Bir Türk faşistinin Dersim’e ilişkin hezeyanları
Ahmet Aydın
12. 11. 2014
AKP Başbakanı Ahmet Davutoğlu, 8 Kasım’da “4. Hacıbektaş Aşure günü etkinliği”ne katıldı. Bu etkinlikte yaptığı konuşmada 1937-38 sürecinde Dersim’de yaşananları “modern Kerbela” olarak tanımladı. Hiç kuşkusuz bu yaklaşım; tekil anlamda olumlu ve insani bir yaklaşımdır. Fakat bugün çok açık olarak görüyoruz ki, AKP iktidarının stratejik çizgisi, bu yaklaşımla aynı niteliğe sahip değildir. Bu nedenle; Recep Tayyip Erdoğan’ın Dersim’de yaşanmış olan katliamla ilgili özür dilemesi gibi, bu tavır da, olumluluklar hanesine tekil ve stratejik çizgiden sapma kaydıyla yazılmalıdır.
Davutoğlu’nun aynı konuşmada Alevilerin diğer sorunları ile ilgili söyledikleri; AKP iktidarının bugüne kadar dile getirilen resmi söyleminin başka bir üslupla tekrar edilmesinden ibarettir. Fakat şimdilik bu konuyu bir kenara bırakıyoruz.
MHP gibi tescilli ırkçı-faşist ve katliamcı bir partinin lideri olan Devlet Bahçeli, Davutoğlu’nun Dersim Soykırımı’nı “modern Kerbela” olarak tanımlamasına cevap olarak yaptığı açıklamalarda, Dersim direnişinin önderleri şahsında tüm Dersim Halkı’na hakaret etti. Bu zat daha da ileri giderek, kendi zihniyetine uygun düşen bir tarzda, “isyanın bastırılması” gerekçesi ile on binlerce Dersimli sivilin öldürülmesini haklı gösterip savundu.
Devlet Bahçeli 11 Kasım günükü meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada şunları söylemiş:
'Unutulmasın ki, Dersim isyanı bir Kerbela vakası değil, bir 'kin belası', bir 'kan deryası' olup, hedefinde Türkiye'nin huzuru, büyük milletimizin beka ve birliği vardır. Dersim'deki isyan elebaşları terörist olup, bu Yezid takipçilerinin Kerbela'da kanı dökülen mazlumlarla uzaktan yakından ilgisi olamayacaktır. Bilinmelidir ki, Başbakan'ın Kerbela'daki masumları Dersim'deki alçaklarla yan yana getirerek mukayese etmesi densiz ve bedbaht bir açıklama olarak anılacaktır."
Şu hayatın cilvesine bakınız ki, yüzlerce yıldır Emevi İslamı’nı izlemiş ve aynı yoldan giderek nice Hüseyin’i katletmiş olanlar; Kerbela’nın ebedi yasını tutan Alevilere ‘Yezid’ diyor. Dersim Halkı’na ve Alevilere karşı besledikleri yüzlerce yıllık kini kusan, bu hem suçlu ve hem de güçlü olan zalim ve katillere söylenmesi gereken şudur: Alçak da, terörist de, Yezit de siz ve sizin gibi ırkçı faşistlerdir.
1937-38 yıllarında etrafı on binlerce Türk askeri tarafından sarılmış olan Dersim Halkı’nın durumu, Kerbela’da etrafı binlerce Yezit askeri tarafından sarılan Hüseyin ve yoldaşlarının durumundan farksızdı. Hüseyin’e dayatıldığı gibi Dersim’e de ‘ya biat ya ölüm’ dayatılmıştı.
Kerbela’da Hüseyin ve taraftarları sadece 72 kişiydi ve bunların sadece 50’si savaşacak durumdaydı. Yezid’in askerlerinin sayısı ise beş binden fazlaydı. Hüseyin’in ekonomik ve askeri gücünün tümü kervanı kadardı. Yezit ise büyük bir devletin başındaydı ve ekonomik ve askeri olarak çok büyük bir güce sahipti. 1937-38 yıllarında dünya ile bağlantısı kesik olan Dersim Halkı oldukça yoksuldu ve en fazla birkaç bin kişilik öz savunma gücü vardı. Bunların elindeki en gelişmiş silah ise mavzerdi. Silahlı güçlerin tek amacı, Türk ordusunu Dersim topraklarına sokmamak ve Dersim’in etnik-sosyal yapısını korumaktı. Tıpkı Hüseyin gibi, onların tek derdi çocuklarının, ailelerinin ve akrabalarının hayatını korumaktı.
Her toplum ve her insan, kendi iradesini ve değerlerini hiçe sayan dış dayatma ve müdahalelere karşı koyar. Bu insani bir duruş ve meşru bir haktır. Türk Devleti’nin Dersim’i işgal etme ve Dersim Halkı’na zorla bir yönetim, başka bir ulusal kimlik, başka bir dil, başka bir inanç ve kültür dayatma hakkı yoktur.
Biz, Kerbela mazlumlarına yapıldığı gibi, kendilerine ‘ya biat ya ölüm’ dayatan işgalci güçlere karşı Hüseyince direnen büyüklerimizi; saygı ile anıyoruz ve onlarla gurur duyuyoruz.