Perşembe, Kasım 21, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Cumhuriyet'in kanlı 'Kürt bilançosu'

Cumhuriyet'in kanlı 'Kürt bilançosu'

 
Cumhuriyet tarihi boyunca, devlet, 'tenkil' (cezalandırma), 'tedip' (terbiye), 'harekat' adı altında, 'isyancı' diye nitelediği Kürtlere karşı yürüttüğü 'operasyonlarda' kaç kişiyi öldürmüştür, bunu hiç merak ettiniz mi?

 

Ayse  Hür / Radikal /20/12/2015

 

Son yılların en önemli tartışmalarından biri, Orhan Pamuk’un, 2005 yılında Das Magazin adlı haftalık İsviçre dergisine verdiği bir röportajda, "Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi" demesiyle patlak vermişti. O güne kadar resmi çevrelerin ağzından düşmeyen “PKK’ya karşı mücadelede 30 bin şehit verdik” ifadesinin başına Orhan Pamuk, 1 milyon Ermeni’yi ekleyince kıyamet kopmuştu. Pamuk hakkında “Türklüğe hakaret” davası açılmış, dava zaten nazik olan AB ile Türkiye ilişkilerini germiş, içerdeki ve dışardaki tepkiler sayesinde 2006 yılında dava düşürülmüştü. Pamuk’a karşı yürütülen linç kampanyası azalarak da olsa yıllarca sürdü. Hala da milliyetçi çevrelerin kara listesinde…

DEMİREL’İN AÇIKLAMASI

Demirel’in açıklaması: ’1 milyon Ermeni’ meselesi hala açıklığa kavuşmadı ama PKK ile devlet arasındaki kanlı savaşta kaç kişinin öldüğünü aşağı yukarı biliyoruz. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 1998'i değerlendirdiği basın toplantısında, "Terör eylemlerinin başladığı 15 Ağustos 1984'ten Aralık ayının başına kadar bilanço; meydana gelen 32 bin 853 olayda güvenlik güçlerinden 5 bin 555'i şehit oldu, 11 bin 168'i yaralandı. Sivil halkın uğradığı saldırılar sonucu 5 bin 302 vatandaş şehit oldu, 5 bin 877 vatandaş da yaralandı. Teröristlere verdirilen toplam zayiat ise 35 bin 384'tür. Bunların 23 bin 938'i ölü, 749'u yaralı, 8 bin 693'ü sağ olarak ele geçirilmiş, 2 bin 304'ü teslim olmuştur" demişti. (28 Aralık 1998, Cumhuriyet)

Bu sayılardan da anlaşılacağı üzere, devlet görevlileri yıllarca “35 bin şehit verdik” diyerek, kamuoyunda, tüm ölümlerin Türk/devlet cephesinden olduğu kanısını yerleştirmeye çalışmışlardı. (Ya da Kürt ölülerine de “şehit” diyorlardı!) Halbuki, Süleyman Demirel’in ve daha sonra TSK’dan bazı yetkililerin paralel açıklamalarından öğrenilmişti ki, ölümlerin ezici bölümü Kürt tarafındandı. (Güvenlik güçlerinin veya sivil halkın da bir bölümünün Kürt olduğunu tahmin edebiliriz.) Yani bunları ‘ilk söyleyen ünlü’ Orhan Pamuk, az bile söylemişti. Nitekim, bu tartışmadan sonra, hiçbir devlet yetkilisi “PKK’ya karşı savaşta 35 bin şehit verdik” demedi. Onun yerine “PKK’ya karşı savaşta 35 bin vatandaşımızı kaybettik” dedi. “Vatandaşımızı” derken yüzlere sahte bir merhamet ve üzüntü ifadesi yerleştirilmesi de unutulmadı.

KAÇ ‘FAİLİ MEÇHUL’ VAR?

Ayrıca yıllardır çeşitli çevrelerce dile getirilen ’17 bin faili meçhul’ meselesi var ki, bu rakama “çok az” diyen de oldu, “o dönemdeki tüm ölümleri Kürt hanesine yazmak doğru değil” diyen de oldu, “bu rakam tümüyle uydurma” diyen de… Nitekim İnsan Hakları Derneği (İHD) bir raporunda 1989-1999 arasındaki faili meçhul cinayet sayısını 1964 olarak verirken, İHD Diyarbakır Şubesi 2011 yılında, 348 toplu mezarda 4.201 kişinin gömülü olduğunu iddia etti. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ise 1990-2011 arasında 1901 kişinin faili meçhul cinayete gittiğini açıkladı. Rakamlar farklıydı ama maktullerin neredeyse tamamının Kürt kesiminden olduğunda ittifak vardı. (Yazının tamamında Zaza/Dersimli/Kürt ayrımlarına girmedim çünkü devletin bu gruplar için kullandığı kod adı: ‘Kürt’…)

2003-2011 ARASININ KAYIPLARI

1999’da Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi ve yargılanarak İmralı’ya hapsedilmesinden sonra sakin bir döneme girildi. Ancak 2004 yılında çatışmalar yine başladı. 19 Aralık 2015 tarihli Milliyet gazetesinde “28 yılın acı bilançosu: 35 bin 300 kişi terör kurbanı oldu” başlıkla haberin “Terör hız kesmedi” başlıklı kutucuklarında kaynak belirtilmeden, 2003 ila 2011 yılları arasındaki bilanço 1348 “ölü terörist”, 433 “ölen vatandaş”, 714 “şehit asker”, 88 “şehit polis” ve (sıkı durun tam) 62.145 “yakalanan terörist” şeklinde verilmiş. Eğer bu son rakamlar doğruysa, ya Kürt gençliği akın akın PKK’ya katılıyor ya da devletimiz önüne gelen Kürt gencini ‘terörist’ diye yaftalayarak hapse atıyor.

SON BEŞ AYIN KAYIPLARI

Peki, 7 Haziran 2015’ten sonraki kanlı bilanço nedir? (Başlıkta da kullandığım ‘bilanço’ terimini çok yakışıksız biliyorum ama daha uygununu bulamadım, özür) Bu konuda değişik rakamlar dolaşıyor ortada ama devletin resmi haber ajansı olan Anadolu Ajansı’nın (AA) 21 Kasım 2015 tarihli açıklamasına göre son dört ayda “102 teröristin ölü olarak ele geçirildiği, etkisiz hale getirilen 304 teröristin cesetlerinin diğer örgüt mensuplarınca kaçırıldığı, 77 teröristin yaralı olarak yakalandığı bildirildi. Buna karşın polis sorumluluk bölgesinde bu dönemde 53 polis memuru ile 10 asker, jandarma bölgesinde de 20 polis şehit oldu.” “79 ilde PKK, DAEŞ ve diğer terör örgütlerine üye 7 bin 303 şüpheliye yönelik operasyon düzenlendi.” Mahkemeye sevk edilen 10'u yabancı uyruklu bin 602 PKK'lı terörist tutuklandı.”  AA henüz, devletin Aralık 2015 raporunu açıklamadı.

Gayri resmi kaynaklara göre ise son beş ayın rakamları devletin açıkladığından çok daha yüksek. Sonuç olarak yürek paralayan bir tablo ile karşı karşıyayız. Benim muhayyilemde Türkiye, kanın oluk oluk aktığı bir salhaneye benziyor. Üstelik Diyarbakır-Sur, Şırnak-Cizre ve Silopi’de günlerce süren hukuk dışı sokağa çıkma yasakları ile birlikte tanklarla “ev ev temizlik harekatı” (terim Başbakan Davutoğlu’na ait) yürütülüyor. Demek ki daha çok kan akacak. Daha çok gözyaşı dökeceğiz…

Peki, Cumhuriyet tarihi boyunca, devlet, ‘tenkil’ (cezalandırma), ‘tedip’ (terbiye), ‘harekat’ adı altında, ‘isyancı’ diye nitelediği Kürtlere (o zamanlar ‘terörist’ terimi icad edilmemişti) karşı yürüttüğü ‘operasyonlarda’ kaç kişiyi öldürmüştür, bunu hiç merak ettiniz mi? Ben ettim. Bazılarınız “niye geçmişi deşeliyorsun, niye yaraları kanırtıyorsun?” diyorsunuzdur. Kürtler için anlatacaklarım ‘geçmiş’ değil, hala kanayan bir yara. Kürtlerin çoğu 100 yılın kanlı bilançosunu sadece sayı olarak değil, güçlü bir duygu olarak biliyor. Sözlü tarih kaynaklarından biliyor. Dedesinin göz yaşlarından biliyor, nenesinin ağıdından biliyor. Yıkık evinden, çorak toprağından biliyor. Hapisteki oğlundan, dağdaki kızından biliyor. Bilmeyenler, devletin söylediklerinden başkasını duymayanlar, gösterdiklerinden başkasını görmeyenler… Genelleştirerek söylersem başını devekuşu gibi kuma sokan ‘Türk tarafı’ için yazıyorum bu yazıyı.

Merak ettim ama, sayıyı çıkarmak kolay olmadı. Çünkü öldüren de devlet, kayıtları tutan da devlet. Üstelik erken dönemlerde çoğu zaman devlet ölüleri saymaya kalkmamış. Atmış uzaktan topu, atmış havadan bombayı, dizmiş uçurum kenarına tetiklemiş mitralyözü, doldurmuş mağaraya vermiş gazı, doldurmuş samanlığa, yakmış ateşi… Yine de elimizde bazı veriler var. Bunları kabaca bir araya getirmeye çalıştım. (Unuttuğum olaylar olabilir, ayrıca aşağıdaki harekatların bahanesi olan olayların niteliğine dair bilgi vermedim çünkü Şeyh Said ve Ağrı İsyanı hariç, hepsini daha önce ayrıntılı şekilde şu yazımda anlatmıştım:  Okumak için tıklayın)

1925 ŞEYH SAİD İSYANI

Cumhuriyet tarihinin ilk Kürt isyanı 13 Şubat 1925’te patlak veren Şeyh Said İsyanı idi. İsyan kısa sürede bastırılmış, jet hızıyla yapılan yargılamalar sonucu, 27 Mayıs’da altı kişi, 29 Haziran 1925 günü Şeyh Said’in de içinde bulunduğu 47 kişi idam edilmişti. Ancak idamlardan sonra da cezalandırma harekatları devam etmişti. Milletler Cemiyeti’nin bir raporuna göre bu harekatlarda 15-20 bin isyancı öldürülmüş, 206 köy, 8.758 ev yıkılmıştı. Resmi rakamlara göre ise isyan bölgesindeki İstiklal Mahkemeleri, 12 Nisan 1925’ten 1 Mart 1927’ye kadar 5.110 kişi yargılanmış, 420 idam, 1911 çeşitli hapis cezası verilmişti. 1927’de çıkarılan bir sürgün kanunu ile Diyarbakır ve Bayazit (Ağrı) Vilayeti’nden 1400 kişi Batı illerine sürülmüş, bunların yerine Dobruca’dan, Bulgaristan’dan, Kıbrıs’tan, Kafkasya’dan gelen Müslümanlar yerleştirilmişti.

1924 NASTURİ TENKİLİ

Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları I-II (Kaynak Yayınları, 1992) adlı kitaba göre 12-28 Eylül 1924 tarihleri arasında Nasturilere karşı devam eden tenkil harekatında ne kadar Nasturi’nin öldüğü açıkça belirtilmiyor ama şu ifadeler var: “22 Eylül 1924 Durumu: Nuhup deresi dolayında Semdar sırtları hattına kadar olan kısımda Nasturilerden eser kalmamıştı.” “24 Eylül günü Valto dağı üzerinde Nuhup deresi kuzeyindeki tepelere kadar olan kısımda Nasturilerden eser kalmamıştı.” Türk/devlet tarafının kayıpları konusunda şu bilgi veriliyor kitapta: “20 Eylül 1924 Durumu: (…) Bu hava taarruzunda 6 er şehit, 15’i ağır, 10’u halif olmak üzere 25 er ve 9 hayvan yaralanmıştı.” “Dört gün içinde biri subay olmak üzere 14 şehit 15’i ağır olmak üzere 43 er yaralı.”

Raçkotan, Raman, Koçuşağı tedibi

Genelkurmay kitabına göre 9-12 Ağustos 1925’teki Raçkotan ve Raman Tedip Harekatı’nda kaç köyün yakıldığını, kaç kişinin öldürüldüğünü belirtmiyor ama 7-30 Ekim 1926 arasındaki Koçuşağı Tedip Harekatı’nda “mağaralara sığınmış isyancılar teker teker imha edildiler” deniyor. Koçuşağı harekatına paralel olarak yürütülen Bicar Tenkil Harekatı’nın bilançosu ise  “280’den fazla köy yakıldı, 2 binden fazla asi kurşuna dizildi” diye veriliyor.

1925-1937 Sason ve Mutki harekatları

Yine aynı kaynakta 1925-1937 arasında aralıklarla yürütülen Sason harekatlarının bilançosu da atlanarak verilmiş. Ayrıca bazı olaylarda ölü sayıları yazılırken, bazı olaylarda “çok sayıda eşkıya öldürüldü”, “çok sayıda kişi imha edildi” gibi ifadeler var. Bu yüzden tüm sayıyı bulmak mümkün değil ama rakamlar toplandığında “eşkiyadan” 451 ölü, 79 yaralı, 380 yakalanmış, 2497 kişi kendiliğinden teslim olmuş,  2.400 kişi bölgeden sürülmüş olduğu öğreniliyor.

Yine aynı kaynakta Mutki bölgesindeki harekat 25 Ağustos 1927’de bittiğinde Genelkurmay’ın başarısını (!) anlatan cümle şöyle: “Birliklerin, emir esasları dahilinde ve eşkıya muharebeleri taktiğine uygun yaptıkları harekatta, asiler kısmen kaçmış, çoğu yok edilmiş ve bir kısmı da yakalanmış, ayaklanma bölgesinde taranmamış yer kalmamıştı.”

“Yok edilen” nüfusun ne kadar olduğunu bilemiyoruz.

1929 Tendürük, 1930 Savur tenkilleri

Aynı şekilde 14-17 Eylül 1929’daki Tendürük Harekatı’nda sırasında kaç kişinin öldürüldüğünü öğrenemiyoruz ama şu ifadelerden bir fikrimiz oluyor: “20 Eylül 1929’da Tümen Komutanlığı, Şeyh Abdülkadir ve aşireti üzerinde yaptırdığı hava keşiflerinde: Saat 10.00’a kadar Abdülkadir ve aşiretinin bir kısmı ile Tendürük tepesindeki göl civarında, diğer kısım ile de Gevrişemyan civarındaki vadilerden İran’a doğru gitmekte olduklarını ve her iki kolun havadan bombalandığını…”

20 Mayıs-9 Haziran 1930 arasında Savur Tenkil Harekatı sırasındaki bilanço da meçhul: “Kaymaz, Haçan, Kölesor, Cilli ve Osmanlı köyleri havadan bombalanmış, Patnos bölgesinde ayaklananlara katılan köyler bomba ve makineli tüfek ateşi altına alınmıştı…”

1930 Zeylan (Ağrı) harekatı

Zeylan Ayaklanması’nın (ayrıntı için şu yazıma bakılabilir: Okumak için tıklayın) 1927-1930 arasında çeşitli safhaları var. Bunlarda kaç asker, kaç isyancı öldü, girişte adını andığım Genelkurmay kitabı belirtmemiş ama son aşamanın bilançosunu dönemin gazeteleri benzer ifadelerle aktarmış kamuoyuna. Bunlardan biri 16 Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesi: “Ağrı Dağı tepelerinde kovuklara iltica eden 1.500 kadar şaki kalmıştır. Tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türkün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Eşkıyaya iltica eden köyler tamamen yakılmaktadır. Zeylan harekâtında imha edilenlerin sayısı 15.000 kadardır. Zeylan Deresi lebaleb [ağzına kadar] ceset dolmuştur (...) Bu hafta içinde Ağrı Dağı tenkil harekâtına başlanacaktır. Kumandan Salih [Omurtak] Paşa bizzat Ağrı’da tarama harekâtına başlayacaktır. Bundan kurtulma imkânı tasavvur edilemez.” 

Yazarın müjdelediği yeni aşamada kaç kayıp var bilmiyoruz. Resmi kaynaklar, 17 Eylül 1930’da ‘tenkil harekatı’nın bittiğini ilan etmişlerdi ancak bombardıman Kasım’a kadar sürmüştü, bu dönemde de ne kadar ölüm olduğunu bilmiyoruz. Devletin kayıpları konusunda da resmi bir açıklama yok. Hoybun’un bir raporunda Türk tarafının 50 bin kayıp verdiğini söylüyor ki, bu kadar büyük bir kaybı iç ve dış kamuoyundan saklamak da, esas olarak hava bombardımanı ile yürütülen bir harekatta bu kadar kayıp vermek de mantığa sığmıyor.

‘İsyancıların’ yargılanmasına ait dosyalar halen açılmadığı için mahkeme safahatı da bilinmemekle birlikte, 23 Mayıs 1932 tarihli İsveç gazetesi Dagens Nyheter’deki bir habere göre, Adana’da yapılan yargılamalar sonunda 44 ölüm cezası verilmiş, firardakiler ve yaşı küçük olanlar dışında kalan 31 kişi (adları bilinmemektedir) idam edilmişti. Celali Aşireti’nin bir bölümü İran’ın Tebriz ve Tahran bölgelerine; bir bölümü Türkiye’nin Ege ve Trakya bölgelerine sürgün edilmişti. Bazı Kürt kaynakları sözlü tarihe dayanarak daha fazla sayıda kişinin tutuklandığını, bu kişilerin bir bölümünün Adana cezaevinde kitlesel olarak zehirlendiğini iddia ediyorlar ki buna dair de somut bilgi yok elimizde. Kısacası, Ağrı İsyanı araştırmacısını bekliyor hala…

1937-1938 DERSİM HAREKATLARI

Hazırlık olarak 1926 yılında, fiilen 1937 yılının Mayıs ayında başlayan I. Dersim Harekatı’nın bilançosunu dönemin Başbakanı İsmet İnönü 18 Eylül 1937 günü TBMM’de yaptığı konuşmada vermişti. “Şimdi size, Tunceli’ndeki vaziyetin bugünkü halini arzetmek isterim. Cumhuriyet’in imar ve ıslah programına muhalefet eden, nüfusları az olmakla beraber, altı aşirettir. Bugün bu altı aşiretin ne kadar adamı varsa, bunlar reisleriyle beraber faaliyet imkanından tamamen mahrum bırakılmıştır. (…) Buna göre 1 subay 28 er ve bir bekçi şehit 4 subay 46 er ve bir bekçi de yaralıdır. İsyana iştirak eden zavallılardan zayiat ise 265 maktul ve 20 yaralı 27 kişi yakalanmış ve 849 kişi de teslim olmuştur. Bilerek bilmeyerek muhalefet yoluna sapıp kanın şiddetli tedibatına maruz kalmış olarak hayatlarını kaybedenler hakkında da Büyük Millet Meclisinin teessürlerini ve bunun diğer vatandaşlara ibret olmasını temennileri ifade ediyorum.”

15 Kasım 1937’de devletin ‘şakilerin başı’ diye nitelediği Seyit Rıza ve altı arkadaşı idam edildiği halde 1938’in Ocak ayında Ovacık ilçesinde asker kaçaklarının izini süren jandarma birliklerine ateş açılması ve yedi jandarmanın öldürülmesi üzerine yeniden kez harekat kararı alındı ancak kışın atlatılması beklendi. 16 Haziran 1938’de başlayıp 16 Eylül 1938’de bitirilen II. Dersim Harekatı sırasında kullanılan imha yöntemlerinden birini dönemin Malatya Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil 1986 veya 1987 yılında o sıralar bürokrat olan Kemal Kılıçdaroğlu’na şöyle anlatmıştı: “…Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden. Bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir hareket oldu. Dersim davası da bitti…”

İkinci harekatta devletin kaç kişiyi öldürdüğünü kabul ettiğini çok yakın bir tarihte öğrendik. 2011 yılında, dönemin Başbakanı Erdoğan, Jandarma Umum Kumandanlığı antetli bir kağıt gösterdi basına. Bu kağıtta harekat sırasında 13.806 ‘isyancı’ öldürülürken hükümet güçlerinin 104 ‘şehit’ ve 175 yaralı verdiği yazılıydı. Ayrıca 10 binden fazla kişi sürülmüştü. Dersimli yazarlara göre bu sayılar çok daha yüksek. İki hafta önce bu sayfada anlattığı gibi Dersimli olmayan Necip Fazıl Kısakürek’e göre ise 50 bin Dersimli öldürülmüştü. (Dersim’de olan biten neydi merak edenlere: Okumak için tıklayın)

KÜRT KOLEKTİF HAFIZASI

Rakamları alt alta yazıp topladığımızda bilanço korkunç! Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt Meselesi’ni ‘çivi-çekiç’ mantığı içinde çözmeye çalışan devletin asker, polis ve korucu olarak kayıpları (resmi terminoloji ile ‘şehit’ sayısı) 6-7 bin civarında. (Bu kesime Kürt tarafının verdiği ad ise ‘işgalci, sömürgeci ordusu’ dolayısıyla öldürülmeleri mübah.) Devlet veya PKK tarafından öldürülenlerin (resmi terminoloji ile ‘siviller’in sayısı resmi rakamlara göre 12 bin civarında. Bunların etnik kökenine dair istatistik yok. Kürt tarafı ise (resmi terminolojide bunların adı ‘isyancı’, ‘terörist’) en az 100 bin kadar ferdini kaybetmiş (resmi terminolojiye göre ‘etkisiz hale getirilmiş’). Bir bu kadarı yaralanmış, sakatlanmış, onbinlercesi evinden yurdundan sürülmüş. Binlerce köy, mezra yakılmış. Hayvan, ekin, tarla imha edilmiş. Resmi kaynaklarda rakam verilmeden “temizlendi”, “imha edildi”, “öldürüldü” türü genel ifadelerin sayıca neye tekabül ettiğini bilmek mümkün olmadığı için Kürt tarafının ‘en fazla’ ne kadar ferdini kaybettiğini söylemem de mümkün değil. Bazı Kürt kaynaklarında sayı 200-300 bine kadar çıkıyor. Doğru mu yanlış mı, başta da söylediğim gibi bilemiyorum… Ama Kürt kolektif hafızasında durum bu merkezde… Bunu bilelim, buna göre davranalım…

Yazımı, Nazım Hikmet’in girişteki Türkçü tınıya rağmen, genel mesajını sevdiğim Davet’iyle bitireyim:

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan

Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan

                        bu memleket, bizim.

 

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benziyen toprak,

                        bu cehennem, bu cennet bizim.

 

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

yok edin insanın insana kulluğunu,

                        bu dâvet bizim....

 

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşçesine,

                        bu hasret bizim...