkun yirmi üç insan
Fransa tek sözcüktü ağızlarında
Ve yıkıldılar yere birbirleri ardına
Kızıl afiş- Louis Aragon
Şair, devrimci Misak Manuşyan ve 22 arkadaşının kurşuna dizildiği 21 Şubat 1944 tarihi, Fransızlar ve yaşamını devrimci mücadeleye adayanlar açısından ayrı bir anlam taşıyor. Fransa’nın Nazi işgaline karşı farklı ırktan 23 devrimcinin ortak mücadelesi, enternasyonal mücadele açısından da ilham kaynağı oldu. Aynı zamanda 21 Şubat Fransa’da, “Emperyalizme Karşı Uluslararası Direniş Günü” olarak kutlanıyor.
Kürd ailesi 1915 kırımından kurtarıyor
Ermeni devrimci, şair, marangoz Misak Manuşyan, 1 Eylül 1906 tarihinde Adıyaman’da dünyaya geldi. Ermeni kırımının yaşandığı 1915 yılında 9 yaşında olan Misak’ın babası askerler tarafından öldürülür. Annesi ise Suriye’nin Dêrza Zor çöllerine doğru gönderildiği ölüm yolculuğuna dayanamayıp hayatını kaybediyor. Ağabeyi Garabet ile birlikte bir Kürd ailesi tarafından koruma altına alınan Manuşyan, kırımdan sağ kurtulmayı başarıyor. Daha sonra meslek olarak marangozluğu öğreneceği Suriye’nin Cuniye kentindeki bir Ermeni yetimhanesine yerleştiriliyor.
Ölüm, yokluk, aşk ve Paris
Manuşyan, 1925 yılında ağabeyiyle birlikte Fransa’nın Marsilya şehrine göç eder. Marsilya’nın ardından Manuşyan kardeşler, ölümlerine tanıklık edecek Paris’e doğru yol alırlar. Ağabeyi Garabet, Paris’e gelişlerinden kısa bir süre sonra hayatını kaybeder. Ağabeyinin ölümünün ardından zor günlerle yalnız başına savaşmak zorunda kalan Manuşyan, 1929 dünya ekonomik krizinin de etkisiyle bir süre işsiz kaldıktan sonra otomobil fabrikası Citroen’de işçi olarak işe başlar. Fabrikada tanıştığı, “sevgili küçük yetimim” dediği kendisi gibi soykırımdan sağ kurtulmuş ve yetimhanelerde büyümüş Melinee ile evlenirler.
Komünist Parti’ye üye oluyor
CGT (Genel İşçi Konfederasyonu) içinde yer alan Manuşyan, 1934’te de Fransa Komünist Partisi’ne üye olur. Ermeni kültür ve edebiyat çevreleriyle ilişki kurmanın yanı sıra edebiyat, tarih ve felsefe kursları alan Manuşyan, şiirler yazar ve bu arada Çank (Çaba) ve Mışaguyt (Kültür) adlı iki derginin kuruculuğunu ve yazarlığını yapar. Manuşyan, 1936’da İspanya İç Savaşı’nın patlak vermesinden bir süre sonra kurulan Uluslararası Tugaylar’a katılmak ister ancak FKP yetkililerinin çalışmalarını Fransa’da sürdürmesini istemesi üzerine Fransa’daki faaliyetleri yürütür.
Stalingrad müfrezesi
Manuşyan, Fransa Nazilerin işgaline uğradığında hiç düşünmeden Partizanlara katılır. 1942’de Paris bölgesindeki yabancı ve göçmen direnişçileri toplayan FTP-MOI’ye (Fransız Savaşçıları ve Partizanları-Göçmen İşçiler Kolu) katılan Manuşyan bir süre sonra grubun liderliğine yükselir. 60 militan ve sempatizandan oluşan bu partizan birimi, “Stalingrad Müfrezesi” olarak da tanınır. Halkta umudu dirilten ve moral veren birçok eyleme imza atan grubun çalışmaları Nazi işgalcileri ve işbirlikçi Fransız polisi tarafından giderek daha yoğun bir biçimde izlenir. Manuşyan Grubu’nun üyelerinin yarısından fazlası Kasım 1943’te, bir Fransız işbirlikçinin ihbarı üzerine yakalanırlar.
Mahkemede de eğilmediler
Biri İspanyol, ikisi Romen, ikisi Macar, ikisi Ermeni, üçü Fransız, beşi İtalyan ve sekizi Polonyalı olan Manuşyan Grubu’nun davasına özel bir önem verilir. Fresnes Hapishanesi’nde geçirdikleri üç ay boyunca ağır işkenceler görürler. Sorgulamalarda, eylemlerinden ve bunları niçin yapmış olduklarından başka bir şey söylemezler. Pişman olduklarına dair tek bir söz çıkmaz ağızlarından. Her biri, onları harekete geçiren ortak nedenlerin yanı sıra kendi özel gerekçelerini açıklar. Yahudiler, onları toptan ortadan kaldırmak isteyen Nazi barbarlığına karşı kendilerini savunduklarını; Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanların onayıyla Osmanlılar tarafından katledilmiş halklarının haklarını aramak için savaştıklarını; İspanyollar, ülkelerinde ortalığı kasıp kavuran faşizme karşı savaştıklarını, İtalyanlar, Hitler’in müttefiki Mussolini tarafından kovuldukları memleketlerine dönebilmek amacıyla silaha sarıldıklarını, Polonyalılar, Hitler’in haritadan sildiği vatanlarının yok olmaması için mücadele ettiklerini söylerler.
Düşmana ve işbirlikçiye...
Misak Manuşyan, göstermelik çıkarıldığı mahkemede, Almanlara doğru dönerek, “Size söyleyecek hiçbir şeyim yok. Ben size karşı savaşarak görevimi yaptım. Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim. Şimdi rolünü oynama sırası sizde: Elinizdeyim!” der. Sonra Fransızlara dönerek, “Fakat size gelince, sizler Fransız’sınız. Biz Fransa için, bu ülkenin kurtuluşu için savaştık. Sizse vicdanınızı ve ruhunuzu düşmana sattınız. Siz Fransız uyruğunu miras aldınız, biz ise bu uyruğu hak ettik!” diyerek Cezayir ve Londra radyolarında da yayınlanan o müthiş konuşmasını yapar.
‘Af dilemeyi düşünür müsünüz?’
Hepsi farklı milletlerden olan “23’ler” ölüme mahkûm edilir. Mahkeme başkanı, onlara af dilemeyi düşünüp düşünmediklerini sorar. Bunun üzerine bütün yoldaşları Manuşyan’a dönerek hep birlikte “Hayır” derler.
Tek kadın partizan giyotinle
22 partizan, 21 Şubat 1944’te daha sonra bir direniş anıtı haline getirilecek olan Mont Valerien kalesinde kurşuna dizildi. Grubun tek kadın üyesi olan 32 yaşındaki Olga Bancic ise Almanya’ya götürülerek 30 Mayıs 1944’te Stuttgart’taki Urbanstrasse Cezaevi’nde giyotinle infaz edildi.
Sevgiliye mektup: Bugün hava güneşli
Adıyaman’dan Paris’e her anı direniş, mücadele ve aşkla geçen şair, devrimci Misak Manuşyan, ölmeden önce eşi Melinee’ye bir mektup bırakır ve o mektupta şunlar yazılıdır:
Sevgili Melinee, benim sevgili küçük yetimim…
Birkaç saat sonra bu dünyada olmayacağım. Öğleden sonra saat üçte kurşuna dizileceğiz. Bu bana, yaşamımdaki herhangi bir kaza gibi geliyor, inanmıyorum ama gene de seni bir daha hiç göremeyeceğim. Sana ne yazabilirim? Kafamın içinde her şey karmakarışık ama aynı zamanda apaydınlık.
Kurtuluş Ordusu’na gönüllü bir asker olarak katılmıştım ve zaferin ve son hedefin eşiğindeyken can veriyorum. Sağ kalacak ve yarının özgürlük ve barışını tadacak olan herkese mutluluklar diliyorum. Fransız halkının ve özgürlük için dövüşen herkesin, bizim anımızı saygıyla anacağını biliyorum. Ölüm anında Alman halkına ya da başka herhangi bir kimseye nefret beslemediğimi duyuruyorum; herkes, ceza ya da ödül biçiminde hak ettiğini alacaktır. Alman halkı ve diğer halklar, artık fazla sürmeyecek olan savaştan sonra barış ve özgürlük içinde yaşayacaklardır. Herkese mutluluklar. Sadece seni yeterince mutlu edememiş olmaktan ötürü derin bir üzüntü duyuyorum; senin de her zaman arzu ettiğin gibi sana bir çocuk verebilmeyi o denli isterdim ki... Bu yüzden savaştan sonra mutlaka evlenmeni ve benim mutluluğum için bir çocuk sahibi olmanı ve benim son isteğimi yerine getirmek üzere seni mutlu edecek biriyle evlenmeni istiyorum. Bütün eşyamı ve diğer maddi varlığımı sana ve yeğenlerime bırakıyorum. Fransız Kurtuluş Ordusu’nun bir neferi olarak öldüğüme göre savaştan sonra benim eşim sıfatıyla savaş emekliliği ödeneği hakkını talep edebilirsin.
Beni onurlandırmak isteyen dostların yardımıyla, okunmaya değer şiirlerimi ve yazılarımı yayımlamalısınız. Olanaklı olursa anımı Ermenistan’daki akrabalarıma iletmelisiniz. Az sonra 23 yoldaşımla birlikte ama hiçbir kötülük yapmadığım ya da yaptıysam da kin duyarak yapmadığım için gözümü kırpmadan ve vicdanı rahat bir insanın huzuru içinde öleceğim. Bugün hava güneşli.
Sevgili karım ve sevgili dostlarım; yaşama, güneşe ve doğanın o çok sevdiğim güzelliklerine bakarken veda edeceğim. Bana kötülük yapan ya da yapmayı istemiş olan herkesi bağışlıyorum; ancak canını kurtarmak için bize ihanet edenleri ve bizi satanları asla bağışlamayacağım. Seni ve senin yanı sıra kız kardeşini ve uzak yakın tüm dostları sımsıkı kucaklıyorum; hepinizi kalbimin bir köşesine yerleştiriyorum. Elveda.
Dostun, yoldaşın ve kocan… Evet güzel ve bir o kadar da onurlu bir yaşam bu satırlar yazıldıktan kısa bir süre sonra kurşuna dizilerek sonsuzluğa uğurlanıyor.(A.Ö)