Perşembe, Kasım 21, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Korumacılığın yükselişi-I

 

Korumacılığın yükselişi-I

 

Geçtiğimiz ay Almanya’nın Baden-Baden kentinde yapılan G20 zirvesine, sonuç bildirgesi üzerindeki anlaşmazlık damgasını vurdu. Böyle bir gelişme, G20 gibi, ekonomik krizler ve temel ekonomik sorunlar karşısında uluslararası eşgüdümü sağlamayı hedeflemiş, hatta bizatihi bunun için kurulmuş olan bir platformda ilk kez yaşanıyor.

 

Ümit Akçay / Gazete Duvar

21. yüzyılın başında, dünya ekonomik ve siyasal sistemi yeniden şekillenirken uluslararası gerilimler giderek tırmanıyor. Tırmanan gerilimler, bir yanıyla 2008 krizinin etkisinin sürmesinden ve geçen dokuz yıla rağmen hala bir türlü kuvvetli bir ekonomik toparlanmanın ortaya çıkmamasından kaynaklanıyor. Bir yanıyla da dünya ticaretinin genişleme hızının yavaşlamasından hatta bazı yıllarda görülen daralmadan. Konu oldukça kapsamlı, o nedenle okuyucuyu yormamak adına bu yazıda, geçtiğimiz ay Almanya’da yapılan G20 zirvesinden hareketle dünya ekonomisinde yükselen korumacılık eğilimine ilişkin bazı gözlemlere yer vereceğim.

G20’DEKİ ANLAŞMAZLIK

Geçtiğimiz ay Almanya’nın Baden-Baden kentinde yapılan G20 zirvesine, sonuç bildirgesi üzerindeki anlaşmazlık damgasını vurdu. Böyle bir gelişme, G20 gibi, ekonomik krizler ve temel ekonomik sorunlar karşısında uluslararası eşgüdümü sağlamayı hedeflemiş, hatta bizatihi bunun için kurulmuş olan bir platformda ilk kez yaşanıyor. Anlaşmazlığın temelinde, dış ticaret politikaları yatıyor. ABD Maliye Bakanı Steven Mnuchin, G20’nin sonuç metninde serbest ticarete bağlılık taahhüdü içeren ifadelerin yer almasına itiraz etti.

Mnuchin yaptığı açıklamada, sonuç bildirisi ile toplantıda konuşulanların birbiri ile uyumlu olması gerektiğini belirterek, serbest ticaret vurgusunun uygun olmadığı bir tarihsel dönemde olduğumuzu vurguladı. Mnuchin’e göre “zamanın ruhu” serbest ticaretten yana değil. Bunun yerine, dış ticaretin ülke ekonomilerine katkısını güçlendirmek ve küresel dengesizlikleri azaltmak temel amaçlar olmalı.

YÜKSELEN KORUMACILIK DALGASI

Serbest ticaret ile korumacılık, genellikle birbirinin karşısına konulan dış ticaret politikalarıdır. Ancak fiili uygulamaya bakıldığında, tam koruma ya da tam serbestlik mümkün değil. Ancak elbette, bu ikisi arasında, birinin öne çıktığı dönemler mevcut. Uluslararası siyasal iktisat literatüründe sıkça tartışıldığı gibi, korumacılık da serbest ticaret de zamandan ve mekandan bağımsız öneriler değiller. Birleşik Krallık’ı dışarıda bırakırsak, korumacılık, özellikle kapitalist birikimin koşullarının hazırlandığı ve ulusal sanayilerin kurulduğu hızlı ekonomik gelişme dönemlerinde pek çok ülkede sıkça uygulanan bir yöntem.

30 Mart 2017’de Wall Street Journal’da çıkan bir değerlendirmede, serbest ticaretin geri çekilmesi konusu etraflıca ele alındı. Yazıda, 1870’lerden itibaren yaşanan üç önemli çevrim ele alınıyor. Bu çevrimlerden her biri dış ticaretin (özellikle de ihracatın) genişlemesi ve bu genişlemeleri takip eden geri çekilme dönemlerini, yani korumacılığın yükselişini gösteriyor. 1870-1913 arasındaki ilk genişleme dönemi, 1913-1950 arasındaki daralmayla; 1950-1973 genişleme dönemi, 1973-1988 daralmasıyla ve 1988-2008 genişlemesi ise, 2008 sonrasındaki geri çekilme ile sonuçlanıyor.

ABD’NİN GÖRELİ GERİLEYİŞİ

Dikkat edersek, ilk genişleme dönemi Büyük Britanya’nın dünya sistemindeki hakim rolünün eşliğinde, ikinci genişleme dönemi ise ABD’nin bu rolü devraldığı dönemde gerçekleşti. Üçüncü genişleme dönemi ise, Çin’in ABD’yi özellikle dış ticaret alanında tehdit ettiği bir anda sonlanıyor. Ancak üçüncü genişleme dönemine, ilk iki dönemdeki gibi yeni bir hegemon devletin yükselişinin eşlik etmesinden ziyade, ABD’nin gücünün göreli olarak gerilemesi damgasını vurdu. Bu anlamıyla günümüz dünya sistemi eski hegemonik devletin gerilediği, yenisinin ise net olarak ortaya çıkamadığı bir “ara dönem” görüntüsü veriyor.

grafik

Kaynak: WSJ

Yukarıdaki grafik, küresel mal ihracatında Çin ve ABD’nin paylarını gösteriyor. Buna göre Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne dahil olduğu 2001 sonrası dünya ihracatındaki payı değer olarak üç kat artarken, aynı dönemde ABD’nin payı yüzde 30 azalıyor. 2016 itibariyle ABD’de Trump’ın başkanlığa gelmesiyle, seçim vaatleri arasında yer alan dış ticarette alınacak korumacı önlemler paketi, tam da bu eğilimi tersine çevirme amaçlı. G20 toplantısında ABD Maliye bakanının yaptığı çıkış da, bu bağlamda önemli.

Şimdilik burada bırakayım. Bir sonraki yazıda, yükselen korumacılık eğilimlerinde ABD’nin yalnız olmadığına işaret ederek, içinden geçmekte olduğumuz bu “ara dönemin” bazı özelliklerine değineceğim.