Gözün arkada kalmasın mutlaka kazanacağız
Cizre direnişinin öncülerinden Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç ile kardeşi Orhan Tunç’un cenazeleri teşhis edildi. Tunç kardeşler bugün Şırnak’ta toprağa verilecek.
Özgür Politika /Şırnak / 01 Mart 2016
Cizre’de vahşet bodrumlarında katledilen Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç ile kardeşi Orhan Tunç’un cenazeleri, yapılan DNA eşleştirmesi sonucu tespit edildi. Tunç kardeşlerin, bugün Şırnak’ta yapılacak törenin ardından defnedilmeleri bekleniyor.
Mehmet Tunç’un Urfa’daki cenazesi, dün alındı. Orhan Tunç’un Silopi’deki ATK’de bekletilen cenazesinin ise bu sabah alınması bekleniyor. Tunç kardeşlerin cenazeleri, bugün Şırnak’ta yapılacak törenin ardından Kürt kadın siyasetçiler Pakize Nayır, Sêvê Demir ve Fatma Uyar ile Cizre’de katledilen 27 kişinin toprağa verildiği Bahçelievler Nalaru Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
Cizre Halk Meclisi Eş Başkanı Mehmet Tunç, Cudi Mahallesi’nde mahsur kalan yaralıların durumunu kamuoyuyla paylaştığı konuşmalarıyla hafızalara kazınmıştı. Şırnak’ın Cifanê köyünde 1977 yılında dünyaya gelan Mehmet Tunç, devlet baskıları ve koruculuk dayatmaları nedeniyle 90’lı yıllarda ailesiyle birlikte Cizre’ye göç eder. Kürdistan’da imha ve inkar savaşının yoğun sürdüğü bir ortamda büyüyen Tunç, küçük yaşlarda Kürt Özgürlük Hareketi ile tanıştı. Gençlik yıllarından itibaren mücadelenin içinde yer alan Tunç, gerilla saflarına katılmak için arayış içine girdiği sırada yaşadığı sağlık sorunu nedeniyle bu isteğine kavuşmazken, ailesinin ısrarı ile genç yaşta evlenir.
Hiç pes etmedi
Bu isteği içinde sürekli bir ukde olarak kalan Tunç, siyasala mücadele içinde daha fazla çalışmayı seçer. Faili meçhul infazlar, tutuklama ve baskılar arttıkça mücadeleye sarılan Tunç, çevresine moral veren bir güven kaynağı olur. Defalarca gözaltına alınan, tehdit ve baskılara maruz kalan Tunç, her seferinde azmi bilenerek yoluna devam eder. İdeallerinden vazgeçmeyen ve mücadelenin zaferine olan sarsılmaz inancıyla tanınan Tunç, çevresinde, “Zor şartlarda en büyük yükü omuzlayan heval” olarak tarif edilir.
Cizre’nin gür sesli ‘feqî’si
Tunç, 2000’lı yıllardan sonra mücadelesine Kürt siyasi partilerinde sürdürür. Demokratik Toplum Hareketi’nin (DTH) çalışmalarına katılan Tunç, bir dönem Demokratik Toplum Partisi (DTP) Cizre İlçe Başkanlığı’nı yapar. 2009 yılında yapılan yerel seçimlerinde Şırnak İl Genel Meclisi Üyesi seçilen Tunç, 2011 yılının Eylül ayında başlatılan siyasi soykırım operasyonlarında tutuklanır. Tunç, yaklaşık 5 yıl boyunca cezaevinde kalır. Aynı dosyada tutuklu yargılanan tüm sanıklar tahliye edilirken, uzun tutukluluk süresi nedeniyle ancak geçtiğimiz yıl özgürlüğüne kavuşabilen Tunç, tutuklu yargılandığı ilk günden tahliye olduğu güne kadar Türkçe ifade vermeyi reddederek Cizre “KCK dosyası”nın sembol isimlerinden biri oldu. Bir süre medrese eğitimi de alan, belagati ve gür sesiyle hafızalara kazınan Tunç, yargılandığı mahkemelerde inandığı değerleri sonuna kadar savunur.
Tam bir halk öncüsüydü
Tunç, cezaevinde bulunduğu sırada Öcalan’a uygulanan tecridi protesto etmek amacıyla uzun süre açlık grevinde kalan tutsaklardan biriydi. Cezaevindeyken tüm zamanını öz yönetim inşası üzerine yoğunlaşmakla geçiren Tunç, çıkar çıkmak pratik çalışmalarda yer aldı. Birikimve deneyimlerini pratik çalışmalar içinde gençlere aktaran Tunç, geceli gündüzlü çalışmasıyla Cizre’de 7’diden 70’e herkesin sevgisini kazandı. Tunç, öz yönetim ilanıyla birlikte Ağustos ayında Halk Meclisi Eşbaşkanlığına seçildi. Kararlı duruşu ve mücadeleci kişiliğiyle dikkat çeken Tunç, tekrar devlet güçlerinin hedefi olmaya başlamıştı.
Farkındaydı, geri adım atmadı
15 Ağustos 2015 günü Cizre’nin Nur Mahallesi’nde bulunan Garnizon Komutanlığı’nın yanındaki evine giden Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç’un seyir halindeki arabası ve evi tarandı. Garnizon Komutanlığından yapılan saldırıda yara almayan Tunç, hedef seçildiğinin farkındaydı ancak bu saldırıdan sonra geri adım atmak yerine çalışmalara daha sıkı sarılmaya başladı. Kentte gelerek, incelemelerde bulunan gazetecilere konuşan Tunç, kendisiyle yapılan bir röportajda “Her şeyini Kürt’ü imha etmek üzerine inşa eden bu sistemle yaşama koşulları kalmadı. Dolayısıyla onurlu Kürt’e direnmekten başka yol kalmamıştır” demişti.
‘Kazanacağız, mutlaka kazanacağız’
Eylül ayında ilan edilen ve 9 gün süren sokağa çıkma yasağı sırasında heybetli duruşu ve gür sesiyle halk direnişine öncülük eden Tunç, ağır saldırılara rağmen direnişçilerle omuz omuza durdu ve halka moral kaynağı oldu. Her saldırıda olduğu gibi sokaklarda kadınların zılgıtları, Mehmet Tunç’un sessi yankılanırdı. Bir yandan olan biteni basın aracılığı ile dünyaya duyurmaya çalışan Tunç’un o kendinden emin sessine kentin tüm barikatları şahit olmuştur. Saldırıların en çok yoğunlaştığı anda bile kurşun sesleri arasında hep tekrar ettiği, “İradesiz ve köle gibi yaşamaktansa barikatlar arkasında ölmek daha iyidir. Kazanacağız, mutlaka kazanacağız” cümlesi hafızalara işlendi. 9 günlük sıkıyönetim günlerinde gençlere yaptığı bir konuşma da ilk kez bu cümleyi bağırarak söyledikten sonra Nur Mahallesi’nin içlerine giren devlet güçleri geri püskürtülmüştü.
Cizîra Botan gibiydi
Eylül ayındaki yoğun saldırlar sırasında devlet güçlerince çembere alınan Nur Mahallesi sakinlerine yönelik yapılan ‘Teslim olun’ çağrılarına “Bu bir mücadele ve ölüm gelecekse doğru yer, doğru tarih tam da bulunduğumuz yer ve andadır” şeklinde verdiği yanıt Cizre’deki barikatlarda kulaktan kulağa dolaştı ve abluka direnişle boşa çıkarıldı. Tunç, Halk Meclisi Eşbaşkanlığı’na seçildiği günden sonra kente kurulan yüzlerce sokak komününde büyük emek sarf etti ve fedakarlığı ile kente yaşayan herkesin gönlünde taht kurdu. Tüm Cizre halkına güven veren Tunç, neredeyse yaptığı tüm konuşmalara “Cizîra Botan warê qehreman û egîdan” diye başlar ve Cizre halkının direnişçiliğine vurgu yapardı.
‘En önde olacağım’
Neredeyse tüm hayatı boyunca teslimiyet politikalarına karşı direnmeyi esas alan Tunç, “Bu direnişin en önünde olacağım” dedi ve dediğini de yaptı.
Beyaz bayrakla çıkmayacağız
Son olarak Cudi’de çok sayıda yaralıyla mahsur kaldığı vahşet bodrumunda MedNuçe’ye konuşan Tunç, şunları ifade etmişti: “Teslim olmayacağız. Bundan herkesin haberi olsun. Beyaz bayraklarla dışarı çıkmayacağız. Şu an ölümü bekliyoruz. Kürt halkına sesleniyorum. Bu bir mücadeledir. Uzun soluklu bir yürüyüştür. 100 kişinin katledilmesiyle bu hareketin bitmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Herkesin moralini iyi tutması lazım. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, mücadeleye devam eden arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Cizre halkı 60 gündür soğuğa rağmen, açlığa rağmen, susuzluğa rağmen diz çökmedi. Onun için kalan insanların bizimle gurur duyması lazım. Biz diz çökmeyeceğiz. Nasıl ki ilk günkü gibi Hayrilere, Kemallere ve Mazlumlara söz vermişsek, onlar nasıl ki Esad Oktay gibi kişiliklere diz çökmemişse biz de AKP faşizmine Cizre halkı olarak diz çökmeyeceğiz.”
Serxwebûn’un anlatımı
Cizre direnişinin tanıklarından Serxwebûn, PolitikArt’ın “Mehmet Tunç, direnişin öncü ismi. Sembollerinden de biri oldu. Sen tanıyordun onu. Nasıl biriydi? Nasıl öncüleşti?” sorusuna şöyle yanıt vermişti: “Mehmet Tunç’u çocukluğumdan beri tanıyordum. Sürekli mücadelede yer alan bir insandı. Ben cezaevinden çıktıktan sonra gazeteciliğe başladım, bu sırada yine görüşüyorduk.
Bu kentte yaşayan kime ‘Mehmet Tunç’u anlat’ desen, aynı şeyi söyler: Çok cesaretli, asla taviz vermeyen, insanları harekete geçirebilen, öncü bir insandı. Sadece bu dönemde değil, 2008’de, 2009’da... En zor dönemlerde bile Mehmet Tunç, dışarıdaysa eğer, ev ev dolaşıp kitleleri direnişe geçiren bir insandı.
Bunu daha önce de defalarca yapmıştı. 9 günlük yasak zamanında da... Nur Mahallesi’nin düşmesine ramak kalmıştı. Mehmet Tunç televizyona bağlanmıştı, ‘Çember daraldı’ dediği duygusal bir konuşma yapmıştı. Duygusal konuşmasındaki sebep, orada bulunan bazı siyasetçilerin gençleri yalnız bırakması durumuydu. Çünkü orada bulunan siyasetçiler, ‘Biz gençlerden ayrılmak zorundayız. Ya gençler de burayı terk edecek ya da biz terk edeceğiz’ diyordu. Ama orada Mehmet Tunç bir konuşma yapıyor ve o gençlerle birlikte hareket edeceğini söylüyor, siyasetçilerin bulunduğu evi terk ediyor. Sonra gençlere öyle bir konuşma yapıp güç veriyor ki, o günkü ablukayı kırıyorlar. Siyasetçileri o gün kurtaran da yine o gençler oluyor. Çünkü devlet, o 9 günlük süreçte en az 3-4 HDP’li vekili öldürecekti. Top atışlarının hepsi, o vekillerin bulunduğu evlere doğru yapılıyordu. O evi ele geçirmeye çalışıyorlardı. Gençlerin direnişi sayesinde HDP’li vekiller, o evden çıkabildi. O gençleri harekete geçiren de Mehmet Tunç’un umut veren konuşması oldu.
Anladım ki; o an, bu andır
Aklıma gelen başka bir hatıramı anlatayım. Mehmet Tunç, biz konuşurken anlatmıştı bana: Küçükken, 15 yaşındayken, gerillalar geliyor köye. Gençler toplanıyor, ‘Biz de katılım yapacağız’ diyorlar. Hepsini alıyorlar, Mehmet Tunç’u bırakıyorlar. Diyor, ‘Niye bütün arkadaşlarımı aldınız, beni almıyorsunuz? Ben de gelip katılacağım.’ Gerilla komutanı, ‘Gelme, sen zaten bizimsin, bize burada lazımsın. Tarih senin önüne çok büyük bir fırsat çıkaracak, büyük işler yapacaksın’ diyor.
Aile bu olaydan hemen sonra zaten evlendiriyor onu. En son görüştüğümüzde bunu anlattı, sonra dedi ki; ‘Yıllarca hep bekledim, dedim, o komutanın anlattığı an ne zaman gelecek? Bu direniş sırasında anladım ki, o an bu andır.’
İşte Mehmet Tunç, gür sesiyle her an bir damda, bir salonda, sokakta belirip moral verici konuşma yapan bir insandı. Sadece konuşmuyordu da, emekçiydi. Barikatlara kum taşıyan, yemek yapan, yaralı gencin yarasını tedavi etmeye çalışan bir insandı Mehmet Tunç.”
ŞIRNAK