Perşembe, Kasım 21, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Yeniden Maraş…

 

Yeniden Maraş…

 

Ahmet Aydın

15. 04. 2016

 

Aslında AKP iktidarı -kısmen iç içe geçmiş bir yapıya sahip olmaları itibariyle, belirlenen politikalar kesin hatlarla bir birinden ayrılamasalar da- bugünde kadar Kürtlere vurduğunda Alevileri, Alevilere vurduğunda ise Kürtleri hoş tutma siyaseti izliyordu. Böylece iki grubu birden karşısına almayarak, tersinden bu grupların kendisine karşı ortak bir cephede buluşmasını önlemeye çalışıyordu. Fakat görülen o ki, AKP iktidarı ve diğer iktidar odakları; bu oyalama taktiklerini bir yana bırakarak, topyekun bir saldırıyla tüm ezilen ve muhalif gruplara birden yöneliyorlar. Bu durum, sosyal yapının giderek iki karşıt siyasal mücadele cephesi temelinde ayrıştığının göstergesidir.

Maraş Pazarcık’ta Alevi Kürt köylerinin tam ortasına, nüfusu Alevi Kürtlerin nüfusunu aşacak şekilde, Suriye’den göç eden Sünni Arapların yerleştirileceği bir kamp kuruluyor. Üstelik bu politika sistematik bir şekilde sürdürülerek, Sivas’ta da Alevilerin yaşadığı bölgelere benzer kamplar kurulmak isteniyor. Bu faaliyetin kasti ve planlı olduğu, yukarıda ifade ettiğimiz tarzda açıkça Alevilerin baskı altına alınmasını, göç ettirilmesini ve sindirilmesini hedeflediği açıktır.

TC sınırları içinde bu mültecileri yerleştirecek başka bir alan kalmadı mı? Neden Alevilere karşı hiçte iyi duygular ve yargılar taşımadıkları rahatlıkla tahmin edilebilecek gruplar, hem de çoğunluk oluşturacak şekilde; Alevilerin yaşadıkları alanların tam ortasına yerleştirilmek isteniyor? Açıkça söyleyelim, bu düşmanca bir politikadır. Vatandaşlarını ve mültecilerin iyiliğini düşünen bir devlet, bu mültecileri onların rahatlıkla uyum sağlayacağı sosyal-kültürel yapılarına uygun bir sosyal çevreye yerleştirirdi. Ancak Türk devleti işi bilerek yokuşa sürüyor. Çünkü bu devlet vatandaşına, Kürd’e, Alevi’ye, solcuya kısaca insana düşman bir devlet. Bu devletin amacı hiçbir zaman saydığımız bu gruplara rahat bir yaşam sağlamak olmadı. Aksine hep onların yaşamını zindana çevirmek için uğraştı. Bu nedenle şimdi kasten ve planlayarak Alevilerin başına Sünni Arap sopasıyla vurmak istiyor.

 

1930’lu yılların iskan politikası tekrar yürürlükte

Dışardan gelen ‘Türk soylu ve Türk kültürüne bağlı Müslüman muhacirlerin iskanı’nı, TC sınırları içinde ‘’Türk nüfusunun çoğunluk haline getirilmesi ve Kürtçülüğün söndürülmesi’’ amacına hizmet edecek şekilde düzenleyen 1934 tarihli ‘İskân Kanunu’nun 2. Maddesi’nde; iskân bölgeleri 3’e bölünerek tarif edilmişti. Bu bölgelerden birincisi şöyle belirtilmişti: ‘’1 numaralı mıntıkalar: Türk kültürlü nüfusun tekâsüfü (yoğunlaşması) istenilen yerlerdir.’’

‘1 numaralı mıntıkalar’a hangi yerleşim yerlerinin dahil edildiği ‘’Dâhiliye Vekilliği Nüfus Umum Müdürlüğü’’nün 1935 tarihli raporunda şöyle belirtilmiş:  “Bir numaralı mıntıka Erzincan, Malatya, Gaziantep vilayetleri, Kars Vilayetinin Iğdır, Tuzluca, Kağızman, Sarıkamış kazalarını, Erzurum Vilayetinin Hınıs, Pasinler, Çat, Tercan kazalarını, Sivas Vilayetinin Zara, Hafik, Kangal, Gürün, Divriği kazalarını, Kayseri Vilayetinin Pınarbaşı kazasını ihtiva etmektedir.”[1]

Kısaca izah edersek, Türk devleti ‘İskan Kanunu’yla dışardan gelen muhacirleri belirlenen bu bölgelere yerleştirerek, bu bölgelerde Türk nüfusunu baskın bir hale getirmeyi hedefliyordu.

Dikkat edilirse, Kars’tan başlayıp bir yay çizerek Antep’e kadar uzanan bu bölge, Kürdistan ile Türkiye’nin sınırını çizen ve nüfusu genellikle karışık olan ara bölgedir. Aslında hem coğrafik hem de demografik olarak Maraş bu ara bölgeye dahildir. Fakat 1934 tarihli ‘İskan Kanunu’nda belirlenen 1. İskan mıntıkası içerisinde Maraş yok. 1939 yılında yapılan düzenlemede Maraş’ın bu mıntıka içine alınıp alınmadığını bilemiyoruz, ancak anlaşıldığı kadarıyla 1930’lu yıllarda Maraş bölgesinde yerleşik olan Alevi Kürtler, devlet açısından özel bir ‘tehdit’ oluşturmuyorlardı. O zamanki demografik, ekonomik ve politik yapı böylesi bir ‘tehdit’ oluşturmamış olabilir. Çünkü, Maraş Sancağı’nın 1. Dünya savaşı öncesindeki nüfus yapısıyla ilgili verilere bakılırsa, Ermeniler bölge nüfusunun neredeyse % 50’sini oluşturuyorlardı.[2] Savaş sonrasında ise, Maraş’ta neredeyse tek bir Ermeni bile kalmamış. Dolayısıyla Türk devleti ‘en büyük beladan’ kurtulduğu için, Alevi Kürtlerin gücünü önemsememiş olabilir. Diğer yandan Maraş’a sınır olan Malatya ve Antep’in 1. Mıntıka içine alınması aslında Maraş bölgesinin de bu mıntıka içinde görülmesi olarak yorumlanabilir. Çünkü Maraş Alevi Kürtlerinin Malatya ve Antep bölgesi ile çok yakın ilişkileri vardır.

Türk devletinin 1930’lu yıllarda Maraş Alevi Kürtlerine karşı yaklaşımı ne olursa olsun, bu yaklaşımın 1960’lı yılların sonundan itibaren, ciddi bir tehdit algısına bağlı olarak düşmanca olduğu çok açıktır. Çünkü 1970 yıllara gelindiğinde Maraş’ın Alevi Kürtleri bölgede hem ekonomik hem de siyasi olarak etkin bir güce dönüşmüşlerdi. Sadece ekonomik-sosyal güçleri, etnik ve dinsel kimlikleri nedeniyle değil, aynı zamanda sol-sosyalist ve yurtsever harekete verdikleri destek nedeniyle, Maraş’ın Alevi Kürtleri kurulu düzenin hedefi haline geldiler.

19-26 Aralık 1978'de gerçekleştirilen Maraş Katliamı aslında 1938 Dersim Soykırımı’ndan sonraki en önemli soykırım girişimidir. Bu saldırı Maraş bölgesindeki Alevi Kürtleri topluca katletmek ve bölgeden sürmeyi ve mallarına el koymayı hedefleyen tam bir etnik temizlik saldırısıydı. Bu saldırının hedefine tam olarak ulaşmamasının yani planlanan soykırımın girişim aşamasında kalmasının en önemli nedeni, devrimciler önderliğinde gelişen halk direnişidir. Bu silahlı direniş olmasaydı, özellikle Maraş il merkezinde bulunan tüm Alevi Kürtler, kundaktaki bebekten yatalak yaşlısına dek katledileceklerdi.

1978 Maraş katliamı MİT-Kontrgerilla ve sivil faşistler tarafından önceden planlanmış ve organize bir şekilde hayata geçirilmiştir. Bu güçlerin aynı zamanda NATO’nun karanlık merkezleriyle ortak çalıştığını vurgulamak gerekiyor.

Maraş Katliamı’nda 105 kişinin öldüğü yüzlerce insanın yaralandığı söylense de, yerel kaynaklar bu sayıların daha fazla olduğunu belirtmektedirler. Bu katliamda sergilenen vahşet bugünkü IŞİD vahşetiyle kıyaslanabilir bir düzeydeydi. Bugün ‘Nusaybin'de taş üstünde taş, baş üstünde baş koymayın’ diyen Devlet Bahçeli’nin partisi MHP Türk devletiyle birlikte Maraş katliamının 1 numaralı failidir. Aynı Bahçeli, sanırım Kobani direnişleri sürecinde Kürtleri kast ederek ‘ayağa kalkarsak IŞİD’i bile arasınız’ şeklinde bir söz söylemişti. Bu zat haklı olabilir. İşin doğrusu bu soykırımlar, katliamlar zincirine baktığınızda, ‘IŞİD mi yoksa Türk ırkçı-faşistleri mi daha vahşi?’ karar vermek gerçekten güçtür.

Maraş Katliamı’nı yaşayan insanlar bu devlet yönetiminde can güvenliklerinin, dolayısıyla bu topraklarda kendileri için bir gelecek olmadığını düşünerek göç etmişlerdir. Bu göç çoğunlukla Avrupa’ya yönelik olmuştur. Buna bağlı olarak Maraş’ta Alevi Kürt nüfusu oldukça azalmıştır. Şimdi Türk devleti 1978 katliamına rağmen bölgede kalan ve henüz katliam travmasını üzerinden atamamış olan bu nüfusu da bir şekilde huzursuz edip bölgeden çıkarmak ya da iyice baskı altına alıp tümden sindirmek ve hatta yeni bir katliamla bölgeden temizlemek istiyor. Yani 1978 katliamında yarım kalan iş tamamlanmak isteniyor.

Kürt ulusal hareketinin yükseldiği günümüz koşullarında, Kürdistan ve Türkiye’nin sınırını oluşturan bu ara bölgenin, yani 1934 tarihli ‘İskan Kanunu’da tarif edilen ‘1. Mınıtkalar’ içinde yer alan hattın demografik ve siyasal yapısının konsolidasyonu, Türk devleti için çok büyük bir önem taşıyor. Antep’in nüfus yapısı Suriye’den gelen mültecilerle tümden değiştirilmiştir. Bu hat içinde, Antep’ten başka Maraş, Malatya, Sivas, Erzincan, Elazığ, Erzurum ve Kars illeri yer alıyor. Antep ve Erzurum’u TC açısından güvence altına alınmış iller olarak kabul edersek, diğer illerde önümüzdeki süreçte demografik yapıya müdahale faaliyetleri görülebilir. Nitekim, Maraş, Sivas ve Erzincan’a yönelik bu tür müdahaleler başlamış durumdadır.

Maraş Alevi Kürtleri yeniden katliama ve tehcire maruz bırakılmak isteniyor, ancak Maraş’ın Alevi Kürtleri de yeniden kendi küllerinden doğmak için mücadele ediyorlar. Ve bu mücadele, tüm insanlığın dayanışmasını fazlasıyla hak ediyor.

 

Dipnotlar

-------------------------------------------------

[1] Ayşe Hür, Taraf, 07 Ağustos 2011, http://arsiv.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/1934-iskan-kanunu-ve-kurtler/17233/

[2] Osmanlı devletinin son dönemlerinde Maraş sancağındaki Ermeni nüfusuyla ilgili rakamlar için bu linke bakılabilir: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/19/62.pdf