Perşembe, Kasım 21, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Oxi: Bir süreçte bir adım...

 
 
Oxi: Bir süreçte bir adım...
 
 
Ergin Yıldızoğlu / Cumhuriyet /09 Temmuz 2015

 

Referandumda, halkın yüzde 61’i “Oxi” (hayır) dedi. AB Troyka’sının, Yunan egemen sınıflarının temsilcileri “ama sorular çok karmaşıktı, seçenekler anlaşılamıyordu” iddiaları anlamsız. Aylardır bu konularla yatıp kalkan Yunan halkı referandumda neye “hayır” diyeceğini gayet iyi biliyordu. Yine de bu “Oxi”nin anlamı üzerinde biraz durmakta yarar var.

Oxi’nin anlamı...
Her olgu bir genel bağlam içine anlamını kazanır. Bu, “Oxi” için de geçerli.
SYRİZA, Sosyal Demokrathalkçı özellikler sergileyen bir parti. SYRİZA, genelde kapitalist gerçekliği, özelde AB yapılanmasını veri alıyor, bunların sınırları içinde kalarak çalışanlardan, halktan yana bazı düzenlemeler (reformlar) yapmaya, artık iflas ettiği ayan beyan belli, neo-liberal paradigmadan çıkmaya, Yunanistan ve Avrupa kapitalizmini sürdürülebilir bir hata çekmeye çalışıyor.
Yunanistan’ın borcu “çok” ama borçlarını ödeyecek bir ekonomik büyüme hızı yok, aksine derin bir depresyon içinde. “Kapitalist gerçekçiliğin” içindeki araçlara -varsayımlara- göre, depresyondan çıkmak için, kamu harcamalarının arttırılması, vergilerin düşürülmesi, tüketimin, yatırımın canlandırılması gerekiyor. Ancak bu, borç sorununu daha da ağırlaştırıyor. Borç ödemeye öncelik vermek için, harcamalar kısılır, vergileri artırılırsa, bu kez ekonomik büyüme güme gidiyor, günlük yaşam bir “insani felakete” dönüşüyor. Başbakan Çipras’ın ilk meclis konuşmasındaki “Seçimlerde verdiğimiz sözlere sadık kalacağız” ifadeleri, yeni hükümetin kemer sıkma politikalarına direnişindeki kararlılık, seçimlerde SYRİZA’ya oy vermemiş olanlarda bile, önceki paragrafta değindiğim, kısırdöngüden çıkılabileceğine ilişkin bir umut yaratmıştı. Böylece de karşımıza, kaçınılmaz olarak daha önce de vurguladığım gibi, şu soru geliyordu: Bugünün kapitalist dünya ekonomisinde (kriz, depresyon, jeopolitik sorunlar, servetin, siyasi iktidarın yoğunlaşma düzeyi) tek ülkede, hele bu bağımlı bir ülkeyse, demokratik reformlar gerçekleştirilebilir mi? SYRİZA hükümeti nereye kadar, nasıl ilerleyebilir?

     
Bu ilerleme çabasını, Gramsci üzerinden bir “mevzi savaşı”, referandumdan çıkan “hayır” sonucunu da “zafer-yenilgi” ikileminin dışında, bu ilerleme çabasının içinde bir hamle (an) olarak değerlendirebiliriz. Bir tarafta, Almanya- Fransa, AB merkezi, bu merkezin hegemonya modeli olan neo-liberal AB projesinin “bloku”, bu “blok” adına konuşan “troika”. Karşısında, AB periferisindeki halklar adına konuşmaya çalışan, bu hegemonya modeline karşı bir “blok olasılığı” arayan SYRİZA, Podemos, Sinn Fein gibi partiler.
SYRİZA hükümetiyle birlikte, bu “mevzi savaşı”, Yunanistan’a odaklandı; halen karşılıklı hamlelerle sürüyor. SYRİZA’nın direnişi diğer mevzilerdekilere tahkimat yapmak, yeni taktikler düşünmek için zaman tanıdı. SYRİZA, referandumla hem kendi siyasi zeminini güçlendirdi, hem de karşısındaki blokun acımasızlığını, dayattıkları önlemlerin ideolojik-sınıfsal özelliklerini sergileyerek hegemonyasına bir darbe vurdu.
Referandum, AB periferisini bile aşan, bir küresel ekonomik “yönetim modeli arama”, bunu engelleyen finans-kapitale direnme çabalarının da bir parçasıdır. Bu bağlamda bu “savaş” ne tek başına Yunanistan’da kazanılabilir ya da kaybedilebilir, ne de kapitalizm yeni bir kriz yönetim modeli geliştirmeden yatışabilir. Bu yüzden bu “mevzi savaşı”, her noktada, kapitalizmin başarısızlığını, adaletsizliğini, sınırlarını, “başka bir dünya olabilir” sorusunu da gündeme getiriyor.
Kapitalizmin, “kapitalist gerçekçiliğin” sınırlarını aşmak isteyen sosyalistlerin de eğer bir siyasi, toplumsal etki yapmak isteniyorsa, bu “mevzi savaşı”ndan kaçmayı, yok saymayı değil yararlanmayı, SYRİ- ZA gibi partilerle arasında, bir düşmanlık değil, “cephe”- “blok” ilişkisi kurmayı öğrenmesi gerekiyor. Çünkü, gidişat, bu haliyle devam etmeyebilir. Bir noktada “mevzi savaşı”, “manevra savaşına” dönüşebilir. Geçen yüzyılda benzer bir durum içinde sosyal demokrasiye yönelik düşmanlıklar, birçok ülkede faşizmin zaferini kolaylaştırmıştı. Aynı hataları tekrarlamayalım...