Bu, bugünlerde Diyarbakır’da en çok duyduğum söz. İşe gelirken yıkık dökük caddelerden geçiyorum. Kurtoğlu askeri lojmanlarını çevreleyen duvarlar ve tellerde bir çalışma var. Asker lojmanlarının duvarları iyice yükseltiliyor. Diyarbakır’da Sur’un dışındaki birçok sokak ve caddede de polis barikatları var. Arabayı park ediyorum. Barikatların arasından geçiyorum. En işlek cadde ofise doğru yürürken birçok TOMA ve panzer sayıyorum. Sokak başlarını ürkütücü görünümlü maskeli özel timler tutmuş. Her yer çöp, yıkık dökük. Evet, memleketimde savaş var!
Dağkapı’ya doğru yürüdükçe tepemde dönüp duran helikopterlerin sesi artıyor. Biraz sonra Suriçi’ndeki Class Otele asker ve özel timlerin el koyduğu ve oteli bir üs haline getirdiklerini öğreniyorum. Kurşun sesleri geliyor. Ben yürürken belki de biri ölüyor… Ben yaşarken, belki de biri son nefesini veriyor…
Kurşun sesleri, helikopter sesleri arasında bunları düşünürken bir yandan da bu savaşı durdurmak için Diyarbakır’da yaptığımız toplantılardan birine doğru gidiyorum. Üyesi olduğum Kırklar Meclisi'nin toplantısı bu. Kırklar Meclisi 4 yıl önce farklı inanç, kültür ve etnisiteye sahip, halk nezdinde kabul gören ve kanaat önderi konumunda olan siyasetler üstü, kırk kişiden oluşan bir meclistir. Grubun içinde İslami cemaatin temsilcileri, Ermeni cemaatinin temsilcileri, Keldani ve Süryani cemaatinin temsilcileri, Alevi cemaatinin temsilcileri, Demokratik İslam Kongresi, Diyarbakır Din Alimleri Derneği, Azadi Hareket gibi kuruluşlardan insanlar ve kurumlardan bağımsız bazı şahsiyetler var. Suriçi’nde uzun yıllardır farklı inanç ve kültürlerin bir arada barış içinde yaşamasını güçlendirmeye yönelik çalışmalar yapıyor. Bir anlamda Kırklar Meclisi farklılıklarla bir arada yaşamanın da bir iradesi.
Kırklar Meclisinin bugün bir araya gelmesinin nedeni ise 5000 yıllık bir tarihe sahip Suriçi’nde yaşanan ölümler, tarihi ve kültürel mirasın yok edilişi.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak konuşmasına “Tarihimizde karşılaştığımız en zor dönemlerden birini yaşıyoruz” diyerek başlıyor. Suriçi’ndeki esnaf temsilcilerinden biri konuşuyor: “Suriçi’nde 100 bin kişi yaşıyor. 11 bin esnaf var. Suriçi sadece Diyarbakır’ın değil Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kalbidir. Erzurum, Hakkari, Erbil’e kadar giyim ve imalat buradan dağılır. Buradaki esnaf senet ve çekle çalışıyor. Şimdi hepsi bitmek üzere. Bu insanlara yardım etmeliyiz. Biz haklı da olsak, bu işin bitmesi için haksızlara yardım etmeliyiz”.
İslami camiadan biri “Sokağa çıkma yasağının hiçbir dinde yeri yoktur” diye ekliyor. İslami çevrelerin bir kısmının bu zulme sesiz kalması eleştiriliyor. Başka biri “Diyarbakır AKP’ye oy vermediği için cezalandırılıyor, devlet bu halktan intikam alıyor” diyor.
Suriçi’nden bir muhtar yaşadığını şöyle anlatıyor: “Halk aç kaldı, kaymakamlıktan izin aldık ekmek dağıtmak için, izin verdi. Sonra özel tim durdurdu bizi, ekmek dağıtmak için iznimiz olduğunu söyleyince, ben senin amirini tanımam, Saray’dan başka kimse bana emir veremez dedi” diyor ve ekliyor “özel tim Türkçeyi düzgün konuşamıyordu.” Son zamanlarda Diyarbakır, Cizre, Nusaybin gibi sokağa çıkma yasağı ilan edilen birçok yerde halk, özel timlerin içinde Çeçenler olduğunu, Arapça konuşan insanlar olduğunu söylüyor.
Kırklar Meclisi’nin dönemin Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ile birlikte fikir babalarından ve kurucularından biri olan yazar Şeyhmus Diken kesintisiz olarak binlerce yıldır hayatın devam ettiği bu kadim şehirde insanların, kültürel değerlerin, yaşamın böylesine tahrip edilmesinin kabul edilemez olduğunu vurguluyor.
Diyarbakır, Amed, Amida… bu kentin sınırı, surlarımızın sınırı hepinizin tahmininden çok daha geniştir. Amed 30’tan fazla kavime ev sahipliği yapmış özel bir kenttir. Milyonlarca insanın kalbinin attığı bir merkez, kadim bir şehir, memleketim, yıkılıp yakılıyor.
Toplantı sonucunda Ankara’ya gitmek üzere bir heyet belirliyoruz ve bir basın bildirisi kaleme alıyoruz.
Şimdi Kırklar Meclisi’nin sesine kulak verelim. Bakın o ses bizlere ne söylüyor:
“Basına ve Kamuoyuna
Coğrafyamız sekiz aydır fiili bir savaş halini yaşıyor. Rutine dönen sokağa çıkma yasakları... Sokağa çıkma yasaklarından kaynaklı olarak mekânlarından göç etmek zorunda kalan aileler, çocuk, genç, yaşlı ölümleri, tarihi kültürel ve ibadet mekanlarının tahribi...
Şehrimiz Amed'in binlerce yıldır kesintisiz olarak hayatın sürdüğü beldesi kadim Sur İçi altıncı kezdir sokağa çıkma yasakları ile karşı karşıya. Sur'da yaşam kesintiye uğramış durumda. Kültür, kimlik, dil, tarih, turizm, ticaret; özetle insana dair ne varsa yok olma tehdidi ile karşı karşıya.
Bütün bir bölge coğrafyasına hitap eden ve yüzyıllardır bölgenin ticaret merkezliğini yapan tarihi Sur İçi merkez olmaktan kaynaklanan işlevini ve özelliklerini kaybetme durumunda.
Bizler; dört yıldan bu yana varlık sebebimiz olan Amed'in tarihi Sur beldesi üzerinden çalışmalarını yürüten Kırklar Meclisi olarak bu olumsuz gidişata dikkat çekmek için acil çağrı yapıyor ve ‘artık yeter’ diyoruz.
Siyasal sorunlar siyasetin argümanları ile çözülür, sorunların çözüm yeri de halkın kendi iradesi ile seçip gönderdiği vekilleri, partileri ve dolayısıyla meclistir. Bunların yanında sorunların çözümünde uygun adresler olan taraflardır.
Taraflar arasında tıkanmaya yüz tutan diyalog kapılarının tekrar açılmasına yönelik bir ilişkilenmeye, acil çağrıya ihtiyaç vardır. Bu ilişkinin ve diyalogun yeniden başlayabilmesi için sokağa çıkma yasakları illa ki üzerinde ısrar edilmesi gereken bir yol ve yöntem değildir, olmamalıdır.
Bu noktadan hareketle; şehrimizin varlık simgesi olan tarihi Sur beldemizle birlikte coğrafyamızdaki sokağa çıkma yasaklarının tümüyle kaldırılarak hayatın yeniden başlamasını talep ediyoruz. Bu amaçla Kırklar Meclisimiz içinden seçilmiş temsili bir heyetle vakit geçirmeden Cumhurbaşkanı başta olmak üzere TBMM, Başbakan, Bakanlıklar, Siyasi Parti Yöneticileri, UNESCO Türkiye Temsilciliği, Diyarbakır'da da atanmış ve seçilmiş şahsiyetler ve kurum temsilcileri ile görüşülecektir.
Kırklar Meclisi”