Perşembe, Kasım 21, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Paris Katliamı'nın sorumluları ortaya çıkmıştır

Dersimzaza.com

 

Paris'te katledilen üç devrimci Kürt kadını, ölümlerinin birinci yıl dönümünde; pek çok yerde düzenlenen kitlesel eylemliliklerle anıldılar. Anma ekinliklerinin kitleselliği ve yaygınlığı, hem bu vahşi katlima karşı duyulan öfkenin hala canlı olduğunu, hem de katliamın sorumlularının bulunması ve cezalandırılması doğrultusunda; Kürt Halkı ve diğer demokrasi güçlerinin, uzun vadeli bir mücadele yürütmeye kararlılı olduklarını göstermiştir.

KCK yöneticileri de, yaptıkları açıklamalarla katliamı yeniden kamuoyunun gündemine taşıdılar. Bu açıklamalardaki kuvvetli sahiplenme ve sorumlulardan hesap sorma vurgusu, hiç kuşkusuz sorunla ilgili tarafları etkilemiştir.

KCK yöneticilerinin açıklamalarında, “Fethullah Gülen ve parelel devlet” katliamın sorumlusu olarak gösterilmişti. Bu tespit, partik anlamda doğru olmasa da, kitlelerin yarttığı basınçla birleşerek, iktidar kliklerinin çatışması ile oluşan uygun koşullar içinde, katliamın faaillerinin ortaya çıkartılması yönünde bir etki yarttı. Benzer, hatta belki de daha önemli bir etkiyi, Öcalan'ın tavrı yapmıştır.

Büyük bir olasılıkla, Paris Katlimı'nın sorumlusu olarak “Fethullah Gülen ve parelel devlet”i gösteren görüş Öcalan kaynaklıdır. Onun, bu görüşü, karşıt cepheler arasındaki çelişkileri derinleştirerek, katliam ile ilgili sırların ortaya çıkmasını sağlayacak bilinçli bir taktik olarak ileri sürdüğünü düşünmüyoruz. Görülen o ki, Öcalan, Gülen Cemaati karşısında, şu aşamada hakim durumda olan ve kendisi ile görüşmeler yürüten AKP iktidarını destekleyerek, bazı kazanımlar elde edebileceğine inanıyor. Bu tavır belki AKP cephesinde olumlu karşılanmıştır. Ancak, karşıt cephe bu hamleye, AKP iktidarı ve MİT'in Paris Katliamın'daki rolünü ortaya koyarak cevap vermiştir. Nitekim ses kaydı ve belge; Öcalan'ın, AKP-Cemaat çatışması ve Paris Katliamı'na ilişkin son görüşlerinin kamuoyuna yansımasında hemen sonra yayınlandı. Böylece, Öcalan'ın Gülen Cemaati'ni hedefleyen ve AKP'yi destekleyen tavrının en önemli gerekçesi ortadan kaldırıldı.

11 Ocak 2014 tarihinde İmralı’da BDP heyetiyle yaptığı görüşmede, 17 Aralık'ta başlayan rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarını sürece yönelik bir darbe girişimi’ olarak niteleyen Abdullah Öcalan; ilk günden bugüne Paris Katliamı'nı, “kendisine ve sürece karşı bir provakasyon” olarak niteliyordu. BDP Milletvekili İdris Baluken'in aktardığına göre, Öcalan bu görüşünü 11 Ocak'taki görüşmede tekrarladı. Öcalan bu görüşmede, Paris’teki katliamın çok büyük bir darbe girişimi olduğunu, kendisinin başlatmış olduğu süreci bitirmeyi hedeflediğini söylemiş. Ancak bu kez, 17 Aralık operasyonları ile ilişkilendirmek amacıyla olsa gerek; önceki açıklamalarından farklı olarak, Partis Katliamı'nı da “darbe girişimi” olarak niteliyor. Yine bu görüşmede, durum tespitinden biraz daha ileri giderek “Bu katliamı yapanlar tarih önünde mutlaka hesap vereceklerdir” diyor. 

Öcalan'ın bu açıklamalarından onun, Gülen Cemaati karşında AKP'nin yanında yer aldığını anlıyoruz. Hatta, ”Cemaati durdur, AKP'yi zorla” sloganıyla adeta Cemate bir yönelme işareti verildi.

İşte bütün bu gelişmeler ve özellikle egemen güçler arasında şiddetlenerek süren iktidar paylaşım savaşı, buna bağlı olarak gelişen yeni saflaşma ve ittifak arayışları; Paris Katliamı ile ilgili belge ve kayıtların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Anlaşıldığı kadarıyla, Cemaat ve onu destekleyen Batılı güçler, PKK-AKP ittifakını ve dahası PKK'nin Cemaat'e olası bir yönelişini önlemek için, Paris Katliamı'nın; AKP iktidarı ve MİT tarafından düzenlendiğini gösteren belge ve ses kayıdını ortaya çıkarmışlardır.

Ses kayıdı ve belgenin gerçekliği pek çok kurum ve kesim tarafindan doğrulanmıştır. Kaldı ki, MİT, bu kayıt ve belgenin sahte olduğunu söylememiş, aksine çözüm sürecinde aktif rol üstlenen teşkilatımızı yıpratmaya ve bu süreçte görev alan personeli deşifre ederek görevlerini yapamaz hale getirmeye yönelik bir operasyon olduğu”'nu iddia ederek, belgede yer alan isimlerin gerçekliğini ve sorunla ilişkili olduklarını itiraf etmiştir.

MİT evraklarının üzerinde yer alan dokümanı kimin hazırladığı ve nereden printer alındığını gösteren bir nevi parmak izi işlevi gören filigran ve printer kodu“ (Radikal-25. 01. 2014) sözkonusu bu belgenin üzerinde var. Ayrıca belgenin üzerinde el yazıları ve bu yazıları yazan kişinin parafı yer almaktadır. Bu devirde üzerinde el yazısı bulunan sahte belge üretecek kadar aptal kimselerin olduğunu sanmıyoruz. Bir bağımsız kuruluş tarafından yapılacak basit bir el yazısı analizi, bu belgenin gerçek olup olmadığını rahatlıkla ortaya çıkaracaktır.

Belge ve kayıtların gerçekliği üzerinde daha fazla tartışma yürütmenin gereksiz olduğunu düşünüyoruz.

 

Öldükleri ile kalmadılar

Öldükleri ile kalmadılar” sözü, Paris'te katledilen üç devrimci kadına çok yakışıyor. Evet, onlar ölümleri ile bile halklarına büyük bir hizmette bulundular. Onları katleden cellatlar, yüz yılların kinini ve vahşetini kusmuşlardı. Fakat daha önceki katliamlarda, her defasında bu cellatların yüzü bir yalan ve karartma perdesi ile örtülmüştü. Belki de ilk kez, bu katiller adeta suç üstünde; belge ve kayıtları ile yakalandılar. Kamuoyu belki de ilk kez, bu cellatların kimliğini ve merkezlerini bu kadar net bir şekilde gördü.

Bu belge ve ses kayıdının ortaya çıkması ve bunlarla birlikte Paris Katliamı'nın tam olarak aydınlanmasının çok önmeli siyasi etki ve sonuçları olmuştur. Bu etki ve sonuçları şöyle sıralayabiliriz:

1- 1980 öncesinde, NATO destekli Kontrgerilla güçlerinin yönetim odaklarından biri olan; Taksim 1 Mayıs ve Maraş katliamları gibi pek çok katliamın ve siyasal cinayetin sorumlusu olan MİT'in bu faaliyetleri; ilk kez, belgeleleri ile somut bir biçimde teşhir edilmiştir. Bu belgeler aynı zamanda, AKP iktidarının iki yüzlü ve riyakar karekterini açık olarak ortaya çıkartmıştır.

2- Paris Katliamı'nın “çözüm sürecini baltalamaya dönük bir provakasyon” olmadığı, aksine, bu sürecin bir ayağı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu konuda Öcalan'ın dile getirdiği tez tümden çökmüştür. Barışı baltalayan güç, bizatihi AKP iktidarının kendisidir. Ses kayıtlarından da anlaşılıyor ki, iktidarın esas amacı, Kürt Halkı'nı ve ulusal hareketi şiddetle sindirmek ve eski statükonun çizdiği düzeye yakın bir statüye razı etmektir.

3- Paris Katliamı'nın MİT tarafindan organize edildiğinin anlaşılmasıyla birlikte, halen süren iktidar savaşı sürecinde; PKK'nin aktif olarak AKP'nin yanında yer alması ve böylece egemenler arasında süren kirli iktidar savaşına bulaşması olasılığı daha da zayıflamıştır. Özellikle, Öcalan'ın durumdan vazife çıkarak bu kirli iktidar savaşında taraf olma eğliminin önünün kesilmesi, her açıdan ulusal hareketin lehinedir. Bu süreçte AKP'nin atabileceği belki de tek olumlu adım, cezaevindeki bazı KCK'lı tutsakların serbest bırakılmasıdır. Bunun için AKP'yi desteklemeye gerek yoktur. Kirli iktidar savaşında, tarflardan birisi ile ittifak yapmadan, halk ve demokrasi cephesinde kalınarak da, bu kazanım elde edilebilir.

Her halükarda, AKP ile ittifak, belki taktik anlamda bazi kazanımlar sağlar, ancak stratejik açıdan kaybettirir.

4- KCK yekililerin hangi bulgu ve kaynaklara dayanarak, kesin bir dille bu katliamın sorumlusu olarak “Fethullah Gülen ve parelel devlet”i gösterdiklerini bilmiyoruz. Ortada en azından yanlış bir bilgilendirme olduğu açıktır.

Biz, Paris Katliamı'nın Türk-İslam Devleti'nin politikaları ve kurumlarından bağımsız gerçekleştirilemeceğini vurgulaya geldik. Ancak, pratik organizasyon anlamında, geçmişteki söylem ve uygulamalarına ve AKP ile girdikleri iktidar koalisyonuna bakarak, bir olasılık olarak, ABD desteği ile Gülen Cemaati'nin güvenlik birimleri içindeki uzantıları tafrafından gerçekleştirilmiş olabileceğini belirtik. Ortaya çıkan belgelerden sonra bu görüşün bir geçerliliği kalmamıştır. Elbette, ABD ve Gülen Cemaati'nin, bu katliam için uygun atmosferin oluşturulmasında önemli bir siyasal sorumluluğu vardır. Hatta, şiddete teşfik ve yol-yöntem gösterme noktasında bir suç ortaklığından da bahsedebiliriz. Ancak, şiddet kullanımını benimsemek ve önermekle, bilfiil şiddet uygulamak farklı farklı kategorilerdir. ABD, diğer Batılı devletler ve Gülen Cemaati'nin bu katliamda direk ve pratik bir rol üstlendiklerine dair somut bir bulgu şu ana kadar ortaya çıkmamıştır. Bu anlamda, Paris Katliamı'nın sorumlusu AKP iktidarı ve MİT'tir. Üstelik ortaya çıkan bulgular, bu operasyonun hiç bir dış gücün yardımı olmadan sadece MİT tarfindan gerçekleştirilmiş olabileceğini gösteriyor.

5- “Parelel devlet” kavramı, maalesef giderek Türk-İslam Devleti'nin aklanması ve suçlarının örtülmesi yönünde bir manüpülasyon söylemine dönüştürülmüştür. Sanki, devlet içinde, 'asıl' devletten bağımsız olarak var olan ve bütün kötülükleri işleyen bir başka devlet varmış gibi, tüm kötülükler bu devlete yükleniyor. Bu kötü devletin karşısında duran “asıl ve iyi devlet” ise, masumlaştırılıp, ittifak yapılacak niteliğe büründürülüyor.

Paris Katliamı tartışmalarında bu saptırmayı daha net olarak görüyoruz. BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ortaya çıkan belge ve kayıda rağmen, bu katliamın sorumlularını telafuz etmekten utanç verici bir biçimde kaçınıyor. O diyor ki, “...mümkündür ki MİT içindeki bir kanatla da bağlantılı olabilir... Ancak mevcut Müsteşarın (Hakan Fidan) bilgisi dahilinde mi yapıldı, onayıyla mı yapıldı; bu konuda biz emin değiliz, bilmiyoruz.”Anlaşılan Öcalan'dan sonra Hakan Fidan'ı kurtarma sırası Demirtaş'da.

Madem bu olay „MİT içindeki bir kanatın, yani „parelel devlet“in işi olabilir deniyor, bu yapıyı bitirmek isteyen AKP iktidarının eline bundan daha büyük bir fırsat geçemez. Bu olay bir terör suçudur. Belgesi ve zanlıları da ortadadır. Hemen bir terör örgütü davası açılıp sorumluları yakalanabilir. „Parelel devlet“ gerekçesi ile „Yetkim olsa HSYK'yi yargılarım“ diyen Başbakan Erdoğan, kendi tasarrufunda olan MİT görevlilerinin yargılanması izinini derhal verebilir. Erdoğan, bunu şu ana kadar yapmamışsa bilin ki, O baştan beri bu olayın arka planını biliyordu ve hatta bizatihi bu katliam onun onayı ile yapıldı.

Demirtaş, MİT'in yaptığı açıklamayı doğru okusaydı, hiçte böylesine sisli hava oluşturmaya gerek olmadığını anlardı. O açıklamada, katliam talimatı içeren belgenin altında imzası olan ekibin „süreçte görev alan“ ekip olduğu belirtiliyor. Süreci kim yürütüyor? Hakan Fidan ve ekibi, yani AKP iktidarının ekibi.

Çok istisnayi durumlar dışında tüm iktidarlar, farklı sınıf ve grupların ittifakına ve güç paylaşımına dayanır. İktidarı paylaşan güçler arasında da bir hegomonyal ilşiki olsa da, siyasal düzen, bu farklı odak ve kliklerin güçlerinin bir birleşimidir. Türkiye'de de geçerli olan da bu işleyiştir. AKP iktidarı çeşitli sermaye güçlerini arkalayan siyasal islamcı kesimlerin ABD ile işbirliği içinde oluşturdukları bir koalisyondu. İktidar mevzileri ve ekonomik rant alanları bu koalisyon güçleri arasında paylaşıldı. Başbakan Erdoğan bu gerçegi bizatihi kendisi itiraf etti. O, Gülen Cemaati'ne hitaben “Yargıda ve Poliste ne istediniz de vermedik” demişti. Demek ki, bu düzen; büyük ölçüde AKP'nin, devleti dini referanslar temelinde reorganize etme anlayışının ve politikalarının bir eseridir. Üstelik, devlet ve ekonomide bu şekilde mevzilenen tek dini grup Gülen Cemaati değildir. Onlarca grup var. Şimdi hangisi gerçek devlet, hangisi parelel? Yoksa aslında bu devlet, yan yana yürüyen bu siyasal islamcı güçlerin bir koalisyonu mudur?

Sonuç olarak: Paris Katliamı'ndan bahsederken spesifik ve partik bir durumdan bahsediyoruz. Dolayısı ile bu olayın ideolojik, politik ve tarihsel arka planından öte, bu katliamın emrini veren ve partik olarak görev alanların ortaya çıkartılması büyük bir önem taşıyor. En azından adaletin yerini bulması açısından bu gereklidir. Bu durumda katliamın sorumluluğunu genele ve zaman yayarak belirsiz bir durum oluşturmak yanlıştır. 

Paris Katliamı'nın faili Türk-İslam Develeti ve onun kirli savaş örgütü MİT'tir. Bu katliamın sorumluları mutlaka hukuk ve halk karşısında hesap vermelidir. Bu yönde çalışmak ve katillerin yakasına yapışmak insani bir görevdir. Roboski ve Hrant Dink davaları gibi bu dava, bölgemizde gerçekleştirilecek katliam ve faiili meçhullerin önlenmesi mücadelesinde çok önemli bir köşe taşı olacaktır.

 

25. 01. 2014

 

Dersimzaza.com