Perşembe, Kasım 21, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Alevilere saldırmanın dayanılmaz ucuzluğu



AKP iktidarı ve Gülen Cemaat’i çevrelerinin özellikle „çözüm süreci“ bağlamında Alevileri ötekileştirip hedef haline getirdiklerini ve bazı kişilerin imhası konusunda öneriler sunduklarını, hatta Paris’te yaşandığı gibi işi katliama kadar götürdüklerini biliyoruz.

İktidar tüm kanatları ile, Kürt Sorunu’nu ötelemenin verdiği rahatlıkla, Alevilere karşı başlatılmış olan psikolojik savaşı yoğunlaştırmaya başlamıştır. Biliyoruz ki, iktidarın muhalif kesimlerle mücadele konseptinde ilk adım psikolojik harekat adımıdır. İktidar bir hedefi vuracaksa, önce psikolojik savaş mekanizmasını ve unsurlarını harekete geçirir.

İktidarın yürüttüğü psikolojik savaşın basın alanındaki karargahlarından birisi Samanyolu TV’dir. İktidarin hedefinde kimlerin olduğunu, bu kanalı izliyerek anlayabilirsiniz. Yakın sürece kadar hedef PKK ve Kürtlerdi, bu kanal PKK karşıtı diziler yapıyordu. Şimdi hedef Alevilerdir ve bu kanal „Osmanlı’da Derin Devlet“ adıyla bir dizi yapıyor. Bu dizi esas olarak Yavuz-Suud döneminden başlayan Alevi karşıtı nefret kültürünü yeniden canlandırmanın bir aracıdır. Bizce bu diziyi başka diziler izleyecek.

Gündelik yaşamda da Alevilere karşı tehdit-iftira-ötekileştirme saldırıları giderek tırmanıyor. En son İstanbul Maltepe’de bazı Alevilerin kapısına „ölüm“ yazısı yazıldı. Türkiye’nin pek çok yerinde benzer olaylar yaşandı. Her defasında iktidar bu saldırıları basite indirgeyip, geçiştirdi ve failler yakalanmadı. Bu durum, saldırganların devlet tarfindan korunduğunun ve hatta teşfik ve organize edildiğinin bir delilidir. Bu saldırılar hemen hemen Türkiye’nin her yerinde ve süreklilik arz eden bir şekilde gelişiyor. Tedrici bir şekilde gelşimesi, onun büyüklüğünü gizliyor ancak, arkasındaki devlet destegi ve dayandıgı zihniyet düşünüldüğünde, süreklilik ve yaygınlık arz eden bu tehlikenin büyüklüğü daha iyi fark edilebilir.

Farklı renklerdeki Kürt milliyetçi çevrelerinde de; Aleviler ve Dersimlilere karşı benzer bir yönelme görüyoruz. Doğrusu bu, bizi bir yandan şaşırtıyor bir yandan da şaşırtmıyor. Önce neden şaşırtmadığını belirtelim: „İslam bayrağı altında Kürt-Türk ittifakı“ söylemi bile, yakın döneme kadar Alevilerin ötekileştirilip düşmanlaştırlması ortak paydasında birleşen Kürt-Türk müslüman toplumunun bünyesinde böylesi bir fırtınanın kopartılmasına yetebilir. Çünkü toplumda ve hatta  aydın diye bilinenlerin büyük bir kesiminde, böylesi bir dalganın oluşması için gerekli kültürel ve psikolojik arka plan mevcuttu.[1] Fakat bir yandan da şaşırdık, çünkü; ulusal kurtuluş mücadelesi içinde Kürt toplumunun hem giderek Alevileri tanıdığını ve hem de „Müslüman kardeşliği“ söyleminin aslında kendi köleliğinin kılıfı olduğunu büyük ölçüde anladığını düşünüyorduk. Üstelik, Kürtler özellikle bu süreçte şoven-faşit Türk kesimleri tafindan fazlası ile ezilip horlandılar. Onlar da, tıpkı Aleviler gibi ikinci, üçüncü sınıf insan mummelsi gördüler. Bu durumda, Aleviler Kürtleri, Kürtler de Alevileri anlamazsa, ya kim bunların derdini anlar diye düşündük.

Kürt, Alevi ilişkileri noktasındaki gelişmeyi inkar etmiyoruz. Ayrıca, Kürt Halkı’na haksızlık etmiyelim, halk aydın geçinenlerden daha sağduyulu. Sosyal alanda eski önyargıların karşılıklı olarak önemli oranda törpülendiğini görebiliyoruz. Fakat siyasi kadrolar ve aydınlarda, özellikle kaynağını Kemalizmin taklidine dayanan tehlikeli ve çarpık bir bilinçlilik durumu var. 20. yy’dan kalma teklestirici bir burjuva milliyetçiliği anlayışı ile hareket eden bu kesim, maalesef her şeyi tersine çevirebilir.

Özellikle internet medyasında; Alevi, Dersim, Zaza kelimelerini gördüğünde tıpkı, Türkiye metroplolerinde Kürde dair bir işaret gördüğünde kuduran ve linç girisiminde bulunan ülkücülere benzeyen bir Kürt milliyetçisi okuyucu-yorumcu ve yazar kesimi var.  Sen ne anlatırsan anlat, içeriğine bakmaz, yukarıda saydığımız kelimelerden birisini gördüğünde, saldırıya ve hakarete baslar. Bu kesim, tıpkı ülkücüler gibi bir linç kültürüne sahiptir. Haklı haksız aramaz, saldırır. Sokakata olsalar, ülkücülerden farkları olmaz.

Söylemek zorundayız ki, böyle bir kesim maalesef Dersim-Zaza kitlesi içinde de vardır. Bunlar da ülkücüler gibi, kendileri açısından ötekileri ifade eden Kürt, Devrim, Sosyalizm kelimelerini gördüklerinde küfür ve hakarete başlarlar.

Türk kesimindeki kudurmuşlugu anlatmamıza gerek yok. Bırakalım siyasal alan ve farklı etnik-dinsel gruplar arasındaki ilişkileri; linç ve şiddet kültürü spordan, sosyal yaşama, Türkiye tolumunun gündelik ve gelenelsel bir degeri haline gelmiştir.

İşin gerçeği, konjonktürel durumda sosyalizmin pratik bir alternatif olmakatan uzaklaşması ile, toplumu ve iktidarları saran miliyetçi-şoven ve dinci dalga hepimizi esir aldı. Farklılıklarla birlikte yasama kültürü gelişecegine geriledi. Bu kısır döngüyü kırmalı ve bu çıkmaz sokaktan çıkmalıyız. Tüm kesimlerden ilerici-demokrat insanlar ve yapılar, bizi saran bu gerici dalgaya ve farklı toplumsal gruplara karşı gelişitirilen nefret, hakaret ve düşmanlık söylemine karşı seslerini yükseltmelidirler.

Dersimzaza.com


[1] Nasname.com adlı sitede „Mehmet Yavuz (Arıtürk)“ imzası ve „He Can He! Ben Şii Bir Arabım!  baslığı ile yayınlanan bir yazı, bazı Kürt çevrelerinde, siyasal islamcılarla parelel yürütülen kampanyaya küçük bir örnek oluşturmaktadır. Yazar Arap Şiisi kılığında sahneye çıkmıştır. „Kaç zamandır beni "sen Arabsın, sen Şii'sin (Alevisin), tu kaka" diye eleştirenlere cevap vermek farz oldu artık“ diyerek, sözde dinsel ve etnik kimligini savunuyor gibi yapmaktadır. Ancak, bunun sahtekarlıktan baska bir şey olmadığını yine kendi yazdıklarından anlıyoruz.Yazıda açıkça Araplara ve Şiilere hakaret ediliyor. Yazıdan iki pragrafı aktarıyoruz:„Bütün değerlerimi Kürdistanlı annelerimden aldığım halde sizin bana Şii bir Arab muamelesi yapmanız, bana abuk sabuk mailler atıp beni böyle suçlamanız.…Benim bütün güzel hasletlerim Kürdistanlı olmaktan, tüm kötü huylarım ve tüm ahlaksızlıklarım Şiilerden ve Arablardandır.“ (Kaynak: http://www.nasname.com/a/he-can-he-ben-sii-bir-arabim)