Perşembe, Kasım 21, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Aleviler de hedefte

 

Aleviler de hedefte

Ahmet Aydın

02. 08. 2015

Bazı Türk Müslümanlarının reisi Recep Tayyip Erdoğan, giderek halife havasına giriyor. Endonezya’da yaptığı ve Alevileri hedef alan konuşmasında bunun izleri görülüyor. Erdoğan eski bazı burjuva politikacılarının sıkça başvurduğu “kendim için bir şey istiyorsam namerdim” kalıp cümlesini kullanmamış, ancak o cümleye atıf yapacak şekilde “tek derdim İslam” demiş. Elbette, onun malda mülkte, parada ve makamda gözü yok, ne yapıyorsa İslam için yapıyor. Endonezya halkının Erdoğan’ın evinde sakladığı milyarlardan, villalarından ve sarayından haberi olmayabilir, bu nedenle söylenen bu yalana kanabilirler. Ancak bizim coğrafyamızda AKP’lisi dahil, bu yalana inanacak tek bir enayi bile olduğunu sanmıyoruz.

Kendisini Müslümanların halifesi sanıyor, elbette bu görevinin gereği olarak Müslümanlara; onları bekleyen büyük tehlikeleri de önceden haber veriyor yalancı halife.

Endonezya’da yaptığı konuşmasında şöyle demiş yalancı halife: “Şu anda Müslüman olduğunu söyleyen, fakat farklı mezhepten olduğu için ülkemdeki terör mücadelesinde ateist olanları dahi savunanların olduğunu gördüğümüz bir dünya var. Böyle bir yaklaşım tarzını görüyoruz ama lafa geldiğinde Müslümanız diyor ama öbür tarafta terörist, aynı zamanda ateist olan örgütleri bu mezhep farklılığından dolayı savunanları görüyoruz. Bunlara karşı uyanık olmak zorundayız, duruşumuzu buna göre sergilemek durumundayız.”

Belli ki, ceddi “Suud Efendi”yi örnek almış yalancı halife, onun diliyle konuşmuş: “Ey Müslümanlar ateistler ve onları destekleyen Aleviler düşmandır onlara karşı uyanık olunuz, onlarla savaşınız!” diyor. Yukarıda aktardığımız sözlerin İslami literatürde karşılığı budur.

Yalancı ve fitneci halife açıkça Alevi toplumunu tümden “terörist” olarak ilan etmiş. Kendisi mezhep ortaklığı nedeniyle IŞİD’i desteklediği için, Alevilerin de sırf içinde Alevi kökenliler var diye devrimci örgütleri desteklediklerini düşünüyor.

Yalancı halife ne kadar inkar etse de, yaptığı her konuşmasında ve her pratiğinde kendi zihniyeti ile IŞİD zihniyeti arasındaki ortaklığı açığa vuruyor. İnanç özgürlüğü uygar dünyanın kabul ettiği evrensel bir ilkedir. Bu nedenle, Ateistlik şeriatla yönetilen bazı Müslüman ülkeler dışında, genel olarak dünyada suç olarak görülmez. Ateistliği suç olarak gören başka hangi güçler var? IŞİD, El Kaide ve bir de Recep Tayyip rejimi. Son konuşması ile, Recep Tayyip’in kendisi bizim söylediklerimizi doğruluyor, o IŞİD’le aynı çizgide olduğunu itiraf ediyor.

Aleviler neden hedefte?

Su gerçeği vurgulamak zorundayız: Alevi toplumu inanç ve kültür değerleri itibariyle, TC’nin kuruluşundan bu yana; tek ulus homojenliğini bozan, dolayısı ile ulusal ve toplumsal muhalefet hareketleri ve hatta dış güçlerle birleşmeye yatkın bir sosyal dinamik olarak görülüp, potansiyel bir iç tehdit olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle Aleviler devletten dışlanmış, asimile edilmeye çalışılmış ve her dönem derin devletin örtülü imha operasyonlarına hedef olmuşlardır. Küçük bir gurup da olsa devletin ya da şoven çevrelerin makul kabul edip bünyesine aldığı Aleviler var elbette. Ancak, bu kesim, daha çok kimliğini gizleyen ya da Türkçülük eğilimini öne çıkarıp güven kazanan ve düzene eklemlenen bir kesimdir.

Özellikle 60’li yıllardan sonra coğrafyamızda sol-sosyalist hareketlerin, uluslararası koşulların da etkisiyle gelişmesi ile birlikte; Alevi gençliği kitlesel olarak, hem şehir hem de kırsal alanda bu hareketlere katıldı. Bu süreçte Alevi toplumunun, genel bir eğilim olarak sosyal demokrat hareketi desteklediğini söyleyebiliriz. Siyasal mücadelenin gittikçe keskinleşmesiyle birlikte, Alevi toplumunun sosyalist ve diğer devrimci güçlere desteği büyüdü. Bu birleşme doğaldı. Çünkü, sosyal demokrat hareket, Alevilerin özgün sorunları konusunda ciddi bir adım atmasa da, Alevi kimliğini ötekileştirmiyordu. Diğer taraftan sosyalist hareketler sosyal kurtuluşu esas alıyorlardı ve hangi inançtan olursa olsun tüm insanların eşitliğini ve özgürlüğünü savunuyorlardı ve pratikte de Alevi-Sünni ayrımı yapmıyorlardı. Bunun karşısında yer alan ve kurulu sermaye düzenini korumaya çalışan dinci-faşist hareket ise; Türk şovenizmini ve Sünni İslam’ın hegemonyasını esas alıyordu. Özellikle 70’li yıllarla birlikte emperyalistlerle tam bir işbirliği içinde olan Türk devleti eliyle gelişen sivil faşist hareket ve dinsel gericilik; Alevileri öteki ve düşman olarak görüyordu. Bu koşullarda Alevilerin ideolojik ve pratik olarak kendilerine yakın duran sol-sosyalist hareketlerle birleşmesi dışında hiç bir seçenekleri yoktu.

Elbette, inanç ve kültür farklılığı nedeniyle Aleviler yüz yıllardır bir nefret ve düşmanlık kuşatması altında tutuluyorlar ve katliamlara uğratılıyorlar. Bu durum, iktidar güçlerinin her dönem Alevilere karşı özel bir yönelim içinde olmaları sonucunu doğuruyor. Ancak, 70’li yıllarda Alevilere karşı geliştirilen kitlesel katliamların en önemli nedeni, Alevilerin gerici-faşist düzen güçleri karşısında ilerici-devrimci halk muhalefeti içinde yer almalarıdır. Nitekim, bu süreçte Alevilerle birlikte, halk muhalefet içinde yer alan isçi sınıfı, sol-sosyalist güçler ve Kürtler de bu faşist saldırıların hedefi oldular.

60’lı-70’li yıllarda, sosyalizm ve Kürdistan kelimelerini telaffuz etmek bile, devlet tarafından “yıkıcı ve bölücü” olarak suçlanmak için yeterliydi. Dolayısı ile o yıllarda iktidar, tüm sol ve sosyalist hareketleri “yıkıcı, bölücü” ya da “anarşist” olarak niteliyordu. Böylesi koşullarda sol ve sosyalist hareketlere sempati duyan Aleviler, geçmişten gelen düşmanlığın da etkisi ile iktidarın hedefi haline geldiler ve katledildiler. Bugün de, Recep Tayyip rejimi geçmiş uygulamalara benzer şekilde, “teröristleri destekliyorlar” gerekçesi ile Alevileri tümden hedefe yerleştiriyor. Bu faşist zihniyetin açık bir görünüşünden başka bir şey değildir. Terör yapan bir örgüt ya da kişi varsa, bu suçtan ancak o örgüt ve kişi suçlanabilir. Bir toplumun bazı üyelerinden hareketle tüm toplumu düşman ilen etme zihniyeti, toplu katliamların ve soykırımların temelinde yer alan faşist bir zihniyettir. Kaldı ki, bugün Türkiye’de Aleviler adına hareket eden veya sadece Alevilerden oluşan devrimci bir örgüt yoktur. Ayrıca, Aleviler sadece devrimci örgütleri desteklemiyorlar.

Devrimci örgütleri toptan terörist ilan etmek de elbette iktidar güçlerinin tek yanlı görüşüdür. Devrimciler açısından bakıldığında ise en büyük terörist devletin bizatihi kendisidir. Kaldı ki IŞİD’le ortaklığı bir yana bıraksak bile, bu tespiti destekleyen sayısız kanıta sahibiz. Örneğin; Çiller döneminde, Kürt işadamları ve aydınlarının listelenerek katledilmesi gerçeği, bugün artık resmen kabul ediliyor. Peki böylesi cinayetler işleyen devlet terörist bir devlet değil midir? Fazlaca geriye gitmeden, sadece Maraş, Çorum, Sivas, Roboski katliamları konusuna girsek, doğal olarak terörist kavramı da yetersiz kalacaktır.

Sonuç olarak: Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin temsil ettiği sermaye güçleri, 7 Haziran seçimlerinde tek başlarına iktidar olmak ve bir saltanat ve hilafet rejimi kurmak için gerekli çoğunluğu elde edemediler. Bu egemen güçler seçimle kaybettikleri olanağı, simdi ulusal ve toplumsal muhalefet güçlerine karşı topyekun bir savaş başlatarak, şiddet yoluyla elde etmek istiyorlar. Gerici-faşist iktidar karşısında, demokrasi ve eşitlik mücadelesi yürüten Kürt halkı, Aleviler, emekçiler ve sosyalistler bu topyekun savaşın hedefinde yer alıyorlar. Recep Tayyip ve şürekası günlerdir ağızlarından kan damlarcasına savurdukları tehdit ve hakaretlerle bu savaşı resmen ilan ettiler. Nitekim Türk ordusu, hava ve kara saldırılarıyla pratik olarak Kürdistan’da savaşı başlatmıştır. Bu savaşla birlikte AKP iktidarı son kartlarını oynuyor. Hedef tüm toplumsal ve ulusal muhalefet güçleridir. Muhalefet güçlerinin önünde iki seçenek var, ya teslim olacaklar ya da var olmak için bu gerici-faşist güçlere karşı birlikte direneceklerdir. Şimdiye kadar, ulusal ve toplumsal muhalefet güçlerinin neredeyse tümü, faşist rejimin bu savaş davetini kabul ettiklerini; bu zorbalık karşısında bir milim eğilmeden ve bir milim bile geri adim atmadan direneceklerini ilan ettiler. Alevi toplumunun da bu direnişte kendi atalarına layık olacak şekilde yerini alacağından hiç bir kuşku duymuyoruz.