7 Haziran’da ne oldu, nasıl oldu, şimdi ne yapmalı?
Erdem Yörük / Özgür Gündem / 19 Haziran 2015
Kobanê’nin yanı sıra Roboski, AKP’nin çözüm sürecini askıya alması, Erdoğan’ın ‘Kürt sorunu yoktur’ fabrika ayarlarına dönüşü, IŞİD’e karşı direnişte yüzlerce savaşçının cenazesinin Kürdistan’a gelmesi ve seçim sürecinde HDP’nin yüzlerce kez saldırıya uğraması, çalışanlarının katledilmesi ve en son olarak da mitinginin bombalanmasının yarattığı etki de HDP’ye yönelimi hızlandırdı
Bu yazıda 7 Haziran seçimleri ve Halkların Demokratik Partisi hakkında üç soruyu yanıtlamaya çalışmak istiyorum: 7 Haziran’da ne oldu, nasıl oldu, şimdi ne yapmalı?
1. 7 Haziran’da ne oldu?:
HDP’nin yüzde 13.12’lik seçim zaferi farklı toplumsal gruplardan aldığı oylar sayesinde gerçekleşti. Bu yazıda birkaç somut veri setine ve analize bakarak bir değerlendirme yapmaya çalışacağım. Birincisi seçim sonuçlarının ilçe bazındaki analizi, ikincisi İPSOS araştırma şirketinin seçim sonrasında yaptığı anket, üçüncüsü Talha Öz’ün 2011-2015 oy kayışları ile ilgili analizi, dördüncüsü Erik Meyersson’un il bazındaki oy kaymaları ile ilgili yaptığı analiz.
Herkesçe kabul edildiği üzere seçimlerin galibi HDP’dir. 2011 genel seçimlerine kıyasla AKP 7 Haziran’da yaklaşık 9 puan kaybederken, CHP yüzde 1 kaybetmiş, MHP yüzde 3.5 kazanmış, HDP ise yüzde 6.5 oy kazanmıştır. Birincisi, HDP’nin oylarındaki temel artış, daha önce AKP’ye oy vermiş Kürtlerin, hem Kürdistan’daki hem Türkiye’nin batısındaki metropollerdeki Kürtlerin HDP’ye oy vermelerinden kaynaklandı. İPSOS’un anketine göre, 2015’te HDP’ye oy verenlerin yüzde 50’si 2011’de BDP’nin desteklediği bağımsızlara, yüzde 22’si AKP’ye, yüzde 7’si CHP’ye, yüzde 7’si diğer partilere oy vermiş, yüzde 13’ü ise 2011’de oy kullanmamıştı. Dolayısıyla, yüzde 13.12’lik HDP oylarının 6.56’sı BDP’den, 2.88’si AKP’den, 0.91’i CHP’den, 0.91’i diğer partilerden, yüzde 1.70’i ise daha ilk kez oy veren gençlerden gelmiştir. Talha Öz’ün analizi buna yaklaşık rakamlar veriyor, 2011’den 2015’e∑DP’nin oylarındaki yüzde 6.6’lık artışın yüzde 4’ü AKP’den, yüzde 1.46’sı CHP’den, geri kalanı da muhtemelen ilk kez oy verenlerden gerçekleşiyor. Öz’ün analizi, AKP’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde çok ciddi oy kaybettiğini ve HDP’nin bu bölgede oylarının çok ciddi şekilde arttığını grafiksel olarak göstermektedir.
Daha önce de yapılan analizlerde, örneğin Bekir Ağırdır’ın yaptığı analizlerde, Kürtlerin çok ciddi bir kesiminin Ekim 2014’ten, yani Kobanê Direnişi’nden bu yana AKP’den HDP’ye geçtiği görülmektedir. Daha önce Türkiye’deki Kürtlerin yaklaşık yarısı AKP’ye oy verirken, şu anda bu oran dörtte bire düşmüştür. Bekir Ağırdır, İsmet Berkan’ın köşesinden aktardığı üzere, HDP’nin aldığı yüzde 13’lük oyun yüzde 11’inin Kürtlerden, yüzde 2’sinin ise Türklerden geldiğini söylüyor. Buna göre HDP’ye gelen Kürt olmayan oyların oranı yüzde 1 civarında artmış olduğu görülüyor. Yani yaklaşık 500 bin kişi. Bunların tamamının o “emanet” denen oylar olduğunu söylemek de mümkün değil, zira ideolojik olarak HDP’nin vizyonuna ve programına destek veren geniş bir kitle de mevcut.
Benzer şekilde, Erik Meyersson’un analizi, HDP’ye gelen oyların büyük kısmının AKP’den, küçük bir kısmının CHP’den geldiğini gösteriyor. Kürdistan’da AKP’nin ciddi bir oy kaybı yaşadığını ve HDP’nin de asıl oy artışını buradan sağladığını gösteriyor. İstanbul, Adana ve Mersin’de HDP oyları ciddi bir şekilde artmış, bu artışın asıl kaynağı AKP oyları olmakla beraber, CHP’den gelen oylar da önem arz etmekte. Gaziantep, Erzurum, ve Elazığ’da AKP hem MHP’ye hem HDP’ye oy kaptırmış durumda.
İstanbul’da AKP’nin oy sayısı yaklaşık 520 bin azalmış, CHP’nin 40 bin azalmış, HDP’nin yaklaşık 600 artmış, MHP’nin 180 bin artmıştır. Meyersson’un analizi gösteriyor ki, HDP hem AKP hem CHP’den oy almış, ancak İstanbul’daki yeni oyların yine büyük kısmı AKP’den gelmiş bulunuyor ñ kısıtlı bir miktar oy da CHP’den AKPíye kaymıştır. İstanbul’daki oy geçişlerine ilçe ilçe baktığımızda ise, HDP’ye AKP seçmeni ağırlıklı ilçelerden oy geçişinin yaklaşık 360 bin, CHP ağırlıklı ilçelerden oy geçişinin ise yaklaşık 200 bin kişi olduğunu görüyoruz. Ancak, yine dikkat etmek gerekir ki, bu CHP ağırlıklı ilçelerde bile AKP’nin ciddi şekilde HDP’ye oy kaybettiği görülmektedir. İstanbul, İzmir, Bursa, Kocaeli, Ankara ve Antalya’nın toplamına baktığımızda da CHP’nin güçlü olduğu ilçelerden HDP’ye yeni gelen oyların yaklaşık yüzde 1’in biraz altında olduğunu görüyoruz.
Dolayısı ile, kabaca şunu söylemek mümkün. HDP’nin yüzde 13 oy oranının yüzde 11’i Kürtlerden geliyor. Bunun yarısı eskiden de HPD/BDP’ye oy veren Kürtler ve sol çevreler, yüzde 3.5’u daha önce AKPíye oy vermiş Kürtler’in oyları. Yüzde 1-1.5 civarı CHP’den yeni gelmiş oylar, bunların bir kısmı stratejik (o emanet denilen) oylar. Yüzde 2’ye yakını da ilk defa oy vermiş seçmenler.
2. Nasıl oldu?: HDP’nin bu başarısının sırrı ne idi?
En önemli faktör, Kürtlerin AKP’den HDP’ye geçişi oldu. Yukarıda da belirttiğim gibi, Türkiye’de yaşayan Kürtlerin yaklaşık dörtte biri partilerini değiştirdi. Bu tarihsel açıdan önemli, çünkü Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlerin yarısı devlet yanlısı, yarısı da devlete muhalif siyasi hareketlere destek verirlerken, bu denge devlet aleyhine ciddi şekilde bozulmuş oldu. Yani AKP’nin güç kaybetmesinin de ötesinde bir durum var. Kobanê’de AKP’nin Kürtlere “ihaneti” ve HDP’nin ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin tüm coğrafyalardaki Kürtleri sahiplenişi, özellikle Kürdistan’da zihinsel bir kırılma yaşattı ve Kürtleri, muhtemel geri dönülmez bir şekilde HDP’ye yöneltti.
Kobanê’nin yanı sıra Roboski, AKP’nin çözüm sürecini askıya alması, Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” fabrika ayarlarına dönüşü, IŞİD’e karşı direnişte yüzlerce savaşçının cenazesinin Kürdistan’a gelmesi ve seçim sürecinde HDP’nin yüzlerce kez saldırıya uğraması, çalışanlarının katledilmesi ve en son olarak da mitinginin bombalanmasının yarattığı etki de HDP’ye yönelimi hızlandırdı.
Ancak Kürtler, HDP’ye sadece AKP’ye duydukları tepki yüzünden geçmedi. HDP’nin bir Türkiye partisi olması, barış sürecini sonuna kadar sahiplenmesi, CHP’li Türklerden daha çok AKP’li Kürtleri HDP’ye yönlendirdi. Seçim sürecinde HDP Strateji Merkezi adına yaptığımız araştırmalardan çıkan sonuca göre Kürtler, AKP’lilik üzerinden Türkiye toplumuna kabul edilme şansı yakaladıklarını düşünüyorlardı. İstanbul’da yaşayan AKP’li Kürtler, HDP’li Kürtlerin “köylü, kozmopolitlikten uzak, arkaik ulusal kategorilerle hareket eden, bu yüzden de kent hayatının materyal ekonomik şartların uyum sağlayamayıp HDP’ye yönelen insanlar” olduklarını düşünüyorlardı. Onlar için AKP’li olmak, Türkiyeli olmak anlamına geliyordu. Türkiye partisi olma vizyonu, bu anlamda Kürtler açısından HDP’nin AKP’nin yerini almasını sağladı.
Oluşan tüm aksaklıklara ve engellemelere rağmen, HDP’nin başarılı bir seçim kampanyası gerçekleştirdiğini söylemek gerekiyor. Geçmişe göre çok daha organize ve erken zamanda başlayan seçim çalışmaları hem parti kadrolarının oluşturulması, çalıştırılması, hem de HDP’li olmayan ama HDP kampanyasına destek için çalışan grupların (ör: 10’dan Sonra) varlığı ile sokakta, medyada ve sosyal medyada güçlü bir etki yarattı. Sandık bazlı seçim çalışması ile seçim çalışmalarının aylar öncesinden başlatılması, gönüllülerin dahil edilmesi, müşahitlerin mobilizasyonu bu seçimin kritik noktaları idi. Eşbaşkanların, özellikle Selahattin Demirtaş’ın hem HDP programını tanıtmada, hem de halk içerisinde güven, sempati ve heyecan yaratmada çok önemli bir etkisi oldu. Ayrıca, bu seçimler için oluşturulan HDP strateji merkezleri, somut durumun somut ve araştırmalara dayalı analizi ile, seçim sürecindeki kritik ve riskli durumlarda esnek bir şekilde gerekli taktikleri oluşturmada yardımcı oldu. Diğer partiler, özellikle de AKP, katı çizgilerine hapsolurken, HDP, ilkeli ama esnek, koşullara uyum sağlayabilen rasyonel bir taktiksel çizgi izleyebildi. Başkanlık, koalisyon, baraj, çözüm süreci, diğer partiler ile olan ilişkiler, farklı toplumsal grupları uzlaştırmak ve ikna etmek konularında bu esnek taktiksel çizgiler ön açmış oldu.
Bu seçimde CHP’den gelen yaklaşık yüzde 1’lik yeni oy, HDP’ye hem sayısal olarak bir güç verdi, hem de bu sayısal gücün ötesinde toplumsal ve siyasal bir hegemonya ve meşruiyet sağlamış oldu. Orta sınıflar, toplumda ideolojik hegemonyanın oluştuğu bir zemin, ve kentli, eğitimli yeni orta sınıflar arasında HDP’ye oy vermek artık övünülecek bir durum olmuş durumda. Bu, AKP’nin karalamalarında bahsettiği gibi HDP’nin “sosyeteleşmesi” değil. HDP hala Türkiye’deki en yoksulların ve ezilenlerin partisi, bu yanlışlanamayacak bir sosyolojik gerçek. Ancak, bu yeni orta sınıfların, özellikle bunların arasında kadınların ve gençlerin, HDP’ye oy vermesi sayısal büyüklüklerinin dışında inanılmaz kıymetli, gelecekteki eğilimlere işaret eden, HDP’nin Türkiye partisi projesinin mayasının tuttuğunu gösteren bir olgu oldu. “Emanet oy”, stratejik oy tartışmasına da çok takılmadan, bu yeni oyların gelip geçici oylar değil, yeni bir büyümenin ve toplumsallığın işareti olduğunu görmek gerekiyor. Hiç kimse, hangi taktiksel amaç uğruna olursa olsun, hiç benimsemediği bir partiye oy vermez. En pragmatist seçmen açısından bile HDP oy verilebilir, makul bir partidir. Ayrıca bu stratejik oyları çekerken, HDP’nin barajı geçmesinin AKP’ye vereceği zarar konusunda halkı bilgilendiren HDP’nin zengin kampanyası da yüzde 1’lik artışın gerçekleşmesine ciddi katkı sağlamış oldu.
3. Bundan sonra ne yapmalı?
Elbette HDP’nin yapması gereken bir çok farklı şey var, ancak yer darlığından ötürü bunlar arasında şu anda bence en eksik ve aynı zamanda en gerekli olan nokta hakkında yazmak istiyorum. HDP, 2-3 yıl içerisinde yüzde 20’nin üzerinde oy alabilecek Türkiye’nin en önemli siyasi gücü haline gelebilir. Yani ilk hedefimiz 10 milyon oy olmalı. HDP, kadro olarak da siyasi program olarak da buna yeterli bir parti. Eksik olan nedir?
HDP şu anda Türkiye’deki Kürtlerin yaklaşık yüzde 75-80’inin oyunu alıyor, yani fiziksel sınırlara neredeyse erişilmiş durumda. CHP’den gelebilecek olan yeni orta sınıf seçmen, taktiksel de gelse, ideolojik de gelse, zaten nüfusun en fazla yüzde 3-4’ünü oluşturduğu için HDP hali hazırda bunun da yarıya yakın kısmının oyunu almış durumda. Ancak, HDP’yi Türkiyeínin en güçlü ve dinamik partisi yapacak olan, şu ana çok kısıtlı bir erişimi sahip olduğu kentli ve Kürt olmayan işçilerdir, emekçilerdir, yoksullardır. Düzenli işlerde çalışanlar, düzensiz işlerde çalışanlar, yoksulluk yardımı alan kadınlar, gündeliğe giden kadınlar, işsizler, iş arayanlardır. Yani, genelleme yapmaktan kaçınmayacağım, AKP’nin tabanıdır. SAMER ile geçen yıl HDP için yaptığımız anket göstermiştir ki İstanbul ve İzmir nüfusunun yüzde 60’ı emekçi sınıflardan oluşmaktadır, yüzde 56’sının aylık hane geliri 1500 TL’nin altındadır. HDP’nin asıl tabanı bu kesimlerdir.
Başarı mahallelerden geçer
HDP’nin, bu yoksullar ve emekçiler arasında AKP’nin ve Cemaat’in boşalttığı ve boşaltacağı alanı doldurması gerekiyor. Bunun tek yolu da somut mahalle çalışmalarına yönelmesidir. HDP, ideolojik siyasetin ötesine geçmeli, işçi yoksul mahallelerinde kurumlar kurulmalı, halkın, eğitim, sağlık, hukuk, sosyal güvenlik ile ilgili sorunlarına çözüm olacak mekanizmalar kurmalıdır. İlk etapta HDP ve HDK’nin ilçelerdeki binalarının bir odası bu faaliyetlere ayrılabilir. Dershanelerin kapatılmasının ardından ortaya çıkan boşluk değerlendirilmedir. Dershaneler, eğitim sistemindeki eşitsizliği görece azaltan bir etkiye sahipken, bunların yokluğu özel ders ve özel okul sisteminin yaygınlaşması ile yoksul gençlerin üniversiteye girişlerini iyice zorlaştıracaktır. Bugün liselerde büyük bir kriz yaşanmaktadır, ekonomik durumu iyi olan aileler, çocuklarını devlet okullarından alıp, sınava hazırlanabilecekleri özel okullara nakletmektedirler. Dolayısı ile eğitim sistemi, işçiler arasındaki dayanışma ve özyeterlilik mekanizmalarını güçlendirmek için bir alan açmaktadır. HDP/HDK bürolarında hafta sonu sınavlara hazırlık dersleri verilebilir, hafta içi bir gün doktor ve hemşireler sağlık hizmeti, bir gün avukatlar hukuk danışmanlığı, bir gün sosyal güvenlik uzmanları danışmanlık hizmeti verebilirler. Bu tarz faaliyetler bir lütuf şeklinde değil, bir dayanışma ilişkisi modeliyle inşa edilebilir. Bunun yanı sıra, üretim ve tüketim kooperatifleri ile halkın gündelik hayat standartları artırılabilir. Bütün bunları yapacak insan gücü seçim sürecinde mobilize edilen on binlerce genç olabilir. AKP’nin gücü, siyasal İslam’ın 20 yıllık mahalle çalışmasının ürünüdür, HDP’nin bu gücü yerinden etmesinin yolu da yine mahallelerden geçmektedir.