FEHİM TAŞTEKİN
14/03/2015 /Radikal
İran, IŞİD Irak kentlerini ele geçirirken tereddüt etmeden sahada vaziyet alarak bu ülkenin geleceğinde kendine yer açtı. Meseleyi sadece Sünniler üzerinden okuyan Türkiye ise yanlış aktörlerle yol aldı. Birtakım kirli hesaplara da bulaşmış olan bu aktörler başından beri Ankara'yı yanlış yönlendiriyor.
Pompaladığı Vahhabilik ideolojisi ve Şii düşmanlığıyla kendini var eden Suudi Arabistan ile aynı safa düşmek Türk dış politikasının yeni trajedisi. Irak’ın Tıkrit kentini IŞİD’den geri almak için düzenlenen operasyondaki İran ve Şiilerin rolü Sünni damardan girip ayağına basacak yer arayan tarafları rahatsız etti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, New York seferinde buyurmuş: “DEAŞ’ın boşalttığı yere Suriye rejimi girmemeli. Veya Irak’ta Şii milisler girmemeli.”
Geçen hafta ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’yi ağırlayan Suudi Dışişleri Bakanı Prens Suud el Faysal da aynı dalga boyundan feveran eylemiş: “İran Irak’ı ele geçiriyor.”
Hükümet medyasındaki siren de farksız: “Osmanlı şehirleri İran kontrolünde”, “İran Tıkrit’e girdi”, “Türkiye sınırlarını İranlı askerlere teslim etti”, “İran Yemen’i ele geçirdi” vs.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan Kralı Selman ile İran’a karşı Sünni blok oluşturma konusunda anlaşmaya varınca Sünnilere kanat germe görüntüsü iyice koyulaştı.
DAVUTOĞLU’NUN İŞİ DEĞİL!
Evet, milisleşme ciddi bir sorun. AKP yönetimi keşke hangi meşrepten olursa olsun milisleşmenin her türüne ta başından karşı çıkabilseydi. İşte o zaman Şii milisler için yaptığı uyarının bir anlamı olurdu. Ama dört yıldır bölgesel nüfuzunu arttırma adına Sünni milis güçlerini örgütleyip silahlandırmakta beis görmüyor. Sanırsınız Kırşehir’de eğit-donat programıyla devşirilecek Suriyeli muhalifler milis gücü olarak sahneye çıkmayacak. ‘Suriye’de IŞİD’in boşalttığı yerlere ordu girmesin’ önermesinin alternatifi ‘IŞİD’in boşalttığı yerlere milisler girsin’ değil mi?
“Şiiler Musul’a girmemeli” diye sızlanmanın bir karşılığı var ama Ankara’nın sandığı türden değil. Nedir o karşılık? Ankara’nın çıkışı Irak’ta zannedildiği gibi mezhepçiliğe karşı bir hassasiyet değil mezhepçiliğin ta kendisi olarak algılanıyor.
Irak’ta İletişim Bakanlığı ve Vilayet İşleri Bakanlığı’nın ardından cumhurbaşkanı danışmanı olarak görev yapan Milliyetçi Türkmen Hak Partisi Başkanı Dr. Turhan el Müfti’ye Davutoğlu’nun Şii milislerle ilgili uyarısını nasıl değerlendirdiğini sordum. Yanıtı pek ağır oldu:
“Türk halkına ve devletine duyduğum bütün saygı ve ihtiramıma rağmen şunu söylemem gerekiyor: Irak’ta kimin ne yapacağı Davutoğlu’nun yetki alanına girmiyor. Bu, Irak’ın meselesidir. Burada Şiiler ile Sünniler birlikte hareket ediyor. Kimse Sünni-Şii diyerek ayrımcılık yapmasın. Irak’ta oyun böyle başladı. Ya Irak’ın birlikteliğini istesinler ya da buradan ellerini çeksinler.”
Müfti aynı hassasiyeti neden İran’ın nüfuzuna karşı göstermedikleri sorusuna “Irak’ın birliğini destekleyen ve ayrımcılık yapmayanlarla beraberiz” yanıtını verdi.
Hükümete yakın medyanın “İran Osmanlı şehirlerini ele geçiriyor” iddiasına ilişkin de Müfti’nin yorumu şu oldu:
“Tarihe geri dönmenin imkânı yok. Artık Irak bir devlet, Türkiye de bir devlet. Ülke idaresi zayıf olabilir ama Irak egemen ve bağımsız bir devlettir.”
Ankara’dakiler Iraklılara vaazı ve İran’ın rolüne ilişkin abartılı yorumları bırakıp düne kadar Sünnisiyle Şiisiyle Türkiye’ye bel bağlamış Türkmenlerin neden bu noktaya geldiğini kendilerine sorsalar ve IŞİD’i kayıran yorumlarla kimi nasıl kaybettiklerine kafa yorsalar tüm bölge için daha hayırlı bir iş yapmış olurlar.
NEDEN ‘IRAKLILAR’ DİYEMİYORUZ?
AKP yönetimi ‘Sünniler ile Şiiler, Müslümanlar ile Hıristiyanlar ya da Araplar, Kürtler ve Türkmenler birlikte hareket ederek IŞİD’i yenilgiye uğratmalı’ demek yerine ‘Sünni kentleri Sünniler kurtarmalı’ ısrarıyla kendi çıkmazını derinleştiriyor.
Peki, Davutoğlu’nun arzuladığı şekilde Şiiler Sünni kentlere girmemeliyse IŞİD’e karşı kim savaşacak? O zaman Türkiye’ye ‘Madem Şiileri istemiyorsun hadi İran gibi sen de taşın altına elini sok ve IŞİD ile birlikte hareket eden Sünni aşiretleri ikna et’ demezler mi?
Bulandırılan suyu dindirmek için belki önce şunu sormak lazım: IŞİD’e karşı kim savaşıyor? Operasyonun Tıkrit boyutunu Müfti’yi sordum ve şu yanıtı aldım:
“Tıkrit operasyonunda ordu ile halk birlikte hareket ediyor. Halk artık Irak’ta oynanan oyunun farkına vardı. Tıkrit operasyonu gücünü halktan alıyor. Sünni Arap aşiretlerinden 80’i binlerce savaşçı ile IŞİD’e karşı operasyona destek veriyor. Milliyetçi Türkmen Hak Partisi de silahlanarak IŞİD’e karşı mücadeleye katıldı.”
Konuştuğum bir başka Iraklı kaynağın aktardığı bilgiye göre Büyük Ayetullah Ali Sistani’nin çağrısıyla oluşturulan Haşd-ul Şabi’ye (Halk Yığınağı) sayıları az da olsa Sünniler, Hıristiyanlar ve Ezidiler de katıldı. Iraklı kaynak “Yoksa ordu ve milis güçleri Selahaddin Vilayeti’nde bu kadar hızlı ilerleyemezdi” dedi.
Elbette Sünnilerin bu seferberliğe katılımının henüz istenilen düzeyde olduğunu kimse söylemiyor. Ama her şeyi Şiilere ve İran’a mal etmek doğru değil. Hele ‘İran, Irak kentlerini ele geçiriyor’ demek Iraklılara hakaret olur.
Tepkiler çok agresif çünkü IŞİD’in Musul dahil Sünni üçgeni ele geçirmesine ‘Sünni öfkesi’ diyerek hak veren AKP yönetiminin sinirleri bozuk. Sonuçta IŞİD üzerinden Sünniler namına yapılan hesaplar tutmadığı gibi bu örgüte karşı mücadelede başı Ankara için istenmeyen güçler çekiyor.
Hâlihazırda Fırat ve Dicle boyuna yerleşen IŞİD ile savaşan sahadaki o istenmeyen aktörler şöyle: Hükümet çevrelerinin sürekli ‘Şii ağırlıklı’ diyerek itibarsızlaştırdığı Irak ordusu, önemli ölçüde İran’ın eğitim donattığı Haşd-ül Şabi, Kürdistan’ı çevreleyen hatlarda Peşmerge, hem Suriye hem Irak’ın Şengal bölgesinde YPG-HPG bileşenleri, Ezidi halk savunma güçleri, yeni oluşturulan Türkmen birlikleri, hükümet üyelerinin ‘Şeytan’ın Partisi’ ilan ettiği Hizbullah ve Suriye ordusu. Ankara eğitim desteği verdiği Peşmerge dahil bunların hiçbiri ile barışık değil. Ne var ki gerçek gerçektir: YPG olmasaydı IŞİD hepten Türkiye sınırlarına dayanmıştı. Eski CIA Şefi David Petraeus’un Süleymaniye’de SuliForum’da itiraf ettiği üzere “Şii milis seferberliği olmasaydı Bağdat da düşmüştü.”
NEDEN IRAKLILAR DİYEMİYORUZ?
İran’ın yaptığını yapamayan Türkiye, Musul Valisi Esil Nuceyfi’nin topladığı milisler üzerinden duruma vaziyet etmeye çalışıyor. Ama bu milislerin tek başına Musul’u özgürleştirmesi zor. Bugünlerde speküle edildiği üzere IŞİD kendiliğinden Musul’u terk etmezse kenti kurtarmak için ulusal bir koalisyon şart.
Türkiye’nin dile getirdiği mezhebi temizlik korkusu maalesef her taraf için geçerli. IŞİD gelirken Şiiler ve Hıristiyanlara karşı gerçekleştirilen mezhebi ve dinsel temizliğin IŞİD giderken de Sünni Arap ve Türkmenlere karşı yaşanabileceğine dair endişeleri daha önce iki yazımda irdelemiştim. Ancak bu tehlikeye rağmen Irak’ın yüzde 65’ini oluşturan Şiilere ‘Siz şu şehre giremezsiniz’ diye tahdit konabilir mi? Musul bir Irak kenti olacaksa kurtuluşu da kollektif olmalı.
Ayrıca Sünnileri iktidara taşıma hayaliyle geçen yıl “IŞİD’in Bağdat yönetiminin mezhepçi politikalarına karşı bir Sünni koalisyon olduğu” iddiasını kamuoyuna satmaya çalışanların sıra Musul’u kurtarmaya gelince birden bire IŞİD karşıtı koalisyonun ortağı pozuna bürünmesi de manidar. Tabii bu ortaklık, IŞİD’in Arapça kısa yazılışı olan ‘DAİŞ’i ‘DEAŞ’ diye tahrif etme uyanıklığından fazlasını gerektiriyor.
Musul refleksinin altında yatan nedenlerden biri ‘Osmanlı kenti’ takıntısı! Aynı şey Halep için de geçerli. İkincisi madem Sünniler Bağdat’ta iktidar olamadı ya da ‘Sünnistan’ kurulamadı hiç olmazsa Musul’da eski statükoya dönülsün isteniyor! Dimyat’a gidemedik bari bulgur bizde kalsın hesabı…
İran, IŞİD Irak kentlerini ele geçirirken tereddüt etmeden sahada vaziyet alarak bu ülkenin geleceğinde kendine yer açtı. Meseleyi sadece Sünniler üzerinden okuyan Türkiye ise yanlış aktörlerle yol aldı. Birtakım kirli hesaplara da bulaşmış olan bu aktörler başından beri Ankara’yı yanlış yönlendiriyor.
Mezhebi nedenlerle İran’la doğal bir yakınlık içinde olsalar da Iraklı Şiilerin siyaseten doğuya değil kuzeye baktığı unutuldu. Bağdat’ta Türkiye ile ilişkileri geliştirmek için çalışmalar yürüten hükümete yakın bir isim biraz kahır biraz hayalkırıklığı içinde şunları söylemişti:
“Türkiye, Osmanlı tarihini hepten unutmuşa benziyor. Osmanlı Şiileri dışlamış olmasına rağmen İngilizler işgal ettiğinde Osmanlı ile birlikte savaşa gidenler Irak’ın güneyiydi. Basra ve Kut’taki mezarlara bakın, çok sayıda Osmanlı askeri görürsünüz. Şii ulema İngilizlere karşı cihat fetvası yayımlamıştı. Musul, Kerkük, Tıkrit ve Bağdat’taki Sünni Araplar ise İngilizlerle anlaşmıştı. Osmanlı çok ucuza satıldı. Şimdi Ankara yüzde 25 ile anlaşıp yüzde 65’i yönetmek istiyor. Ankara İngiliz taktiği güdüyor.”
Bu konuda arzu eden Ziya Abbas’ın ‘Irak'ta Şii Merciliği’nin Siyasi Rolü’ adlı kitabına bakabilir. Abbas arşiv kayıtlarından hareketle Osmanlı’nın Şii liderlere karşı politikası ve Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizlere karşı mücadeleye dair detaylı bilgiler veriyor. Son birkaç yılda Ankara’nın Sünni kartına oynamasından rahatsız olan ve tarihi referansları hatırlatan başka Şii aydınlara da rastladım.
Neyse ‘tarih tarihte kaldı’ diyelim ama İran’ı ‘mezhepçi ve yayılmacı’ diye mimleyip Sünniler namına mezhepçilik yapmak Irak’taki tüm dostluk potansiyelini yok ediyor. O yüzden bırakın Musul’u bütün etnik ve dini renkleriyle Iraklılar kurtarsın! Kapsayıcı olmak Türkiye’ye hiçbir şey kaybettirmez. Sadece Sünnilerden oluşan bir gücün Musul’u kurtarması da birilerinin düşlediği gibi orayı artık Osmanlı kenti yapmaz.