Fujimori, ilk iş olarak gizli servisin başına CIA'yla işbirliği yaptığı için ordudan atılan bir subay olan Viladimiro Montesinos'u getirdi tıpkı Erdoğan gibi. Istibarat Servisi başkanlık koltuğuna oturan Montesinos, kanundan değil ama Fujimori'den aldığı olağan üstü yetkilerle, bürokrasi ve orduda büyük tasfiyeler gerçekleştirdi. Tıpkı Erdoğan gibi işadamlarını haraca bağladı, gazeteleri havuz hesaplarıyla satın aldı. Gazetecileri tehditlerle susturdu. Susturamadıklarınıda cezaevlerine doldurdu
17.02.2015 | 12:11
Zekâ ile akıl arasındaki fark, her zaman insanın ilgisini çekmiştir. Ama ikisini de bir türlü, doğru dürüst birer tanımlamanın içine oturtamamışızdır.
Onun için de beyin jimnastiği ile ilgili konuşmalar da sık rastlanan sorulardan biri de:
-Kurnazlık nedir, zekâ nedir, akıl nedir. Erdoğan kurnazlık yaparak aklında olmayan bir barış söylemiyle biz kürtlerin kafasını karıştırmak istemektedir.
Kurnazlık doğru olmayanı"doğru" imiş gibi göstererek, kendi çıkarı için "doğrunun peşinde olan aklı" yanıltma çabalarının tümüdür. Belirli bir süreç içinde kendi kendisiyle çelişkilere düşüp iflas etmeye mahkümdür. Erdoğan'ın durumu da bu. Erdoğan Peru pratiğini sanki kendine rehber edinmiş.
Japon bir iş adamı, Peru vatandaşı olan hazırlanan bir stratejiyle Alberto Fujimori 1990 Temmuzunda Peru Devlet Başkanı seçildi. Peru o tarihte, nasıl çözeceğini bilemediği Aydınlık Yol saldırılarıyla sarsılıyordu. Ekonomik ve siyasi sorunlarla boğuşuyordu. Japon asıllı Fujimori'nin seçilmesinde karşısındaki aday Nobel ödüllü yazar Mario Vargas Llosa'nın onu "kendilerinden olmadığını" diye aşağılamasının kazanmasından payı vardı.
Zira Peru halkındaki sömürgecilik döneminden gelen dışlanmışlık ve aşağılanmışlık duygusu bu söylemleri bir sempatiye dönüsme bir yana, Mario’nun alehine dönüştü. Fakat asıl gerçek Fujimori'nin ABD ve istihbaratla bir hazırlık içinde iktidara taşındığıydı. Bu Peru siyasetinin kendine olan ihanetinin bir gerçegiydi.
Fujimori, ilk iş olarak gizli servisin başına CIA'yla işbirliği yaptığı için ordudan atılan bir subay olan Viladimiro Montesinos'u getirdi tıpkı Erdoğan gibi. Istibarat Servisi başkanlık koltuğuna oturan Montesinos, kanundan değil ama Fujimori'den aldığı olağanüstü yetkilerle, bürokrasi ve orduda büyük tasfiyeler gerçekleştirdi. Tıpkı Erdoğan gibi işadamlarını haraca bağladı, gazeteleri havuz hesaplarıyla satın aldı. Gazetecileri tehditlerle susturdu. Susturamadıklarınıda cezaevlerine doldurdu.
Montesinos, Fujimori'nin maharetli adamıydı; tıpkı Hakan Fidan gibi. Yakalanan Aydınlık Yol kadrolarından birinin liderin oturduğu mahlenin ismini duyduğunu ama emin olmadığını söylemesi üzerine CIA’yada haber verilerek aylarca mahalle belli edilmeden araştırıldı ve sonunda çöp bidonundan şüphelenen bir ev üzerinde duruldu. Işin ilginç yanı mahallenin askeri bir bölgede olmasıydı.
Yaklaşık üç aylık bir araştırma sonrası Aydınlık Yol lideri Abimael Guzman'ı başkent Lima'da, Hava Kuvvetleri Komutanlığına iki sokak ötede, CIA'nın katıldığı bir operasyonla yakaladılar. Guzman evinde ele geçirildikten yarım saat sonra gelen Montesinos'la kırk yıllık dost gibi sohbet ediyordu. Dünyanin birçok bölgesinde yoldaş Guzman’a destek yürüyüsleri yapılıyordu. Sonraki aylarda Montesinos-Guzman buluşmaları sıklaşıyor, örgütü beraber yönetmeye başlardılar. Bu toplantıların görüntüleri Youtube'de var.
Tayip Erdoğan’in kullandıkları yöntemlerle çok örtüşüyor değilmi? Fujimori devleti kendine göre biçimlendirirken halka buzdolabı, elbise, tv dağıtarak popülist bir siyaset de izliyordu. Tayip’te hatırlanacağı gibi elektirik olmayan köylere çamaşır makinasi ve buzdolabı, kömür, makarna dağıtmakta halen.
Bu arada parlamentoyu da fesheden Fujimori 1979 Anayasa’sını da iptal ederek kamu mallarının özelleştirilmesini serbest kılan kendine özel bir anayasa yaptı.
Erdoğan, Fidan ikilisi gibi, Fujimori-Montesinos ikilisi 1995 genel seçimlerine bir ay kala Ekvador'a sudan bir sebepten dolayı savaş ilan etti. Halkı galyana getirerek yüzde 64 oy desteğiyle yeniden başkan seçildi. Onun Genelkurmay Başkanı Hermoza'nın mahkemedeki itirafına göre Fujimori'nin 20 yıl daha iktidarda kalması üzerine bir plan yapılmıştı. Ama her zaman planlar tıkır tıkır işlemiyor.
2000 yılına gelindiğinde geniş halk kesimlerinde ve iş çevrelerinde Fujimori diktatörlüğüne karşı öfke vardı. Diktatörlüğe giden yolda ABD'nin de desteğini kaybetmisti.
O yıl yapılan seçimlerin ilk turunda yüzde 49 oy aldığı açıklandı. Muhalefet sokağa döküldü ama istibarat örgütü bir polisi öldürerek provokasyon ortamı yaratarak muhalefeti polis zoruyla bastırdı. Ordada bir paralel devlet oluşmustu. Gerçi bu paralelin ismi Cemaat değildi ama paraleldi.
Istibarat içinde de bir bölünme olmuştu ve bu bölünme sonrası istibaratın rahatsız olan birimi hükümetin yaptığı icraatlarını görüntülü olarak kayıtlara başlamıştı.
Muhalefetin şiddetle bastırılmasından 28 gün sonra paralel istibarat Montesinos'un bir generalle beraber bir gazetenin satın alınması işini gazete patronunu tehdit ederek belgeleri imzalatmalarını gösteren video patladı.
Bu videoyu yüzlercesi takip etti. Yani aynı Türkiyedeki gibi ses tapeleri gibi, Peruda da video yağmuru başlamıştı.
Yine de Perudakilerini biraz nahmuslu görmek gerekiyor. Çünkü Türkiyedeki AKP lilerin yüzleri bile kızarmıyor. MIT’in Pariste bizden 3 can aldığına dair kaset ve belge çıkmasına rağmen Fidan üstüne bile alınmadı.
Montesinos ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Ondan bir ay sonra da Fujimori, Brunei'de gerçekleşen APEC toplantısına giderken yanında kırk kasa ve yetmiş bavul belgeyi geri dönmemek üzere götürdü.
Montesinos 2001 Temmuzunda yanlış bir ülkeye gitmisti telasla. Venezuela'da yakalanan Montesinos, Chavéz hükümeti tarafından Peru'ya teslim edildi.
2005'e kadar Japonya'da yaşayan Fujimori ise o tarihte Meksika'ya gitmek üzere geçtiği Şili'de ele geçirildi. Bugün halen Montesinos, Fujimori ve generalleri Peru'da hapiste bulunuyorlar
Anti-Terör kuvvetleri, Aydınlık Yol kurucusu ve lideri Abimael Guzman’ı, 12 Eylül’de, Lima’da ele geçirmişlerdi. Birçok üst düzey Aydınlık Yol üyesi de, Guzman’la birlikte ya da tutuklanmasından kısa süre sonra yakalanmıştı. Guzman’la ve diğer ileri düzeyde kadroları çabucak yargılanıp tutukladılar
Anti-terörizm kuvvetleri, 1992’nin sonlarına doğru, Aydınlık Yol üzerindeki baskısını sürdürdu ve çok sayıda lider üst düzey yönetici ve alt kadrolardan örgüt üyesi yakalandı.
Örgütün dağılmasını kolaylaştıran etmenlerden biri de örgütün tek yöneticisi ve stratejisti olan Guzman’ın yakalandıktan örgüt içerisinde strateji geliştirecek kimse olmayışıydı. Hızla büyüyüp gelişen örgüt l2 Eylül 1992 yılında Abimael Guzman’ın örgütün üst düzey yönetim kadrosu ve önemli kayıtları ile birlikte yakalanması bütün örgütü sarstı.
Guzman’ın örgüt için kutsallık derecesinde önemli bir imaj haline geldiği düşünüldüğünde yakalanmasının Aydınlık Yol için ne derece yıkıcı olduğu görülmektedir. Buna ek olarak merkezi bir yönetim tarzına sahip olmayan yapılanmanın karar alma ve eylem kapasitesi de bu durumda büyük darbe aldı.
Aydınlık Yol’un önemli bir özelliği de kadınlara özel bir önem vermesi ve örgütlenmede lider kadrolara kadınlara fazlasıyla yer vermeleridir. Hareketin ilk başladığı tarihlerden itibaren yapılanmada kadınlar ön planda tutulmuştur. 1990 yılında diğer tüm sol hareketlerin ötesinde Aydınlık Yol’un üyelerinin üçte biri kadınlardan oluşmaktadır.
Guzman 1993 yılında hükümet yetkilileriyle görüşmeler sonucunda Aydınlık Yol’a devlet televizyonunda silahlarını bırakma çağrısında bulundu. Çok sayıda militan silahlarını bırakmasına karşın örgütün bir kısmı bunu red ederek Kızıl Yol (Sensero Rojo) ismini alarak silahlarını bırakmayarak halen eylemlerine devam etmektedirler. Kızıl Yol bugün dahi Peru hükümeti için tehdit durumundadır.
Dr Gonzale içerde ki hücresinde 405 sayfalık “De puno y Letra” adında bir kitapta topladı. Kitapta Guzman, gerilla dönemindeki anılarını, yakalandıktan sonra mahkemede yaptığı savunmasını ve geleceğe dönük düşünceleri yer almaktadır.
Birazda Guzman’in kisiligiyle ilgili bilgi verelim. Aydınlık Yol örgütü Abimael Guzman tarafından 1970 yılında kurulmuştur. Guzman hükümete karşı olan savaşında örgütün ideolojik gelişimini organize ettiği gibi, stratejilerine de yön vermiş ve manevi lider olarak da kendini örgüt içerisinde kabul ettirmiştir. Guzman’ın yakındakiler onu Marks, Lenin ve Mao’dan sonra gelen Marksizm’in dördüncü kılıcı olarak tarif etmektedirler.
Örgüt içerisinde çizmiş olduğu imaj ile kendisini, bir dahi ve karizmatik lider olarak örgüt üyelerine kabul ettiren Guzman, bu sayede örgüt üyelerinin kendi vermiş olduğu emir ve direktiflere kesin olarak uymalarını sağlamıştır. Aydınlık Yol örgütünün en önemli özelliklerinden birisi de Guzman’ın örgütteki liderliğinin tartışmasız olmasıdır. Kimse kendisini eleştiremez, hesap soramaz birisi olan tek yönetici anlayışı ,Guzman’ın baskın kişiliği ve örgüt ideolojisi bakımından tartışılmaz üstünlüğü ile birleşince Guzman’ın kişiliği tanrısallaştırılmıştır..
Örgütün ilk eylemleri ise dahada ilginçtir. 1980 Chuschi köyünde seçim sandıklarının yakılması ve Lima’da Sokak lambalarına ölü köpekler asmak gibi kimsenin öldürülmediği eylemlerdir. Sokak lambalarına asılan köpekler ise ülke içerisinde emperyalizm ve sömürüye yardım eden kapitalizmin köpekleri olarak niteledikleri kesimlere gözdağı vermektir
Fakat devlet Televizyonunda yaptığı barışa davet ve silahları bırakma çağrısı kurduğu hareketin dağılmasını, bölünmesine neden olmuştu. Ülkenin yarıdan fazlasının kontrolünü sağlamıştılar, kurtarılmış bölgelerle gerillanın etkinliğini ülkede yaygınlaştırmıştılar.
Peru ve Kürdistan farklı coğrafyalardır, farklı halklar ve farklı inançlara sahiptirler. Birçok özellikleri uyuşmamamktadır. Bölgesel ve uluslararası dengesel varlıklarıda da farklıdır. Birisi sınıfsal diğeri ulusal mücadeledir. Benzerlikleri ise dağlarda ki gerilla mücadelesi ve hareketin liderlerinin hapsedilmesidir. Umarız ikinci bir benzerlik olmaz.
Onun için de beyin jimnastiği ile ilgili konuşmalar da sık rastlanan sorulardan biri de:
-Kurnazlık nedir, zekâ nedir, akıl nedir. Erdoğan kurnazlık yaparak aklında olmayan bir barış söylemiyle biz kürtlerin kafasını karıştırmak istemektedir.
Kurnazlık doğru olmayanı"doğru" imiş gibi göstererek, kendi çıkarı için "doğrunun peşinde olan aklı" yanıltma çabalarının tümüdür. Belirli bir süreç içinde kendi kendisiyle çelişkilere düşüp iflas etmeye mahkümdür. Erdoğan'ın durumu da bu. Erdoğan Peru pratiğini sanki kendine rehber edinmiş.
Japon bir iş adamı, Peru vatandaşı olan hazırlanan bir stratejiyle Alberto Fujimori 1990 Temmuzunda Peru Devlet Başkanı seçildi. Peru o tarihte, nasıl çözeceğini bilemediği Aydınlık Yol saldırılarıyla sarsılıyordu. Ekonomik ve siyasi sorunlarla boğuşuyordu. Japon asıllı Fujimori'nin seçilmesinde karşısındaki aday Nobel ödüllü yazar Mario Vargas Llosa'nın onu "kendilerinden olmadığını" diye aşağılamasının kazanmasından payı vardı.
Zira Peru halkındaki sömürgecilik döneminden gelen dışlanmışlık ve aşağılanmışlık duygusu bu söylemleri bir sempatiye dönüsme bir yana, Mario’nun alehine dönüştü. Fakat asıl gerçek Fujimori'nin ABD ve istihbaratla bir hazırlık içinde iktidara taşındığıydı. Bu Peru siyasetinin kendine olan ihanetinin bir gerçegiydi.
Fujimori, ilk iş olarak gizli servisin başına CIA'yla işbirliği yaptığı için ordudan atılan bir subay olan Viladimiro Montesinos'u getirdi tıpkı Erdoğan gibi. Istibarat Servisi başkanlık koltuğuna oturan Montesinos, kanundan değil ama Fujimori'den aldığı olağanüstü yetkilerle, bürokrasi ve orduda büyük tasfiyeler gerçekleştirdi. Tıpkı Erdoğan gibi işadamlarını haraca bağladı, gazeteleri havuz hesaplarıyla satın aldı. Gazetecileri tehditlerle susturdu. Susturamadıklarınıda cezaevlerine doldurdu.
Montesinos, Fujimori'nin maharetli adamıydı; tıpkı Hakan Fidan gibi. Yakalanan Aydınlık Yol kadrolarından birinin liderin oturduğu mahlenin ismini duyduğunu ama emin olmadığını söylemesi üzerine CIA’yada haber verilerek aylarca mahalle belli edilmeden araştırıldı ve sonunda çöp bidonundan şüphelenen bir ev üzerinde duruldu. Işin ilginç yanı mahallenin askeri bir bölgede olmasıydı.
Yaklaşık üç aylık bir araştırma sonrası Aydınlık Yol lideri Abimael Guzman'ı başkent Lima'da, Hava Kuvvetleri Komutanlığına iki sokak ötede, CIA'nın katıldığı bir operasyonla yakaladılar. Guzman evinde ele geçirildikten yarım saat sonra gelen Montesinos'la kırk yıllık dost gibi sohbet ediyordu. Dünyanin birçok bölgesinde yoldaş Guzman’a destek yürüyüsleri yapılıyordu. Sonraki aylarda Montesinos-Guzman buluşmaları sıklaşıyor, örgütü beraber yönetmeye başlardılar. Bu toplantıların görüntüleri Youtube'de var.
Tayip Erdoğan’in kullandıkları yöntemlerle çok örtüşüyor değilmi? Fujimori devleti kendine göre biçimlendirirken halka buzdolabı, elbise, tv dağıtarak popülist bir siyaset de izliyordu. Tayip’te hatırlanacağı gibi elektirik olmayan köylere çamaşır makinasi ve buzdolabı, kömür, makarna dağıtmakta halen.
Bu arada parlamentoyu da fesheden Fujimori 1979 Anayasa’sını da iptal ederek kamu mallarının özelleştirilmesini serbest kılan kendine özel bir anayasa yaptı.
Erdoğan, Fidan ikilisi gibi, Fujimori-Montesinos ikilisi 1995 genel seçimlerine bir ay kala Ekvador'a sudan bir sebepten dolayı savaş ilan etti. Halkı galyana getirerek yüzde 64 oy desteğiyle yeniden başkan seçildi. Onun Genelkurmay Başkanı Hermoza'nın mahkemedeki itirafına göre Fujimori'nin 20 yıl daha iktidarda kalması üzerine bir plan yapılmıştı. Ama her zaman planlar tıkır tıkır işlemiyor.
2000 yılına gelindiğinde geniş halk kesimlerinde ve iş çevrelerinde Fujimori diktatörlüğüne karşı öfke vardı. Diktatörlüğe giden yolda ABD'nin de desteğini kaybetmisti.
O yıl yapılan seçimlerin ilk turunda yüzde 49 oy aldığı açıklandı. Muhalefet sokağa döküldü ama istibarat örgütü bir polisi öldürerek provokasyon ortamı yaratarak muhalefeti polis zoruyla bastırdı. Ordada bir paralel devlet oluşmustu. Gerçi bu paralelin ismi Cemaat değildi ama paraleldi.
Istibarat içinde de bir bölünme olmuştu ve bu bölünme sonrası istibaratın rahatsız olan birimi hükümetin yaptığı icraatlarını görüntülü olarak kayıtlara başlamıştı.
Muhalefetin şiddetle bastırılmasından 28 gün sonra paralel istibarat Montesinos'un bir generalle beraber bir gazetenin satın alınması işini gazete patronunu tehdit ederek belgeleri imzalatmalarını gösteren video patladı.
Bu videoyu yüzlercesi takip etti. Yani aynı Türkiyedeki gibi ses tapeleri gibi, Peruda da video yağmuru başlamıştı.
Yine de Perudakilerini biraz nahmuslu görmek gerekiyor. Çünkü Türkiyedeki AKP lilerin yüzleri bile kızarmıyor. MIT’in Pariste bizden 3 can aldığına dair kaset ve belge çıkmasına rağmen Fidan üstüne bile alınmadı.
Montesinos ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Ondan bir ay sonra da Fujimori, Brunei'de gerçekleşen APEC toplantısına giderken yanında kırk kasa ve yetmiş bavul belgeyi geri dönmemek üzere götürdü.
Montesinos 2001 Temmuzunda yanlış bir ülkeye gitmisti telasla. Venezuela'da yakalanan Montesinos, Chavéz hükümeti tarafından Peru'ya teslim edildi.
2005'e kadar Japonya'da yaşayan Fujimori ise o tarihte Meksika'ya gitmek üzere geçtiği Şili'de ele geçirildi. Bugün halen Montesinos, Fujimori ve generalleri Peru'da hapiste bulunuyorlar
Anti-Terör kuvvetleri, Aydınlık Yol kurucusu ve lideri Abimael Guzman’ı, 12 Eylül’de, Lima’da ele geçirmişlerdi. Birçok üst düzey Aydınlık Yol üyesi de, Guzman’la birlikte ya da tutuklanmasından kısa süre sonra yakalanmıştı. Guzman’la ve diğer ileri düzeyde kadroları çabucak yargılanıp tutukladılar
Anti-terörizm kuvvetleri, 1992’nin sonlarına doğru, Aydınlık Yol üzerindeki baskısını sürdürdu ve çok sayıda lider üst düzey yönetici ve alt kadrolardan örgüt üyesi yakalandı.
Örgütün dağılmasını kolaylaştıran etmenlerden biri de örgütün tek yöneticisi ve stratejisti olan Guzman’ın yakalandıktan örgüt içerisinde strateji geliştirecek kimse olmayışıydı. Hızla büyüyüp gelişen örgüt l2 Eylül 1992 yılında Abimael Guzman’ın örgütün üst düzey yönetim kadrosu ve önemli kayıtları ile birlikte yakalanması bütün örgütü sarstı.
Guzman’ın örgüt için kutsallık derecesinde önemli bir imaj haline geldiği düşünüldüğünde yakalanmasının Aydınlık Yol için ne derece yıkıcı olduğu görülmektedir. Buna ek olarak merkezi bir yönetim tarzına sahip olmayan yapılanmanın karar alma ve eylem kapasitesi de bu durumda büyük darbe aldı.
Aydınlık Yol’un önemli bir özelliği de kadınlara özel bir önem vermesi ve örgütlenmede lider kadrolara kadınlara fazlasıyla yer vermeleridir. Hareketin ilk başladığı tarihlerden itibaren yapılanmada kadınlar ön planda tutulmuştur. 1990 yılında diğer tüm sol hareketlerin ötesinde Aydınlık Yol’un üyelerinin üçte biri kadınlardan oluşmaktadır.
Guzman 1993 yılında hükümet yetkilileriyle görüşmeler sonucunda Aydınlık Yol’a devlet televizyonunda silahlarını bırakma çağrısında bulundu. Çok sayıda militan silahlarını bırakmasına karşın örgütün bir kısmı bunu red ederek Kızıl Yol (Sensero Rojo) ismini alarak silahlarını bırakmayarak halen eylemlerine devam etmektedirler. Kızıl Yol bugün dahi Peru hükümeti için tehdit durumundadır.
Dr Gonzale içerde ki hücresinde 405 sayfalık “De puno y Letra” adında bir kitapta topladı. Kitapta Guzman, gerilla dönemindeki anılarını, yakalandıktan sonra mahkemede yaptığı savunmasını ve geleceğe dönük düşünceleri yer almaktadır.
Birazda Guzman’in kisiligiyle ilgili bilgi verelim. Aydınlık Yol örgütü Abimael Guzman tarafından 1970 yılında kurulmuştur. Guzman hükümete karşı olan savaşında örgütün ideolojik gelişimini organize ettiği gibi, stratejilerine de yön vermiş ve manevi lider olarak da kendini örgüt içerisinde kabul ettirmiştir. Guzman’ın yakındakiler onu Marks, Lenin ve Mao’dan sonra gelen Marksizm’in dördüncü kılıcı olarak tarif etmektedirler.
Örgüt içerisinde çizmiş olduğu imaj ile kendisini, bir dahi ve karizmatik lider olarak örgüt üyelerine kabul ettiren Guzman, bu sayede örgüt üyelerinin kendi vermiş olduğu emir ve direktiflere kesin olarak uymalarını sağlamıştır. Aydınlık Yol örgütünün en önemli özelliklerinden birisi de Guzman’ın örgütteki liderliğinin tartışmasız olmasıdır. Kimse kendisini eleştiremez, hesap soramaz birisi olan tek yönetici anlayışı ,Guzman’ın baskın kişiliği ve örgüt ideolojisi bakımından tartışılmaz üstünlüğü ile birleşince Guzman’ın kişiliği tanrısallaştırılmıştır..
Örgütün ilk eylemleri ise dahada ilginçtir. 1980 Chuschi köyünde seçim sandıklarının yakılması ve Lima’da Sokak lambalarına ölü köpekler asmak gibi kimsenin öldürülmediği eylemlerdir. Sokak lambalarına asılan köpekler ise ülke içerisinde emperyalizm ve sömürüye yardım eden kapitalizmin köpekleri olarak niteledikleri kesimlere gözdağı vermektir
Fakat devlet Televizyonunda yaptığı barışa davet ve silahları bırakma çağrısı kurduğu hareketin dağılmasını, bölünmesine neden olmuştu. Ülkenin yarıdan fazlasının kontrolünü sağlamıştılar, kurtarılmış bölgelerle gerillanın etkinliğini ülkede yaygınlaştırmıştılar.
Peru ve Kürdistan farklı coğrafyalardır, farklı halklar ve farklı inançlara sahiptirler. Birçok özellikleri uyuşmamamktadır. Bölgesel ve uluslararası dengesel varlıklarıda da farklıdır. Birisi sınıfsal diğeri ulusal mücadeledir. Benzerlikleri ise dağlarda ki gerilla mücadelesi ve hareketin liderlerinin hapsedilmesidir. Umarız ikinci bir benzerlik olmaz.