Erdoğan, tıpkı Kuran’ı Kerim’i kılıçların başına geçirerek savaşan Muaviye gibi...
HDP’nin yükselişi nedeniyle iktidarı sarsılan Erdoğan, tüm kutsal değerleri iktidarda kalmak için istismar ediyor. Elinde Kuran-ı Kerim’le seçim meydanlarında AKP’ye oy isteyen ve Kürt halkını “dinsiz”likle suçlayan Erdoğan’a, HDP Eşbaşkan Yardımcısı Ayhan Bilgen yanıt verdi.
Bilgen, İslam tarihindeki ilk kanlı savaşın Muaviye’nin Kuran’ı kanlı kılıçlara geçirmesiyle başladığın vurguladı, Erdoğan’ın aynı yöntemi kullandığını belirtti. Bilgen “Bu Kuran’a ve inançlara saygısızlık” dedi.
Erdoğan Muaviye’ye benziyor
Erdoğan’ın Kur’an-ı seçime alet etmesine tepki gösteren HDP Eşbaşkan Yardımcısı Bilgen, Muaviye benzetmesi yaptı, İslam tarihindeki ilk kanlı savaşın Kur’an-ı Kerim’in kanlı kılıçlara geçirilmesinin sonrasında ortaya çıktığını söyledi
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP, Halkların Demokratik Partisi’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldırarak yerine İnanç İşleri Başkanlığı’nı kuracağı açıklamasını “din elden gidiyor” kampanyasına çevirdi. Kur’an-ı Kerim’in siyasete alet edilmesine tepki gösteren HDP Eşbaşkan Yardımcısı Ayhan Bilgen, “İslam tarihinin kanlı ilk çatışması Kur’an-ı Kerim sayfalarının kanlı kılıçlara geçirilmesiyle başlamıştır” hatırlatmasında bulunarak, Erdoğan’ın Muaviye gibi savaş hilesine başvurduğunu kaydetti.
İnsanların inandıkları değerler doğrultusunda özgür yaşama hakkına sahip olduğuna işaret eden Bilgen, “Dinin ve onun sembollerinin siyasal bir kavga aracı haline getirilmesi, bir iktidar mücadelesinin aracı haline getirilmesi, öncelikle dine ve inançlara yönelik saygısızlıktır. Birkaç fazla oy olmak için bu değerlerin bu kadar kolayca tüketilmesi, ayrıca ele alınmaya, değerlendirmeye layık bir durum” diye konuştu.
Kur’an’ın ahlakının tevazu ve hoşgörü gerektiğine işaret eden Bilgen, Erdoğan’ın bunlardan uzak olduğunu kaydetti, “Cumhurbaşkanı konuşmasında ‘Ben Kur’anla büyüdüm’ diyor. Oysa, o kitabın ahlakı, tevazuyu, hoşgörüyü tavsiye ediyor, iktidar için, güç için başkalarının üzerinde dinin bir baskı aracı olarak kullanılmamasını net biçimde tavsiye ediyor” dedi.
‘İnanç alanını özgürleştireceğiz’
Diyanet İşleri Başkanlığı yerine kuracakları İnanç İşleri Başkanlığı’nın “dini alanın özgürleştirilmesi” anlamına geldiğini vurgulayan Bilgen, “YÖK’ü kaldıracağız dediğimizde üniversiteleri kaldıracağız, bütün öğretim üyeleri işssiz kalacak demiyoruz. Esas olan o kurumun neye hizmet ettiğidir. Yani, inanç alanının da tıpkı üniversiteler gibi özgür örgütlenmesini savunuyoruz. İmamların kendi karar süreçlerini kendilerinin belirlemesini, yerel gerçeklikleri, farklı mezhepleri farklı yorumları, farklı inançları, farklı dilleri gözeterek din hizmetlerinin verilmesini savunuyoruz” diye belirtti.
İslam tarihi Diyanet’le başlamadı
Bilgen, “Din alanının devlet kontrolü altında tutulması kabul edilebilir bir durum değil. Din alanı, inanç alanı, bu inanç sahiplerinin kendi tercihleriyle ilgilidir. Örneğin, 28 Şubat döneminde, insanların başörtüleri yasaklanırken, Diyanet, merkezden orduyu öven hutbeler gönderiyordu. Bugünkü iktidarın siyasal görüşü, dindarlığı, muhafazakarlığı bir kurumsal kazanım değildir. İnanç gruplarının tüzel kişilikleri olması gerektiğini savunuyoruz ve kendi karar süreçlerini kendilerinin işletmesini savunuyoruz. İslam tarihi Diyanet İşleri Teşkilatıyla başlamadı. 1400 yıl boyunca insanlar bu hizmetleri gönüllü kuruluşlar aracılığıyla aldı. Eğer siz, Diyanet İşleri Başkanı’nı, imamı, müftüyü, iktidarın memuru pozisyonuna düşürüyorsanız zaten sizin saygınlığınız ve itibarınız tartışılır bir durumdur” değerlendirmesinde bulundu.