Türkmendağı gerçeği ve AKP’nin savaş provası
Hamide Yiğit / sendika7.org / 25 Kasım 2015
AKP’nin bu savaş politikasının artık derin bir iflasın içine gömüldüğü açıktır. Ancak bu iflasın Türkiye halklarına büyük bir felaket olarak döneceği gerçeği akıldan çıkarılmamalıdır
Nereden çıktı Türkmendağı? Evet, Türkmendağı diye bir yer var ama o da Eskişehir’dedir. Resmi Suriye haritasında öyle bir yer yoktur. Lazkiye’nin kuzeyinden başlayıp, Lübnan’a kadar uzanan Cebel Aleviyyun (Alevi dağları) bulunmakta, Lazkiye’nin kuzey doğusunda ise, Lazkiye-İdlip arasında uzanan Cebel Ekrad (Kürtler Dağı) yer almaktadır. Bu iki dağ arasında, Keseb’ten Salma beldesinin doğu kırsalına kadar değişik isimlerle anılan dağ yülseltileri vardır. Batıdan doğuya doğru uzanan Cebel Nasır, Cebel Haramiyat, Cebel Zahiyat, Cebel Zuvayk, Cebel Ahmar (Kızıl dağ) gibi dağ kitleleri içinde Bassit beldesi civarında bir de Cebel Bassit ile Cebel Bucak dağ kitlesi de yer almaktadır. Bucak ismi, Bayır Bucak Türkmenlerinden gelmektedir. Dolayısıyla Bassit ve Bucak dağları olarak geçer. Eğer buna “Türkmendağı” ismi veriliyor ve burası için “Türk yurdudur” deniliyorsa (ki yürütülen propagandadan öyle anlaşılıyor) bu söylem, bölgeyi işgal yöntemiyle Türkiye’ye katma ya da Türkiye-Lazkiye arasında bu bölgeyi bir işgal koridoru haline getirme planlarının açığa vurumudur. “Türkmendağı” uydurması, tamamen AKP’nin Suriye stratejileriyle alakalıdır.
Bu bölge uzun zamandır cihatçıların işgali altındadır ve 2012 yılının ikinci yarısından itibaren, doğrudan Türkiye destekli cihatçı girişler sonucunda işgal edilmiş durumdadır. Çeçen, Uygur, Faslı, Tunuslu, Libyalı, Yemenli, Suud gibi cihatçıların ağırlıklı yer aldığı ondan fazla El Kaideci grup burada konuşlanmıştır. Stratejik önemi çok fazla olan bu mevki üzerinden, Nusra Cephesi’nin “Sahil” operasyonu yönetilmiş, Lazkiye kırsalındaki Alevi köylerinde birçok katliam yapılmıştır. 2013’te Lazkiye katliamı, 2014’te Ermeni kasabası olan Keseb’e saldırı, Nusra Cephesi komutasındaki cihatçı koalisyon tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bölgede sivil Türkmenler yoktur
2012’nin ikinci yarısından itibaren silahlı grupların Türkiye üzerinden bölgeye akın etmesiyle birlikte bölgedeki Türkmenler Lazkiye’ye göç etmiştir. Sivil Türkmenlerin güvenliği için Lazkiye il merkezinde kamplar oluşturulmuş ve göç eden halk kamplara yerleştirilmiştir. Türkiye sınırına birkaç yüz metre yakınken ve sınırın sıfır noktasında “sığınmacılar” için çadırlar hazırlanmışken bölgedeki Türkmenler Türkiye’ye sığınmamış, Lazkiye’ye göç etmişlerdir. Bölgede şu anda sivil denilen grup, büyük oranda 2012’den bu yana bölgeye yerleşen cihatçı gruplar ve aileleridir. Özellikle Uygur, Özbek, Çeçen gibi uyruklulardan oluşturulan ve örgütlenmesini Türkiye topraklarında tamamlayan “Türkistan İslam Partisi” adlı örgüt üyelerinin ailelerini önce Türkiye’ye, daha sonra işgal ettikleri bu bölgeye taşıdıkları biliniyor. An itibariyle bölgede siviller varsa da, bu siviller çoğunlukla cihatçıların ailelerinden ibarettir.
Aniden startı verilen bu “Türkmendağı’nda katliam var” yaygarasında başta AKP medyası olmak üzere diğer yandaşların önce eli ayağına dolandı. Çünkü bu Türkmendağı’nın nerede olduğunu dahi bilmeyen çığırtkanların içine düştükleri durum bunu gösteriyor. Örneğin wikipedia’dan “kopyala-yapıştır” usulü haber yapanlar da oldu. Metnin ortasında kaynak belirtilmelidir uyarısını dahi silmeyi unutarak, büyük bir telaşla “bilgi aktarımı” yapan ve herkesin bildiği Eskişehir’deki Türkmendağı’nı anlatarak giriş yapan bu medya organlarının, buradan “Esed güçleri Türkmendağı’nı vuruyor” cümlesine “büyük bir beceriklilikle” geçiş yaptıklarını da gördük.[1] Türkmendağı’nı belki de daha önce hiç duymayan ama “habercilik” aşkıyla bu kampanyaya katılan birçok medya kuruluşu, genelde ansiklopedik bilgilere başvurdular. Bayır Bucak aşiretine mensup insanların zaman içerisinde asimile edildiklerini, Türkçeyi öğrenemediklerini ve hiçbir şekilde Türkçe konuşamadıklarını yazan bu siteler[2], oldukça düzgün bir Türkçeyle “Türkmendağı direnişini” anlatan sözde komutanların videolarını paylaştılar. Bu çelişkiyi bir gün açıklığa kavuşturma gereği duyarlarsa, bunlara en başta sorulacak iki soru şudur: Birincisi; Suriyeli Türkmenler asimile oldularsa, düzgün Türkçe konuşan bu “komutanlar” kimdir? İkincisi bu sözde komutanlar “asimile olmuş Suriyeli Türkmenler” ise, “dillerini hiçbir zaman öğrenemediler” iddiasıyla çelişen bir durum söz konusudur. Çünkü gayet düzgün ve anlaşılır bir “Anadolu Türkçesi” ile konuşmaktadırlar. Kaldı ki AKP’nin savaş medyası dile getirmese de birçok kesim tarafından bilinen gerçek şu ki, bu sözde komutanlar, Türkiye’den giden “ülkücü” cihatçılardır. Bunlardan biri, “Türkmen katliamı” yaygarasında sözde Suriyeli Türkmen komutan diye öne çıkardıkları kişidir. Bu Türkmen komutanın” Elazığ ülkücülerinden Alpaslan Çelik (Elazığ-Keban eski MHP’li belediye başkanının oğlu) olduğu biliniyor.
Oysa Türkmendağı dedikleri bölgede, sırtlarını Türkiye’ye dayayıp yüksek tepelere hakim olan ve buradan Lazkiye halkı üzerine füzeler yollayan cihatçı gruplardan başka kimse yoktur. Lazkiye kırsalı ve Keseb saldırılarını yöneten El Kaideci Nusra Cephesi’nin bölgeye konuşlandırdığı cihatçı grupların tamamı El Kaidecidir.[3]
Öte yandan Türk yetkililer sınırda 40 bin Türkmen bekliyor açıklaması yaptılar. Ama bu açıklamayı anında yalanlayan AFAD oldu. Zira olmayan mülteci üzerinden propaganda yapmanın bir gerçekliğinin olmadığını, keza sınırın sıfır noktasına kadar gelip Suriye tarafında çadırlara yerleştirilenlerin “savaşçıların aileleri” olduğunu hepsi biliyordu ve bunların sayıları da bellidir. AFAD’ın açıklamasına göre bine yakın çadırın kurulması hedeflenmiş. Bu da en fazla 3-4 bin kişi demektir. Kaldı ki resmi ağızlardan bin beş yüz kişilik bir göç beklendiği söylendi.
Sahte fotoğraflarla “Türkmen katliamı” propagandası
Bir kampanyaya dönüştürülen bu sahte katliamla ilgili sürekli paylaşılan fotoğrafların hiçbiri konuyla ilgili değildir. Tamamı geçmişte yayınlanmış değişik ülkelerdeki katliam ve ölümlere ait fotoğraflardır. Bu sahteliği tespit etmek çok kolay olduğu halde, kimi televizyoncuların da buna “alet” olduklarını ve ısrarla “Türkmendağı’nda katliam” propagandası yaptıkları görüldü. Kullandıkları görsellerin tamamına yönelik bir göz aşinalığı vardı. Bu yüzden üşenmeyenler için bütün görselleri araştırıp, sahtekarlığı tek tek ortaya koymak zor bir iş değildir. Zira aynı görselleri daha önce defalarca kullanan yine bu Türk-İslamcı selefi Ak-troller ve ırkçılardır. Küçük bir araştırmayla aynı fotoğraf karelerinin kimi zaman “Doğu Türkistan’da Çin zulmü”, kimi zaman “Esed’in varil bombaları katliam yaptı” propagandası için kullanıldığı kolaylıkla görülür. Ancak bu fotoğrafların bir kısmı İsrail katliamının gerçekleştiği Lübnan’dan, Gazze’den, bir kısmı ABD destekli Suud’un katliam yaptığı Yemen’den ve Suriye’de cihatçıların gerçekleştirdiği sivil katliamlarındandır. Mursi’nin Mısır’ından ve hatta Nepal depreminden olan fotoğrafları da kullandılar.
Propaganda aracı olarak kullanılan görsellerin sahteliği için bakınız: “TÜRKMENDAĞI’NDA KATLİAM” FOTOĞRAFLARININ ASLI
Bu arada sözde katliam çığırtkanlığından sonra, planlı bir şekilde aynı hesaplar üzerinden “Türkmendağı Türklerindir” propagandası yürütüldü. Bu söylem tek başına bir işgal niyetinin itirafıdır. Hatta hızını alamayıp; “İdlip, Humus, Halep, Rakka da Türk yurdudur” çığırtkanlığı yapan “fetihçiler” de oldu. Bütün bu kampanyaların, yeni bir savaş planının ön hazırlığı olduğu tahmin ediliyordu. Çünkü Rusya’nın Suriye sahasına inmesi, bütün dengelerin değişmesine ve tarafların Suriye üzerindeki kurgularının bozulmasına neden oldu. AKP’nin buradan doğru yaşadığı hayal kırıklığı vardır ve fiili olarak savaşı kızıştırarak sürece müdahale etme, dolayısıyla Suriye politikasındaki iflasını bir miktar öteleme hesapları yaptığı açıktır. Çok yönlü bir paket program halinde yürütülen “Türkmen katliamı var” propagandasının ardından 24 Kasım’da Rus uçağının düşürülmesi bunu gösteriyor.
AKP’nin Türkiye’yi dolu dizgin savaşa sürükleme stratejisi üzerine
Erdoğan’ın artık bütün Arapların diline düşen neo-Osmanlıcılık hırsı yüzünden Türkiye bugün bölgedeki en aktif savaş kışkırtıcısı, uluslararası teröre en ön sırada destek veren, komşularının sınırlarını ihlal ve terör ihraç eden ülke durumuna gelmiştir.
AKP, sınır ihlali gerekçesiyle “angajman kuralları” gereği uçak düşürmeye alıştı ama bu kez sert kayaya çarpacak gibi görünüyor. Her ne kadar niyet (3. Dünya Savaşı’nın fitilini tutuşturma pahasına) NATO’yu arkasına alıp Suriye’ye girmekse de, bu hesaplarının tutmayacağını bile bile yine denedi ve bir Rus uçağını düşürdü. Belki de “sınır ihlali” bahanesiyle kendini yine kurtaracağını zannediyor. Ama asıl sınırları ihlal edenin kendisi olduğu gerçeğiyle bu kez kaçınılmaz olarak yüzleşecektir.
Sözde “Türkmendağı”na akın eden Türk-İslamcı gruplar “Türkmendağı’na gittiklerini” ilan ettiler. Bunlar ya Türkmendağı’nı Türkiye’ye taşıdılar, ya Türkiye haritasını gaspla uzattılar ya da Suriye sınırının ötesine geçtiler. Her durumda komşu ülkenin ulusal haklarının ihlali söz konusudur ve hem Türk Ceza Kanunu hem de uluslararası hukukta bu bir suçtur. An itibariyle bu suç AKP’nin hanesine eklenmiş durumdadır. Sınırları ihlal eden ve ettiren bir ülkenin “sınır ihlali” gerekçesiyle uçak düşürmesi, aslında bir savaş ilanıdır ve dört yıldır Suriye’yi “savaşa davet” pratikleri gerçekleştirildi. Suriye’nin İsrail’e olduğu gibi Türkiye’nin de bu “savaş davetlerine” icabet etmediği görüldü.
Ne var ki, bu kez durum aynı değildir. Rus uçağını düşürmek, dünyanın yarısının Suriye’ye karşı düşmanlığına sığınarak angajman bahanesiyle Suriye uçaklarını düşürmeye benzemez. Daha önce de, Suriye’nin cihatçı terörle mücadelede üstünlük sağlamaya başladığı an, aklına “angajman kuralları” gelen AKP rejimi, düşürdüğü Suriye uçak ve helikopterleri için “sınır ihlali yaptılar” demişti. Ama bütün deliller ve Suriye yetkililerinin ellerindeki kanıtlar, sınır ihlali olmadığını ortaya koymaktadır. Aynı numara bu kez Rusya’ya çekildi ama tutmadı. Üstelik Suriye’ye yapılan ve unutuldu zannedilen bu “angajman” numaralarının da bütün çıplaklığıyla ortaya çıkması söz konusudur. Türkiye bundan sonra buna hazır olmalıdır. Örneğin;
- 2013’te İdlip’te “angajman” gereği düşürülen Suriye helikopterinin bir pilotunun, Nusra cihatçıları tarafından boğazının kesildiği,
- Paraşütle atlayan pilotun bulunduğu yerin koordinatlarını kimlerin bildirdiği,
- Nusra katillerinin pilotun kafasını kestikleri videoyu yayımlamalarıyla birlikte AKP’nin kimlerle işbirliği yaptığı,
- Bütün cihatçıların koalisyon kurarak girdikleri Keseb’de yenilgiye uğramaya başladıkları an Türkiye’den top atışı yapıldığı,
- Ve yine angajman bahanesiyle Keseb’de Suriye helikopteri düşürülerek cihatçılara destek verildiği,
- Sağ kurtulan Suriyeli pilotun şahitliği ile Suriye hükümetinin sunduğu delillerden sınır ihlali olmadığı, aksine Suriye toprakları içindeki helikopterin Türkiye tarafından vurulduğu gerçeği gibi bütün hakikatler bir bir ortaya serilecektir. AKP bundan sonra hepsine hazır olmak zorundadır.
AKP rejimi ateşle oynuyor ve bu kez kendi elini yakacağı kesindir. Sırtını NATO’ya dayayarak Rusya ile uğraşma gafletinde bulunan AKP aklı, hızlıca NATO’yu olağanüstü toplantıya çağırdı. Bu acelecilik, her şeyin planlı ve hesaplı olduğunu gösteriyor. Çünkü her ne kadar Genelkurmay başlangıçta düşürülen uçağın milliyeti henüz bilinmiyor dese de, Anadolu Ajansı’nın gafıyla ortaya çıktı ki, Rusya’ya ait bir uçağın düşürüldüğü biliniyordu. Hatta bir gün önceden canlı TV araçlarının Yayladağı sınırında konuşlanmasından, uçağın düşüşünü kaydetmeye odaklanmış kameraların hazır olmasından anlaşılmaktadır ki Rus uçağının “düşürüleceği” de biliniyordu. “Suç işleyip, yağ gibi üste çıkma” kurnazlığı diye tarif edilebilir bir acelecilikle NATO’yu toplantıya çağırma, ABD ve diğer müttefiklerle hızlıca telefon bağlantısı kurma hamleleri, pek de hayırlı bir sonuç vermeyecektir. Zira ABD hemen şu açıklamayı yaptı: “Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesinde bir yokuz!” Yani diyor ki; “Sayın derin stratejik akıl, biz senin suçlarına ortak değiliz!”
Şimdi asıl kritik soruyu sorma zamanı: AKP, “Türkmenler katlediliyor” yalanıyla oluşturduğunu zannettiği “kamuoyuna” güvenerek mi Rus uçağını düşürdü? Ve bu özgüvenle NATO’yu ve ABD’yi de arkasına alacağına mı inandı? Muhtemel ki öyledir. Zira “Türkmendağı’nda katliam var” yalanı ve tamamı sahte fotoğraflarla oluşturulduğu zannedilen “kamuoyu”, bir grup Alperenci, arkasından da bir grup ülkücünün “Türkmendağı yolcusu” olmalarını sağladı. Bu sağlama üzerinden bugün aleni savaşı tutuşturma hamlesi gerçekleşti. Bu hamle için “pervasızca NATO’yu arkasına alma kurnazlığı” da denilebilir. Belki niyet budur ama öyle görünüyor ki, bugüne dek Suriye politikasında hep olduğu gibi yine ayağına dolanacak ve sadece “AKP’nin en büyük stratejik saflığı” olarak tarihteki yerini alacaktır. Çünkü, bugüne kadarki sınır ihlali ve angajman meselelerinin masaya yatırılmasına sebep olacağı gibi, üzerinden savaş kurgusu yürüttüğü “Türk-İslam sentezci Türkmen dağı projesi” ile ilgili yalanların da bir bir ortalığa dökülmesinin kanalları açılmış olacaktır.
Şu andan itibaren Türkiye sınırında hareket eden her nesnenin Rus ve Suriye uçakları tarafından vurulma olasılığı doğdu. AKP aklı, TSK mensuplarını bilerek vurdurur ve savaş çığırtkanlığını yine “Türk kanı” üzerinden sürdürür mü bilinmez ama, bugünlerde AKP’nin bu savaş politikasının artık derin bir iflasın içine gömüldüğü açıktır. Ancak bu iflasın Türkiye halklarına büyük bir felaket olarak döneceği gerçeği akıldan çıkarılmamalıdır. Zira Erdoğan’ın “ya Esed ya ben” restleşmesine girecek kadar gözünü karartmış olması, Ortadoğu siyasetinde tamamen bir çıkmazın içinde olduğunu kanıtlıyor. Ama bu gözü karalığının “benden sonrası tufan” zihniyetine dayandığı da unutulmamalıdır.
Dipnot:
[1] http://www.a24.com.tr/turkmen-dagi-nerede-turkmen-daginda-olu-sayisi-kac-haberi-40049129h.html?h=45
[2] http://www.haberaktuel.com/turkmen-dagi-nerede-bayir-bucak-turkmenleri-kimdir-haberi-983049.html
[3] Bkz “Keseb’te neler oluyor”, http://sendika7.org/2014/03/kesebde-neler-oluyor-hamide-yigit/