Perşembe, Kasım 21, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Okuyun 16 yaşında katledilen Hüseyin'in hikayesini, anlayın Kürdistan'daki isyanı!

 

Okuyun 16 yaşında katledilen Hüseyin'in hikayesini, anlayın Kürdistan'daki isyanı!

 

'Hüseyinimi çöp toplayarak babasız büyüttüm. Zalimler Hasan ile Hüseyin'i nasıl ki Kerbela'da katlettilerse Cizre'de de benim Hüseyinimi katlettiler.' diyor Anne. Abla ise, 'En son ceviz istedi çıktı evden. Hüseyin benim gözlerimin önünde büyüdü ama yine gözlerimizin önünde onu aldılar.' derken, Abi katledilişini anlatıyor: 'Eve gel saldırılar var dedim, sonra telefondan 'Hüseyin vuruldu' dediler. Hastaneye götürdüğümde Türk polisi, kiralık katiller kardeşimin karnına kalem batırıyorlardı, yalan mı söylüyor, doğru mu diye... Göz göre göre katlettiler.'

 

ÖZGÜR GÜNDEM / HABER MERKEZİ / 22 Şubat 2016- Dicle Haber Ajansı, 28 Aralık'ta Cizîr'de katledilen Hüseyin'in ailesiyle konuştu. 71 gündür devlet güçlerinin vahşice ve canice saldırılarının sürdüğü Cizîr'de katledilen yüzlerce kişiden biri olan Hüseyin Ertene henüz 16 yaşındaydı, ama hikayesi, dört kuşak yüzyıllık devlet yalanının özeti. Devletin her fırsatta sığındığı 'birlikte savaştık' dediği Çanakkale Savaşı'nda Hüseyin'in büyük dedesi Haciyê Ali ve büyük dedesinin kuzeni Abdullah yaşamını yitirdi. Babası Kıbrıs işgalinde savaşa gönderildi. Amcası-adaşı Hüseyin Ertene ise 1992'de Cizîr Newroz Serhildanı'nda katledildi. Cenazesi askeri aracın arkasında sürüklendi. 16 yaşındaki Hüseyin'in ailesinin hikayesi dört kuşak, yüz yıllık devlet yalanının özetini anlatıyor.

Anne dayanamadı kalp krizi geçirdi

Cizre'nin Yafes Mahallesi'nde oturan ve evleri yıkıldığı için kentten çıkmak zorunda kalan Hüseyin'in ailesi ile görüşmek için Güçlükonak'a (Basa) gittiğimizde annesi Taybet Ertene'nin Cizre'nin ve oğlunun acısına dayanamayarak kalp krizi geçirdiğini öğreniyoruz. Onunla görüşmeden önce Hüseyin'in ablası Kerima anlatıyor ailenin yüz yıllık hikayesini.

Biz bu zalimleri tanıyoruz

"Bizim dedemizin babası Abdullah ile kuzeni Haciyê Elî, Çanakkale'de şehit düşmüş. Dedem bunu bize anlatırdı. Dedemin adı da Hüseyin'di. Onun babası ile amcası Çanakkale'de yaşamlarını yitiriyorlar" diye söze başlayan Kerima Ertene, "1992 yılında da Cizre Newrozu'nda babamın kuzeni Hüseyin Ertene katledildi. Panzerin arkasından sürüklendi. Çanakkale'de yaşamını yitiren Heciyê Elî onun dedesiydi" diye devam ediyor.

Son konuşmamız ceviz istemesi oldu

"Biz bu zalimleri tanıyorduk" diye sözlerine devam eden Kerima Ertene, dudaklarından dökülen beddualarla şunları söylüyor: "Burası bizim toprağımız, üzerinde yaşamaya hakkımız var. Ama buna izin vermiyorlar. 16 yaşındaki kardeşimi katlettiler. Aslında bizler 90'ları da görmüştük. Türk devletinin ne kadar zalim olduğunu biliyorduk. O yüzden de kardeşimi uyarıyorduk. Ama yaptığı bir şey yoktu. Katlettiler işte. Allah hakkını yerde bırakmasın. Hüseyin banyo yaptıktan sonra gelip annemden birkaç ceviz istedi. Cevizleri alıp evden çıktı onu son görmemiz oldu. Hüseyin benim gözlerimin önünde büyüdü ama yine gözlerimizin önünde onu aldılar bizden..."

Yetim büyüdü çöp toplayarak geçindik

Kızının ardından kalbine pil takılan Taybet anne söze giriyor ve yüzündeki hüzün ve öfke ile anlatıyor Hüseyin'ini. Sözlerinde çocuğunu kaybetmenin acısının yanında inadın ve direncin cümleleri dökülüyor. Eşinin çocukları daha küçükken yaşamını yitirdiğini ve onları yoksullukla büyüttüğünü anlatan Taybet Ertene, "Yetim büyüdü, çöp toplayarak çocuklarımı büyüttüm bundan hiçbir zaman gocunmadım ama onların boğazından haram lokma geçirmedim" diye anlatıyor.

Devlet oğlumu kalleşçe katletti

Hüseyin'in de destek olmak için küçük yaştan itibaren çalıştığını ve emeğin değerini bilen bir çocuk olarak büyüdüğünü anlatan Taybet Ana, "Hüseyin'i Allah bana verdi, şimdi de şehit annesi oldum. Oğlum kimsenin evini barkını soymaya giderken vurulmadı. Oğlum kimseye kalleşlik yapmadı. Oğlum sadece arkadaşlarıyla birlikteydi. Ha oğlum ha arkadaşları... Hiç fark etmiyor. Ama Türk devleti kalleşçe oğlumu katletti. Bu dünyadaki mahkeme yalandır ama diğer dünyadaki mahkemede Türk devletinden davacıyım. Asla ve asla davamızdan vazgeçmeyeceğiz. Hüseyin'in annesi yaşadığı sürece bu davayı sürdürecek" diyor ve ekliyor: "Yaşasın Kürdistan."

Cizîr Kerbela oldu

Hüseyin'in Kur'an okuyan, namaz kılan ve oruç tutan bir çocuk olduğunu belirten Taybet Ana, Hüseyin'e neden bu adı verdiğini de hatırlıyor ve Kerbela'nın bu günlerce Cizre'de nasıl tekrarlandığını şu sözlerle dile getiriyor: "Hüseyin doğmadan önce onun adını Hüseyin koyacağım diyordum. Büyük oğlumun adı Hasan'dı. Onun isminin de Hüseyin olmasını istedim. Çünkü ben Kerbela şehitleri Hasan ile Hüseyin'i çok seviyordum. 9 oğlum öldükten sonra Hüseyin dünyaya geldi ve yaşadı. Ama zalimler Hz. Ali'nin çocukları, Hz. Muhammed'in torunları Hasan ile Hüseyin'i nasıl ki Kerbela'da katlettilerse Cizre'de de benim Hüseyin'imi katlettiler. Cizre'yi de Kerbela'ya çevirdiler. Ama ben o güne kadar bir Hüseyin'in annesi isem şimdi binlerce Hasan Hüseyin'in annesi oldum. Yaktılar Hasan ile Hüseyinlerimi. Ama mazlumların ahı yerde kalmaz kalmayacak."

Barış güvercinleri besliyordu

Taybet Ana son olarak "İnsan dayanıklıdır, yoksa bu kadar acıya nasıl dayanıyoruz" ve Hüseyin'i karşısındaymış gibi anlatıyor: "Güvercinleri çok seviyordu. Onun güvercinleri hala damda. Öldüler mi kaldılar mı bilmiyorum. Ben bunları niçin besliyorsun diye sorduğumda 'barış günü için besliyorum' diyordu."

Bir de işkence ettiler kiralık katiller

Hüseyin'in devlet güçleri tarafından vurulduğunda hastaneye kaldıran ve son anlarına tanıklık eden ağabeyi Hasan Ertene de o anları dile getirdi: "Arkadaşları ile birlikte çıkmıştı, Eve gel saldırılar var dedim, dakika sonra arayıp 'Hüseyin vuruldu' dediler. Oraya gittiğimde sedyenin üzerindeydi. Cizre Devlet Hastanesi'ne götürdüğümde Türk polisi, kiralık katiller kardeşimin karnına kalem batırıyorlardı, yalan mı söylüyor, doğru mu diye... Kardeşime herhangi bir tıbbi müdahale etmiyorlardı. GBT kontrolü yapıyorlardı. Ambulansa taşıyıncaya kadar da yaşıyordu. Herhangi bir müdahale etmediler. Göz göre göre katlettiler. Tıpkı Cizre'de katledilen yüzlerce insan gibi..."