Aydın Dere’nin son yazdıkları ile ilgili kısa notlar
Ahmet Aydın
09. 04. 2016
Aslında uzun bir zamandır, bu şahsın ilişkili olduğu ve yazı yazdığı ‘rojevakurdistan.org’ adlı sitede, gölge oyunu tarzında, her yöne çekilebilecek türden ancak içindeki karmaşıklığa rağmen, belli bir kesimi ve kişileri hedeflediği belli olan karalama yazıları yayınlanmaktadır. Bu yazılara eleştiri değil ancak karalama ve dedikodu yazıları denilebilir. Çünkü eleştiri yazıları yanlış ya da eksik görülen bir fikrin veya pratiğin ortaya konulması ve gerekliyse düzeltilmesi için yapılır. Ancak yukarıda bahsettiğimiz yazılarda bu çaba yok. Çünkü yazılar somut hedeflere, referanslara ve gerekçelere sahip değildirler. Bu tarz bir eleştiri tarzı olamaz. Bu tarz bugün Türkiye’de özellikle iktidar basınında gördüğümüz tipik burjuva basın tarzıdır. Aydın Dere’nin ‘Sahi Dost ve Düşman Kimdir?’[1] başlıklı son yazısı, bahsettiğimiz bu tarzın son bir örneğidir.
İşin gerçeği yazılanların benim için pratik bir değeri yok. Bu nedenle şimdiye kadar bu yazılıları ciddiye alarak bir cevap verme gereği duymadım. Ancak kullanılan bu tarz kirli bir tarzdır ve şeffaf çalışan, doğrulara sadık kalan, bağımsız, objektif duruş gösteren basının tarzı değildir. Ve yine sesiz kalındıkça bu kişilerin, yanlışlarını büyüterek sürdürdüğünü görüyoruz. Bu açıklamayı zorunlu kılan da söz konusu bu etik dışı tarzı terk etmeleri yönünde bu şahıs ve çevresindeki kişilere bir hatırlatma yapmaktır. Bir şey daha hatırlatalım, biz bu tarzı çok iyi tanıyoruz.
Bir halkın ya da bir toplumsal grubun tek seçeneğe mahkum edilmesi ya da alternatifsiz bırakılmasını sadece yanlış değil, halkların ve sosyal grupların geleceği için tehlikeli buluyorum. Bu nedenle burjuva milliyetçi bir çizgide bile olsalar, bölgemizde farklı siyasal örgütlenmelerin ortaya çıkmasını olumlu karşıladım ve bu kesimlerin örgütlenme hakkını savundum. Toplumsal yapı çoğulcu bir yapıya sahiptir, bu doğal yapıya uygun olan, ırkçı-faşist ve IŞİD benzeri gerici hareketler dışında tüm hareketlerin ve akımların özgürce örgütlenmesi ve faaliyet yürütmesidir. Fakat burjuva milliyetçi kesimlerin, bütün liberal söylemlerine rağmen, kendileri dışındaki gruplara ve onların düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne hiç değer vermediklerini pratik örnekleriyle biliyorum. Bu çevreler bir dönem neredeyse ‘emperyalizm’ kavramının kullanımını yasaklayacaklardı. Bu kavramı kullanan sosyalistlere adeta saldırıyorlardı. Doğru, Türk şovenistleri bu kavramı kendi sömürgeci politikalarını perdelemek, bölgesel sorunları ‘dış güçlerim kışkırtması ve müdahalesi’ söylemiyle gizlemek istiyorlar. Ancak bu manipülasyon çabası dünyadaki emperyalizm gerçekliğini ortadan kaldırır mı? Ya da bizim bu gerçekliği yadsımamız sonucunu doğurur mu? Bizim çıtamız karşıtımızın düzeyi midir yoksa evrensel gerçeklik midir?
Bu konuyu fazla uzatmaya gerek yok. Kürtler gerçekten sömürgecilik ve emperyalizmin ne demek olduğunu anlamak istiyorlarsa, çağırsınlar PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’ü, eminiz ki Müslim, Cenevre-Cerablus ve Rakka üçgeninde dönen pazarlıklar üzerinden onlara bu konuyu bütün gerçekliğiyle anlatacaktır.
Ayrıca, kimse IŞİD’e karşı gelişen koalisyon gerçekliğini inkar etmiyor. Ancak bu ittifakın oturduğu dönemsel ve özel şartları gözden kaçırmak, ciddi kayıplara yol açabilir.
Kimdir Kürtlerin gerçek dostları?
Rojava’da Şengal’de Kürt devrimcileriyle birlikte IŞİD’e karşı savaşıp canını veren devrimciler, sosyalistler midir Kürtlerin gerçek dostları, yoksa IŞİD’i besleyen büyüten ve politikalarıyla onun yeşereceği zemini hazırlayan emperyalistler mi?
Kimdir Kürtlerin gerçek dostları?
Suruç ve Ankara katliamlarında bedenleri paramparça edilen barışseverler, demokratlar, devrimciler midir?
Yoksa hala Türkiye’ye akıllı bombalar satan, borsasından para kazanan ve mültecilerin canı üzerinden Türk devletiyle ‘kayseri pazarlığı’ yapan, bu devlete para aktaran ve sırf bu pazarlık bozulmasın diye Kürt soykırımına sesini çıkarmayan ikiyüzlü emperyalist-kapitalist devletler mi?
Bu sorulara Aydın Dere ve dostlarından çok farklı cevaplar verdiğimiz açık.
Aydın Dere’nin söz konusu yazısına dönersek:
Yazıda yer alan "bölge emperyalistleri" ifadesinden anlıyoruz ki, yazar emperyalizm kavramının içeriğini bilmiyor. Ortadoğu bölgesinde sömürgeci devletler var, ancak henüz emperyalistleşen bölge devleti yok. Yazar kendi diliyle ve mantığıyla Kürtler için "bölge emperyalistleri kötü dünya emperyalistleri iyi" demek istiyor. Bunu da Kürt halkının çıkarları için yaptığını söylüyor.
Yazar, Kürtlerin öncelikli ve pratik hedefinin bölgedeki sömürgeci devletler olduğunu söylese, bu anlaşılır bir tespit olur. Ancak, ezilen halklar için, emperyalizme ve genel olarak sömürgeciliğe karşı çıkmak, ilkesel ve ilkesel olduğu kadar yaşamsal bir tavırdır. ‘Benim ülkemi işgal etmeyin, sömürgeleştirmeyin diğer ülkeleri ne yaparsanız yapın’ demek ne ahlaken ne de siyaseten doğrudur. Ayrıca, sömürgeci düzen uluslararası bir düzendir ve politik, ekonomik ve askeri bağlarla birbirine bağlanmıştır. Kim ki, Kürtlere sömürgeci düzenin bu uluslararası niteliğini görmeyin, bu gerçekliği dikkate almadan mücadele edin diyorsa, bilin ki o Kürtlerin özgürleşmesini en azından zorlaştırmaya çalışıyor. Bu tespitten Kürtlerin gidip direk olarak emperyalistlerle savaşması anlamı çıkartılmaz. Kaldı ki, özellikle son 50 yılda, PKK dahil hiç bir Kürt ulusal hareketi emperyalistlerle çatışmaya girmemiş ve onlara saldırmamıştır. Buna rağmen, emperyalistler sürekli Kürtleri egemenlikleri altında tutan sömürgeci ülkeleri desteklemişlerdir. En somut örnek, A. Öcalan ABD ve İsrail tarafından yakalanarak Türkiye'ye teslim edilmesidir. Bu konuda sayısız örnek verilebilir. Bu durumda, Kürtler mi emperyalistlere haksızlık yapmış yoksa emperyalistler mi Kürtlere? Yazar "gerçeklerin sözcüsü" iddiasıyla ortaya çıkmış, ancak gerçekleri tam tersyüz etmiş. Kürt halkına böylemi hizmet edilir? Bu yapılan çarpıtmalar Kürt halkının yararına mıdır yoksa emperyalistlerin mi?
Yazar, geçen yüz yılda Ortadoğu’da yaşanan paylaşım savaşının ve Kürdistan'ın bölünmesi sürecinin tarihini ya bilmiyor ya da bilerek çarpıtıyor. O, emperyalistlerin bu noktadaki rollerini gizliyor. Mesela 1919 yılında Güney Kürdistan'da Şeyh Mehmud Berzenci'nin İngilizlere karşı ayaklandığını bilmiyor ya da bilmemezlikten geliyor.[2]
Yazar diyor ki, ‘‘Akdeniz'e inmek elbette Kürd halkının da hakkı. Bu proje bölge için geç kalınmış bir paylaşım, barış ve eşitlik demektir.’’ Bu ifadeler, bazı duygusal Kürtlerin egosunu okşayan ve yazara pirim yaptıran ifadeler olabilirler. Ancak ifadeler, bölgesel gerçekliğe ve Kürt halkının somut durumuna uygun olmayan, dolayısıyla aslında Kürt halkını sonu belirsiz maceralara sürükleyecek girişimlere hizmet eden hikayelerden ibarettirler. Kürtler önce kendi vatanlarını kurtarsın ‘paylaşım savaşı’ ondan sonra tartışılır. En azından Rojava Kürtlerinin varlıklarını koruma mücadelesi yürüttüğü bu koşullarda, bu konuları gündemleştirmek Rojava halkını zor durumda bırakmaktan başka bir işe yaramaz.
Son olarak: Ben yazarın suçlamalarını üzerime almıyorum ancak, ‘emperyalizm’ ve ‘sömürgecilik’ kavramlarını yazılarımda kullanıyorum ve Kürdistan’ın sömürge statüsünün dayanaklarından birisinin de, dünyadaki emperyalist-kapitalist düzen olduğunu vurguluyorum. Bu nedenle yazara cevap vermek durumunda kaldım. Ayrıca yazar ve çevresindekiler biraz medeni cesarete sahip olmalıdırlar. Yuvarlak ve herkese mal olabilecek suçlamalarda bulunmamalıdırlar. Kimi kast ediyorlarsa daha açık ve somut referanslar göstererek söyleyeceklerini söylemelidirler. Böylece de, suçlanan insanlar kendilerini savunabilirler. Hani derler ya, düşmanla savaşırken bile onun gözlerine bakacaksın.
Dipnotlar
-------------------------------------
[1] http://rojevakurdistan.org/ayd-n-dere/21358-sahi-dost-ve-dusman-kimdir
[2] Şeyh Mehmud Berzenci’nin, 23 Mayıs 1919 yılında İngilizlere karşı geliştirdiği ulusal hareket konusunda bilgi için bu linke bakınız: http://kurdisyanlari.blogspot.ch/2013/02/seyh-mahmud-berzenci-isyani.html