16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi'nin Beyazıt'taki Merkez Binası’ndan toplu halde çıkan devrimci öğrencileri bomba ve silahlarla saldırıldı. Saldırı sonucunda 7 öğrenci öldürüldü ve 50'den fazla öğrenci yaralandı. 16 Mart Katliamı’nın üzerinden 39 yıl geçti. 2008 yılında 16 Mart katliamının 30. yılıydı ve dava zaman aşımına uğradı. 16 Mart Katliamı zamanaşımına uğrayan diğer bir katliam olarak tarihe geçti. Katliamın sorumluları cezasız kaldı.
O günlerde İstanbul Ünversitesi’nde fakülteler faşist işgal altındaydı. Tüm üniversitelerdeki gibi İstanbul Üniversitesi’nde de devrimci öğrenciler olası bir saldırıya karşı okula giriş ve çıkışlarda toplu halde hareket ediyordu. Devrimci öğrenciler okulun bahçesinde toplanarak kalabalık halinde Süleymaniye’ye kadar gidiyor orada dağılıyordu. 16 Mart günü devrimci öğrenciler her gün olduğu gibi üniversiteden topluca çıkış yapıyordu. Öğrencilerin okuldan çıkışı sırasında polislerin eşlik etmesi gerekiyordu.
O gün öğrencilere eşlik edecek polisler başka bir göreve sevk edildi. Komiser Reşat Altay’ın sorumluluğunda yeni bir polis ekibi görevlendirildi. Pol-Der İstanbul Şubesi Başkanı, bombalı saldırı istihbaratının olaydan 10 gün önce üniversitedeki polis amirliğine bildirildiğini açıkladı. Bu uyarıyı dikkate alması gerekenlerden biri de üniversitedeki polis noktasında görevli Reşat Altay’dı. Ancak 16 Mart günü Altay’la birlikte olan polis ekibi öğrencileri polisler olmadan dışarı çıkmaya zorladı. Polisler okulun dışına adım atmadı.
Toplu çıkış yapan öğrencilere Beyazıt yönünde koşan daha sonra adının Zülküf İsot olduğu öğrenilen kişi bomba attı. Bombanın hemen ardından öğrencilere ateş açıldı. Saldırıda İstanbul Üniversitesi öğrencilerinden Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Abdullah Şimşek, Murat Kurt, Hamit Akıl, Hatice Özen ve Turan Ören hayatını kaybetti. 50’den fazla kişi yaralandı.
10 binler Beyazıt’ta toplandı
Saldırıdan sonra devrimci öğrenciler üniversiteyi işgal etti. Gece boyu devam eden direnişe katılım elli bini aştı. Türkiye'deki en büyük öğrenci yürüyüşlerinden birisi Beyazıt’ta yapıldı. Devrimci öğrencilere dönük saldırı geniş kesimlerin tepkisiyle karşılandı. Ertesi gün tüm gençlik örgütleri ile birlikte sendikalar, barolar, meslek odaları ve derneklerinin katılımıyla yaşamını yitiren devrimci öğrenciler için kitlesel bir cenaze töreni düzenlendi. Cenaze töreninin ardından kitle, ellerinde pankartlar ve saldırıda yaşamını yitiren devrimci öğrencilerin fotoğraflarını taşıyarak, marşlar ve sloganlar eşliğinde Sirkeci'ye doğru yürüdü. 20 Mart'ta ise DİSK, Türkiye genelinde "faşizme ihtar eylemi" gerçekleştirdi.
Saldırganların arkasından gitmek isteyen polisler engellendi
Polislerin bazıları ateş açanların arkasından koşmak istedi. Ancak Komiser Reşat Altay, saldırganların peşinden giden polisleri engelledi. Reşat Altay, Susurluk Olayı’nda Abdullah Çatlı’nın arkadaşı çıkmıştı. Hrant Dink cinayeti günlerinde ise Trabzon’da üst düzey emniyet görevlisiydi. Altay, Hrant Dink cinayetinde ihbarı değerlendirmediği gerekçesiyle görevden alındı.
Katliamı itiraf etmek isteyen Zülküf İsot infaz edildi
1999 yılında medyaya demeç veren bir kadın, kardeşi Zülküf İsot’un 16 Mart Katliamı’nda bomba atan kişi olduğunu ve onlara polisin yardım ettiğini kendisine anlattığını söyledi. İsot, olayı itiraf etmek istediği için bir diğer fail Latif Aktı tarafından olay ortaya çıkmasın diye öldürüldüğünü açıkladı.
Katliamın bombası yüzbaşıdan alındı
Katliamın failleri arasında dönemin Ülkü Ocakları İkinci Başkanı Abdullah Çatlı da var. Susurluk sonrasında Reşat Altay'ın Abdullah Çatlı ile telefon görüşmeleri ortaya çıktı. Çatlı'nın kullanılan NATO yapımı TNT kalıplarının İstanbul 3. Kolordu Komutanlığı bünyesinde görevli olan Yüzbaşı Mehmet Ali Çeviker’den temin ettiği öğrenildi. Çeviker’in Maraş katliamından kısa bir süre önce, Maraş yolunda aynı seriden patlayıcı maddeler ve silahlarla yakalandığı ortaya çıktı.
Beyazıt Meydanı’na bir polis minibüsü ile gelinmişti. Minibüsteki dört kişiden biri Mustafa Doğan isimli bir polisti. O polis daha sonra Almanya’ya kaçtı. Almanya'da saklandığı iddiasıyla Alman Parlamentosu'nda bir soru önergesi verildi. Alman hükümeti Türkiye'nin Doğan'ın iadesini istemediğini söyledi.
Sorumlular serbest bırakıldı
1978 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı. Katliamdan sonra Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Orhan Çakıroğlu, o dönem Ülkü Ocakları'nda görevli Mehmet Gül, dönemin MHP İstanbul İl Başkanı Kazım Ayaydın ve Ahmet Hamdi Aksoy gözaltına alındı. Hepsi daha sonra serbest bırakıldı.
Açılan davada 17 kişi hakkında takipsizlik kararı verildi. Diğer sanıklar hakkında 'idam' istemiyle İstanbul 1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nde dava açıldı. 15 ay süren yargılama sonunda, sadece Sanık Sıddık Polat 11 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. Diğer sanıklar ise delil yetersizliğinden beraat etti. Askeri Yargıtay'ın 5 Ekim 1982 tarihli kararından sonra Sıddık Polat da delil yetersizliğinden beraat etti. Aralık ayında Maraş Katliamı yapıldı. Sıkıyönetim ilan edildi. Dava Sıkıyönetim Mahkemesi’ne gitti. Sonra da 12 Eylül darbesi yapıldı. Dava faili meçhul dosyalar arasına girdi.
17 yıl sonra dava yeniden açıldı
Katliamın 10. yıldönümünde, artık avukat olan katliamın tanığı öğrenciler, ortada örgütlü suç olmasına rağmen dosyanın kapatılmasına karşı girişimlere başladı. Başta Cem Alptekin ve Hilmi Hanta olmak üzere avukatlar, 16 Mart 1988’den itibaren basın ve kamuoyu aracılığıyla tanıklara çağrıda bulundu.
17 yıl sonra 1995’de dava yeniden açıldı. Mustafa Doğan, Latif Aktı ve Özgün Koç “taammüden adam öldürmek ve yaralamak” suçlarından sanık olarak yargılandı. Sıddık Polat hakkında ise daha önce kesinleşmiş yargı kararı olduğundan dava açılamadı. Dava sürecinde Polis ve asker mahkemenin sorularına cevap vermiyor, istedikleri belgeleri göndermiyordu. Askeriyeden gelen cevaplarda imzası olanlar, daha sonra Ergenekon sanığı ya da şüphelisi oldu. Katliam bir kontrgerilla eylemi olmasına rağmen dosya Ergenekon Davası ile birleştirilmedi.
16 Mart Katliamı davası zamanaşımına uğradı
İstanbul 6. Ceza Mahkemesi 20 Ekim 2008’de dava için 30 yıl geçtiği gerekçesiyle zamanaşımı kararı aldı. Zamanaşımı kararı Mart 2010’da Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onandı. Yedi devrimcinin öldürülmesi ve onlarca kişin yaralanması ile sonuçlanan 16 Mart Katliamı’nın davası, kontrgerilla ile hesaplaşacağı iddia edilen Ergenekon davasının başladığı gün zamanaşımına uğradı. Planlı olduğuna dair birçok delil olmasına rağmen zamanaşımına uğrayan diğer bir katliam olarak tarihe geçti.
Her yıl yüzlerce kişi Beyazıt’ta katliamı protesto ediyor
Her yıl 16 Mart Katliamı’nın yıldönümünde İstanbul Üniversitesi merkez bina önünde katliamın yapıldığı saatte anma töreni düzenleniyor. Üniversite öğrencileri 16 Mart 1978 yılında 7 devrimci öğrencinin yaşamını yitirdiği ve 50’den fazla öğrencinin yaşandığı katliamı protesto ediyor. Yüzlerce kişinin katıldığı anmalarda öğrenciler Beyazıt’ta katliamın gerçekleştiği yere yürüyerek karanfiller bırakıyor.
----------------
Kaynak: http://yarinhaber.net/guncel/50865/uzerinden-39-yil-gecti-16-mart-katliami-unutulmadi