Perşembe, Kasım 21, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Ataş ve Önlü: Dersim Soykırımı kabul edilsin, belgeler açıklansın

 

Ataş ve Önlü: Dersim Soykırımı kabul edilsin, belgeler açıklansın

 

37-38 Soykırımı'nın yıl dönümü olan 4 Mayıs'ın yaklaştığı günlerde, HDP İstanbul Milletvekili Erdal Ataş ve HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü mecliste ortak bir basın açıklaması gerçekleştirdi

 

HALKIN GÜNLÜĞÜ / HABER MERKEZİ (29.04.2016) - Dersim 37-38 Soykırımı'nın yıl dönümü olan 4 Mayıs'ın yaklaştığı günlerde, HDP İstanbul Milletvekili Erdal Ataş ve HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü mecliste ortak bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Yapılan basın açıklamasına, Dersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF), Demokratik Aleviler Derneği (DAD), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) ve Dersim Araştırmalar Merkezi (DAM) de katıldı.

Basın açıklamasını Alican Önlü kırmançki (Zazaca) yaparken, Türkçe metni ise Erdal Ataş okudu.

Yapılan basın açıklamasında, soykırımın tanınması ve soykırıma ait tüm belgelerin açıklanması istendi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi;

"Geçmişte Kürt, Ermeni, Süryani gibi etnik toplulukların oluşturduğu kadim Dersim coğrafyası ne yazık ki bu kültürel zenginliğini merkezi otoritenin saldırılarından koruyamamış, yüzyıllar boyunca büyük katliamlar ve sürgünler yaşamıştır.

Kürt Alevi (Rae Haq) çoğunluğun, kimliğinden doğan bu zengin kültürel sosyal doku, zaman içerisinde Sünni İslam’ın içtihatlarına göre yönetilen imparatorluk Şeyhülislamlarının gayrı insani ve gayrı ahlâki fetvalarına maruz kalmıştır, ne yazık ki çok kez katline ferman verilmiştir. Osmanlı devlet adamlarından Şakir Paşa ve Mehmet Zeki Paşa 1896 tarihinde Babıâli’ye gönderdikleri Dersim Islahatı Hakkında isimli Layiha’da “Halkın birbiriyle irtibatını kesmek için kordon (kordondan kasıt barajların yapılmasıdır) ve karakollar kurulmalı ve Nakşibendi tarikatları kurulmalı” önerisini yapılmışlardır. Bölgenin coğrafi yapısını deforme edip, demografik yapıda tahribat yaratmak ve dini inancını asimile etmek fikrindedirler.

Dersim’in çok kültürlü özerk yapısı merkezi otorite tarafından kabul görmemiş ve 1800’lü yıllardan başlamak üzere çok sayıda yazılan gizli-açık raporlarda Dersim’in sosyal yapısının dağıtılması önerilmiş ve köylerin birbirileriyle olan ilişkileri koparılmak maksadıyla blok havuzlar, yani barajların yapılması önerilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun gazabî mirasını devralan İttihat Terakki, bütün Anadolu’yu dizayn ederken, Kürdistan coğrafyasını da ulus-devlet paradigmasına göre Türkleştirme ve müslümanlaştırma politikası gütmüştür.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, 18 Eylül 1930 tarihinde Başbakanlığa sunduğu, Dersim Raporu“nda, bu yöreye karşı bir an önce askeri harekât‘ın düzenlenmesi gerektiğini söylüyordu. Bunun en önemli gerekçesi halkın, Alevi/Kızılbaş inancına sahip olması, Kürt olması.

Raporun hemen ardından, beklenen harekat, 24 Ekim 1930 tarihinde Dersim’in Kuzeyindeki Pülümür ve çevresinde başlatıldı ve binlerce yoksul Dersim’li katledildi.

Fevzi Çakmak’ın raporlarını İsmet İnönü’nün raporları izledi. 1935 yılında Kürdistan gezisini tamamlayıp dönünce, hazırladığı rapor doğrultusunda çalışmalar başlatıldı. ‘Dersim kasabı’ olarak ün yapan Abdullah Alpdoğan ve Kazım Orbay, birlikte Dersim’i baştanbaşa gezerek devlete rapor verdiler.  Özet olarak raporların tamamı; “Hükümet Dersim’de öncelikle yol, köprü, kışla yapmalıdır” diyordu. Bu yol, köprü ve kışlaların ne işe yarayacağı ise çok geçmeden anlaşılacaktı.

Dersim’le ilgili peş peşe hazırlan raporlardan sonra Mustafa Kemal, 1935 yılında Meclis açılış konuşmasında Dersim’de bir ”ıslahat programı” uygulanacağını açıkladı ve “Yeniden bazı vilayetlerin kurulması da lüzumlu görülmektedir” dedi.

14 Haziran 1934’te Tunceli İskân Kanunu çıkarılmış, kanunla Türk kültürüne benzetilmek istenen nüfusun nakli istenmiştir. 25 Aralık 1935’te çıkarılan Tunceli Kanunu ile de Dersim’in adı Tunceli olarak değiştirilmiştir.

Yürürlüğe giren Tunceli Kanunu akabinde, 1.Umumi Müfettişlik bölgesi kapsamında bulunan Elazığ, Dersim, Erzincan ve Bingöl’ü kapsayan, Elazığ merkezli 4.Umumi Müfettişlik kurulmuş olup, Tunceli Kanunu Genel Müfettişi de olan Vali ve Komutanlara, kişileri yakalama, sürgün ettirme, yargılama, idam kararı verme gibi hukuk dışı, geniş yetkiler verilmiştir.

1936 yılı Parlamento`nun açış konuşmasında, Mustafa Kemal Dersim için özetle, "Dahili işlerimizden en mühim bir safha varsa o da Dersim meselesidir. Dahilde bulunan iş bu yarayı, bu korkunç çıbanı, ortadan temizleyip koparmak ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu hususta en acil kararların alınması için, hükümete tam ve geniş yetki verilmelidir,"

4 Mayıs 1937 günü Bakanlar Kurulu, Mustafa Kemal`in Başkanlığı‘nda toplandı ve "Gayet Gizlidir" ibareli" Tunceli Tenkil Harekatı'na Dair karar" adıyla bir kararname çıkarttı. Bu kararla Ankara Hükümeti, Dersim’de 1937-38 soykırımının yeni ve fiili bir aşamasını daha başlatmış oluyordu. Kararnameye göre; taarruz hareketi başlatılacak, köyler yakılacak, insanlar öldürülecek ve bir kısmı ülkenin batı illerine sürgüne yollanacaktı.

Bu kanlı fermanla birlikte 12 ve 19 Mayıs 1937’de Dersim'e kanlı sefer düzenlendi. Amed'den kalkan üç uçak filosu Dersim’e bombalar yağdırdı. Dersim'de sivil katliam başlamıştı, köyler ve ormanlar ateşe verildi. Dersim’in önderlerinden Alişer ve eşi Zarife 9 Temmuz 1937’de, Sahan Ağa ise 28 Ağustos’ta katledildi.

5 Eylül 1937 tarihinde Erzincan Valisiyle görüşmek için Erzincan’a giden Seyit Rıza, Muti Köprüsü’nde esir alındı. Seyit Rıza önce Erzincan’a, oradan Elazığ’a götürüldü. Elazığ’da tutuklu bulunan Dersimli esirlerle birlikte askeri mahkemede ‘Dersim’i isyana teşvik’ten ve bu ‘isyana katılmak’tan dolayı yargılandı. Ekim ayı ortasında başlayan sözde yargılama 15 Kasım’da bitti. 15 Kasım sabaha doğru Seyit Rıza ve diğer altı kişi Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edildi. Seyit Rıza ve arkadaşlarının cansız bedenleri yakıldı, külleri ve kemikleri bilinmeyen yere götürüldü.

Dersim’de yaşanan fiziki soykırımdan daha tehlikeli olan ise‚ Kültürel Soykirim’dir; Asimilasyon. İdentifikasyon; özdeşleşme, kültürel soykırımın hedefidir. Türkiye Cumhuriyeti 1925 Şeyh Sait isyanına kadar Kürt halkına fiziki soykırımlar dayatmıştır. Halende dayatılan imha ve inkar siyasetidir. Ermeni, Rum ve Yahudi halklarına karsı gerçekleştirilen soykırım ile sonuç alınamayınca,tam basarili olmamada Türkiye Cumhuriyeti 1938 yılında Dersim isyanında soykırımla Kürtleri yok edemeyeceğini anlamış,’beyaz propaganda’ ve/veya beyaz soykırım olarak kültürel soykırımı devreye sokmuştur; Türkleştirme. Özellikle kalan Dersim ahalisini batıya göçettirme,zorunlu iskan ile Türk nüfusunun yoğun bulunduğu illere, bölgelere göre üzerinde gidecekleri yerlerin adları yazılı kara vagonlara bindirilerek,zorunlu olarak sürgün ettirmiştir.Amaç Türkleştirilmeleridir. Bu amaçla Dersim ve Kürt coğrafyasında yatılı bölge okulları acilmiş,çocuklar ailelerinden kopartılarak burada Türk-İslam sentezli eğitime tabii tutulmuşlardır.Yetmedi Sıdıka Avar gibilerine çocuklar toplatılmış ve onlar üzerinde özel eğitimler gerçekleştirilmiştir.Amaç Dersim yapısını içten dejenere etmek, Kürt, Kızılbaş kimliğinin yerine Türk-İslam sentezini ikame etmektir.

Günümüz Dersim'inde on binlerce Kızılbaş Alevi anadili ve inancından yoksun yaşıyor. 1970’li yılarda 170 bin olan kent nüfusu bugün 79 bine kadar gerilemiştir. 79 bin nüfuslu kentte bugün 50 binin üzerinde asker, polis bulunuyor.

Kentte bulunan Munzur çayı üzerinde 20'nin üzerinde güvenlik amaçlı baraj inşa edilerek; kent insansızlaştırılıyor ve doğa tahrip ediliyor. 

Dersimlilerin tarihi, kültürü, mezarları, ziyaretleri sular altında bırakılıyor. Kentte, hala siyasi soykırım ve askeri operasyonlar devam ediyor. Günümüzde 11 bölge özel güvenlik alani ilan edilmis olup yaylalara meralara çıkılması yasaklanmis bu da ekonomik yikimi beraberinde getirmistir.

Unutturmak değil yüzleşmek, soykırım tanınsın Dersimi yeniden inşa edelim şiarı ile düzenlediğimiz 37-38 Dersim Konferansına  Türkiye metropolleri, yurtdışında bulunan tüm Dersim’li, Kızılbaş Alevileri ve insanlıktan yana olanları 4 Mayıs’ta Dersim kent merkezinde düzenleyeceğimiz “Seyidona Xo Yad Kemi, 1937-38 Xo Vira Mekime” anmasına davet ediyoruz."

Yapılan açıklamada Dersim Soykırımı anması vesilesiyle şu sorular soruldu;           

1-1937- 38 Dersim Soykırımı’nda ne kadar yurttaşımız katledilmiştir?

2-1937-38 Soykırımı’nda yerinden zorla göç ettirenler kimlerdir, nereye yollanmış, sürgün ettirilenlerden ne kadarı geri gelmiş ve ne kadarı sürüldükleri yerlerde kalmışlardır?

3-1937-38 Soykırımı’nda ailelerinden zorla kopartılarak Türk ailelerine evlatlık olarak verilen “Dersim’in kayıp kızlarının” kimlik bilgileri devlet arşivlerinde mevcut mudur?

4-Dersim önderlerinden Seyid Rıza, oğlu ve arkadaşlarının mezar yerleri nerededir?

  Dersim’de isyan ettiği iddiasıyla tutuklanan 58 kişiden 7’si idama çarptırılırken, diğer 41 kişinin akıbeti ne olmuştur? Bu kişilerin kimlik bilgileri devlet arşivlerinde mevcut mudur?

5- Dersimlilere soykırımı anımsatan ‘’Tunceli’’ adını değiştirerek ‘’Dersim’’ adının iadesini düşünüyor musunuz, düşünüyorsanız bu konuda  bir çalışmanız var mıdır?

6- İlçe ve Köy adlarının geri verilmesi doğrultusunda bir çalışmanız var mı?

7- Munzur Nehri üzerinde yapılan ve yapılmak istenen barajların, siyasi amaçlı bir devlet politikası olduğu anlaşılmakta olup, yapılan ve yapılması planlanan barajlar ve HES’ler bölgenin insansızlaştırılması için uygulanan politikanın bir parçası mıdır?

8- İhsan Sabri Çağlayangil’in medyaya yansıyan röportajında 1937-38 soykırımında, Dersim’de kimyasal gaz kullanıldığını itiraf etmiştir. Bu itiraf doğrultusunda kimyasal gaz kullanıldığı doğru mudur? Bu gazlar Türkiye’de mi üretilmiş, yoksa başka bir devletten mi temin edilmiştir?

9- AKP Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1937-1938 Dersim olayları hakkında “Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa ben özür diliyorum” ifadesini kullanmıştır. Hükümet olarak bu sözün gereğini yerine getirip devlet adına resmi özür dilenecek midir?

10-1937-38 Dersim soykırımında yapılan “tedip” (terbiye etme), “tenkil” (katletme), “tehcir” (göç ettirme) uygulamalarıyla bugün Cizre’de Sur’da Silopi’de Dargeçit’te ve bölgenin diğer illerinde hükümetinizin uyguladığı politikalarla aynı amacı mı taşımaktadır?

11-Dersim Soykırımı ile  ilgili devlet arşivlerinde bulunan ve üzerinde gizlilik kararı konulan belgeleri kamuoyuna açmayı düşünüyor musunuz?"