Perşembe, Kasım 21, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

IŞİD’in ısrarlı saldırıları Rojava Devrimi’nin önemini gösteriyor

 

IŞİD’in ısrarlı saldırıları Rojava Devrimi’nin önemini gösteriyor

 

Ahmet Aydın

24. 09. 2014

 

Rojava’nın Kobane Kantonu yeniden IŞİD çetelerinin ağır saldırılarısı altında. Kanton halkı tam bir ölüm kalım savaşı veriyor.

Askeri ve ekonomik olarak bu bölgenin önemi, IŞİD’in hedeflediği Irak ve Suriye topraklarından daha büyük değildir. Durum böyleyken, bu çetelerin tekrar tekrar Rojava’ya saldırmasının nedeni nedir?

Bu sorunun cevabanı Rojava Devrimi’nin ideolojik-politik ve kültürel niteliğinde aramak gerekir. Rojava Devrimi öncelikle bölgede yaşayan Kürtlerin ulusal-demokratik taleplerini karşılayarak, onlara, kendi topraklarında kendi kimlikleri ile kendilerini yönetme olanağı sağlıyor. Devrim bunu sağlarken, bölgede yasayan diğer etnik ve dinsel grupları ötekileştirip egemenlik altına almaya çalışmıyor. Aksine tüm grupları eşit haklarla yönetime katıyor.

Kısaca ve genel hatlarıyla özetlersek Rojava Devrimi;

  • Halkları ve dinsel grupları çatıştırp bir birine boğazlatmıyor. Aksine, onları eşitlik ve özgürlük temelinde birlikte yaşamaya yöneltiyor. Yani Rojava Devrimi gücünü hegonomik ilişkiden değil; demokratik ve gönüllü birlikten alıyor.
  • Dış müdahale ve hegomonya kurma çabalarını kırıp, halkın kendi kendisini yöneteceği bir düzen örgütlemeye çalışıyor.
  • Dine dayalı bir siyasal ve toplumsal düzeni hedeflemiyor; aksine gerçek bir laiklik anlayışını esas alıyor ve bu nedenle farklı dinsel gruplar ve anlayışlar için bir özgürlük ortamı yaratıyor.
  • Dinsel ve sosyo-kültürel gericiliğe ve cinsiyet ayrımcılığına karşı kadın haklarını koruyarak, onları özgürleştirecek bir süreci başlatıyor.

Devrimin istenilen siyasal ve sosyal dönüşümleri kısa bir sürede sonuca ulaştırması elbette kolay değildir. Ancak, Rojava Halkı’ın yeni bir düzen ve yaşam kurmaya başladığını rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bu nedenledir ki; bölgeyi mezhep savaşı, etnik çatışmalar ve siyasal-dinsel gericilik temelinde bir kaosa sürükleyip, bu kaos üzerinden kendi düzenlerini kurmaya çalışan emperyalistlerin ve diger sömürgecilerin politikalları karşısında bu devrim, pratik bir alternatif oluşturuyor. Rojava Devrimi’ni egemen güçlerin hedefi haline getiren işte bu alternatif konumudur. Çünkü egemen güçler, halkın kendi kendisini yöneteciği bir düzeni değil, halkı istedikleri gibi yönetecekleri bir düzen isterler.

Türk Devleti Rojava Devrimi‘ni boğmak istiyor

Kuzey Kürdistan’da Kürtçe eğitime bile tahammül etmeyen Türk Devleti‘nin, bölgedeki Kürtleri özgürleştirip kendi kendilerini yönetecekleri bir konuma getiren ve egemen güçlerin Suriye üzerinde hegomonya kurma politikasını baltalayan Rojava Devrimi‘ne tahammül etmesi mümkün değildir. Kürtler Rojava‘da kendi kaderlerini ellerine alırlarsa, bu durum elbette Kuzey Kürtlerinin aynı yolu izlemeleri yönünde önemli bir itici güç olur. Bu nedenle, Türk Devleti Rojava Devrimi‘ni kendi bekası için stratejik bir tehdit olarak görüyor ve bu devrimi boğmak için her türlü yola başvuruyor. Nitekim, TC’nin Kobaniye saldıran IŞİD çetelerine verdiği desteğin kanıtları inkar edilmeyecek bir şekilde basına yansıdı. Hatta, bu son saldırının bizatihi TC-IŞİD ortak planlamsı ile gerçekleştirilği yönünde ciddi bulgular bulunuyor.

R. Tayyip Erdoğan, 21 Eylül‘de BM toplantısına giderken havaalanında yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Tampon bölge konusu önemli, bu da Suriye tarafında bizim sınırımıza yönelik bir tampon bölge oluşturulması benim NATO zirvesinde (4-5 Eylül 2014 tarihinde Galler’de gerçekleştirilen zirve. AA) gündeme getirdiğim bir konudur. Sayın Obama ile bu konuyu ifade etmişim. Diğer koalisyon içinde yer alan ülkelerin bir kısmı ile bu konuyu görüştük.”

Aynı konuşmada Erdoğan, “Tampon Bölge” konusunu New York ziyareti sürecinde de, başta ABD olmak üzere IŞİD’e karşı koalisyon oluşturmaya çalışan güçlerle görüşeceğini belirtiyor.

“Türkiye bundan sonra muhalif olarak koalisyona katkı vermeye sıcak bakıyor mu?“ şeklindeki soruya karşılık olarak Erdoğan şu cevabı veriyor: “Koalisyon güçleri ile bundan sonraki yol haritası bunların geniş istişaresinin aramızda yapılması gerekir, kararı ona göre alırız. Şunun bilinmesi gerekir, 1 milyon 300 bin insan artık ülkemize gelmiştir.”[1]

Bu açıklamalardan ve genel olarak iktidarın uygulamalarından anlıyoruz ki, “Tampon Bölge” ‘’mülteci akını’’ ile gerekçelendirilse de, konunun güncel boyutta ele alınmasının esas nedeni Rojava’daki Kürt varlığıdır. Kobani’ye yapılan son saldırıdan ve yeni mülteci dalgasının başlamasından iki hafta önce, Türk Devleti’nin “Tampon Bölge” projesini gündemleştirmesi dikkat çekicidir. Ve dahası iktidar, Rojava’nın varlığını IŞİD konusu ile bağlantılı olarak Batı ile pazarlık konusu haline getirmiştir. Bu pazarlık sürerken IŞİD’in Türkiye’nin lojistik desteği ile tekrar ama bu kez çok daha yoğun bir biçimde Kobani’ye saldırması ve binlerce sivilin sınırı geçerek Kuzeye sığınması, IŞİD-TC ortaklığını ortaya koyan oldukça çarpıcı bir işarettir.

ABD ve Türkiye Ortadoğu üzerinde geçici bir uzlaşmaya varabilirler mi?

Son zamanlarda ABD ve Alman basınında Türk Devleti’nin IŞİD’le olan ilişkilerini deşifre eden haberler yoğun olarak yer almaktadır. Bu çabaların, IŞİD karşıtı koalisyon içinde yer alma konusunda ayak direten AKP iktidarı üzerinde baskı oluşturmaya yönelik olduğu anlaşılıyor. Nitekim; BM toplantıları için New York’ta bulunan Erdoğan IŞİD’e karşı koalisyon güçlerinin yürüttüğü operasyona desteğini "Üzerimize düşen görev neyse yapacağız.” Sözleri ile açıkladı. Belli ki, basına sızan ve sızmayan baskı argümanları işe yaramış. Fakat, bu noktada Türkiye’nin hiçbir pazarlık gücünün olmadığını ve dikte edilen tüm projeleri aynen benimsediği görüşüne ulaşmak yanıltıcı olur. Bu konuda iki faktöre dikkat çekmek gerekir: Birinci faktör, ABD ile Türkiye’nin çıkarlarının çakıştığı alanların bulunması ve dolayısı ile en azından bu alanlarda iki gücü de tatmin edebilecek bir sonuca ulaşma olasılığının varlığıdır. Suriye’de Esad iktidarının yıkılması, Irakta, Iran ve Şii etkisinin zayıflatılması ve Sünnilerin iktidar paylaşımında daha güçlü bir konuma getirilmeleri ve en önemlisi PKK ve PYD’nin geriletilmesi; hatta Rojava Devrimi’in boğulması noktasında bu iki güç aynı çizgide buluşabilirler. İkinci faktör, ABD için Türkiye kolay kolay vazgeçilecek bir ülke değildir. Erdoğan ve AKP iktidarından yumuşak bir geçişle kurtulmak istedikleri açık. Ancak bunun kısa vadede ve kolay bir şekilde gerçekleşmeyeceğini de görüyorlar. Bu durumda, en azından daha bir süre bu iktidarla çalışmak zorundadırlar. Bu arada mümkünse AKP’yi eski konumuna döndürme çabası içinde olabilirler. Bu durumda ABD’nin konjonktürel olarak Türkiye’yi tatmin edecek bazı tavizler vermesi mümkündür.

ABD’nin ısrarla Türkiye’yi IŞİD karşıtı koalisyona çekmek isteğinin pek fazla askeri ihtiyaçlara dayandığını sanmıyoruz. Bu zorlama, bölgedeki dinci terör grupları ile karşı karşıya getirmek suretiyle, AKP iktidarı ile Siyasal İslamcı hareketler arasında fiili bir kopuş yaratmaya yönelik bir hamle olarak gözüküyor. Bu hamle, AKP iktidarının dinci terör eliyle zayıflatılıp çökertilmesi amacına da, Erdoğan’sız bir AKP iktidarının ıslah edilip yeniden dünya düzenine tam olarak entegre edilmesi amacına da hizmet edebilir.

 

----------------------------

 

[1] IHA, 21 Eylül 2014, http://www.iha.com.tr/haber-erdoganmaddi-pazarlik-yok-diplomatik-pazarlik-var-392968/