Hozat: Topyekün mücadele yürütmek önemli
Referandum sonuçlarını değerlendiren Besê Hozat, “Türkiye toplumunun yarıdan fazlası mevcut soykırımcı faşist rejime karşıdır. Şimdi çok güçlü bir demokrasi cephesi örgütlemek, topyekûn bir mücadele, direniş yürütmek gerçekten çok önemlidir” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, News Channel’da Ülkeden programına katılarak, Rojbin Deniz’in sorularını cevapladı.
Hozat’ın değerlendirmelerinden öne çıkan başlıklar şöyle:
‘AKP İTTİHAT TERAKKİ ZİHNİYETİNİN SÜRDÜRÜCÜSÜDÜR’
“Referanduma geçmeden önce Ermeni, Asuri, Süryani soykırımının yıl dönümüdür. Ben öncelik bu soykırımı yapan İttihat Terakki zihniyetini lanetliyorum. Soykırımda yaşamını yitiren insanları da saygıyla anıyorum. Bu mücadeleyi büyütme, soykırımı mutlaka kabul ettirme, haklarını ve özgürlüklerini kazanma gerekçesine dönüştürmeyi diliyorum. Bu konuda da ciddi bir mücadele var. Aynı İttihat Terakki zihniyeti devam ediyor. AKP bunun sürdürücüsüdür. Bunu daha korkunç bir şekilde Kürtler üzerinde uyguluyor. Türkiye’de yaşayan farklı kimlikler, kültürler üzerinde uyguluyor. Bu zihniyet bitmiş değildir. İttihat Terakki zihniyetiyle, uygulamalarıyla ve politikalarıyla devam ediyor. Bu rejim soykırımcı bir rejimdir ve bu rejim, İttihat Terakki zihniyeti kendisini referandumla da daha da güçlendirmeye çalıştı.
REFERANDUMUN HİÇBİR MEŞRUİYETİ YOKTUR
Referandumu da bu çerçevede ele almak lazım. Referandum yeni bir anayasanın, demokratik özgürlükçü bir anayasanın referandumu değildi. 12 Eylül faşist anayasasının daha da faşist, otoriter ve güçlendirilmiş bir biçimde referandumdan geçirilmesinin çabasıydı. Bu anlamda mevcut rejimin kendisi, oluşturulan taslağın kendisi ve 12 Eylül anayasasının kendisi meşru değil. Bir darbe anayasasıydı. Mevcut yapılanda bu darbe anayasasını güçlendirmeydi. Bir bütünen aslında Türkiye anayasasının, faşist 12 Eylül anayasasının bir meşruiyeti olmadığı gibi bu referandumunda bir meşruiyeti yoktur. Mevcut hükümetinde, faşist iktidarında bir meşruiyeti yoktur. Şu anda AKP ve MHP’de somutlaşan rejim darbeyle yönetime el koyan, Türkiye’yi yönetmeye çalışan son derece faşist, ırkçı, soykırımcı bir rejimdir. Bu anlamda gerçekten halklar nezdinde şu anda Türkiye yönetiminin de hiçbir meşruiyeti yoktur. Bu bir gerçek, referandumda bunun ispatı oldu. Referandumda bu faşist soykırımcı rejime halkın büyük bir çoğunluğu “Hayır” dedi. Hayır oyları yüzde ellinin çok üstünde çıktı. Yüzde elli üç, elli dört civarında bir oy çıktı. Hileyle, gaspla oylar çalındı. Erdoğan’da zaten bunu açık itiraf etti. ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti dedi. Yani ‘hırsızlık yaptık’ dedi, hırsızlığını itiraf etti. Bu anlamda çalarak, gasp ederek, hileyle, baskıyla, korkunç bir faşizmle OHAL ortamında yapıldı zaten. Oylar gasp edildi ve zorla, hileyle yüzde elli iki bir evet oyu zorla çıkartıldı. Bu anlamda tabi önemli değerlendirmeler oldu. Sandığa hayır girdi ama evet çıkartıldı. İşin gerçeği de budur.
KÜRDİSTAN’DA REFERANDUM SIKIYÖNETİM KOŞULLARINDA YAPILDI
Bu Kürdistan’da çok daha çirkin bir biçimde yapıldı. Kirli bir sürü oyu hile, komplo, baskı, şiddet, halk üzerinde gerçekten silahların gölgesinde, baskının, faşizmin yoğun uygulamaları altında Kürdistan’da bir referandum süreci yaşandı. Yani Kürdistan’daki referandum OHAL’i de aşan sıkıyönetim koşullarında yapıldı. Bütün sandıklar polise, askere, özel kuvvete, kontralara teslim edildi. Halk üzerinde yoğun bir şiddet uygulandı. Birçok yerde zaten HDP’nin saymanları ve müşavirleri yoktu. CHP’ninki zaten birçok yerde yoktu. Hayır oyu kullanan HDP dışında diğer kesimlerinde zaten sandıkların başında temsil eden kimse yoktu. Hepsi bir bütünen orduya, AKP’ye, MHP’ye teslim edildi. Birçok yerde de baskıyla, korkutarak, sindirerek, açık oy kullandırtarak, sandıkları evet oylarıyla, pusulalarıyla doldurup götürüp okullara koyarak önceden hazırlanan sandıklardan evet oyu çıkarıldı. Kürdistan’da bazı yerlerde bu çok daha belirgin yaşandı; Muş’ta Kars’ta, Urfa’da, Bitlis’te, Bingöl’de, Van’da, aslında her yerde. Tartışılıyor evet oylarının fazla çıktığı yerler var, hayırın çıkıp da ama evet oylarının da biraz arttığı yerler var. Bütün bu yerlerin hepsinde hileler yapıldı. Oylar gasp edildi. Tabi bu öylesine yapılan bir şey değildi. Burada bir strateji uygulandı, planlı ve hesaplı yapıldı bütün bunlar. Özel savaş merkezleri çok aktif çalıştı. Zaten bu alanlarda esasta devlet tüm imkânlarını seferber etti. Özel harp çalıştı buralarda. Amaç neydi; seçimlerde kendince planladıkları biçimde bir sonuç çıkartıp onun üzerinden de yoğun bir psikolojik harp yürütme ve adeta Kürtler de mevcut uygulamalara, rejime, bu soykırım siyasetine onay ve destek veriyor algısını yaratarak mevcut soykırımcı, faşist uygulamaları için meşru bir ortam yaratıp, uygulamaları pervasız bir biçimde daha şiddetli bir biçimde geliştirmekti. Bunu hedeflediler. Bu amaçla bu kadar yoğun özel savaş yürütülüyor. Referandum sonrası ısrarla ve özellikle AKP’nin trolleri, kalemşorları, özel savaş merkezleri çok yoğun bir biçimde Kürdistan’ı tartışıyor. Halen de yoğun olarak gündemdedir. İşte Kürdistan’da bu kadar fazla oy çıktı, falan yerde bu kadar fazla evet oyu çıktı, filan yerde toplu sandıkta bu kadar bilmem evet oyu çıktı. Bütün bunlar nedir; ciddi bir algı operasyondur, özel savaştır. Amaç oydu. Bu zaten çok planlı, sistemli bir biçimde yapıldı ki onun üzerinden özel savaş, psikolojik savaş yürütülsün ve adeta sanki bu coğrafya mevcut bu faşist, soykırımcı siyasete, uygulamalara onay veriyor algısı yaratarak bunu daha şiddetli bir biçimde bu tasfiye imha siyasetini yürütsün, buna ihtiyacı var. Bunun üzerinden bir konsept uyguladılar.
KÜRTLER SOYKIRIMCI ZİHNİYETE HAYIR DEDİ
Peki bu sonuç aldı mı; sonuç almadı. Bu kadar sıkıyönetim, korkunç bir faşizm, baskı, şiddet, hile ve komplo, ona rağmen Kürdistan’da kazanan hayır oldu. Kürtler bu faşist soykırımcı zihniyete, rejime hayır dedi, reddetti. Bunun tutumunu da en güçlü bir şekilde sandıkta ortaya koydu. Kürdistan’da kazanan hayır oldu, kaybeden faşist soykırımcı sistem oldu, rejim oldu. Bu çok açıktır ve bugün tüm dünya da görüyor ve tartışıyor. Evet üzerinden yürütülen bütün tartışmalar psikolojik ve özel savaştır. Çok bilinçli, planlı bir şekilde geliştirilen uygulamalardır, hilelerdir ve bu çok açıktır.
REFERANDUMDA HALK DEMOKRATİK ÖZERKLİĞİ SAHİPLENDİ
Kürtler tutumunu, Cizre’de, Silopi’de, Kerboran’da, Gever’de, Şırnak’ta, Sur’da, öz yönetim direnişlerinin geliştiği her yerde, çok güçlü bir biçimde ortaya koydu. Yüzde yetmiş, seksenlerin üzerinde hayır oyu çıktı buralarda. Gımgım yine aynı biçimde. Bütün bu yerlerde, öz yönetim direnişlerinin geliştiği, korkunç katliamların yapıldığı bu öz yönetim taleplerine karşı soykırımcı uygulamalarla katliamların geliştirildiği yerlerdi ve bu yerlerde hayır zaferle çıktı. Gerçekten, Cizre’de yüzde seksen üç, seksen beşler civarında hayır çıktı. Diğer direniş kentlerinde yine aynı biçimde. Yani bu şu anlama da geliyor. Halk bu noktada da tutumunu çok ciddi ortaya koydu. Halk demokratik özerkliği sahiplendi. Bu anlamda geri adım atmış değil, bu taleplerinden vazgeçmiş değil. Aksine, bu aynı zamanda demokratik özerkliğin de referandumuydu, Kürdistan’da. Öz yönetim direnişlerinin geliştiği yerlerde bu kadar yüksek bir hayır oyunun çıkması bir bakıma demokratik özerkliğin de onaylanmasıdır. Referandumdan geçmesidir, kabul görmesidir. Bunun da direnişidir. Bu direnişin de sürdürülmesidir. 2015-1016’larda gelişen demokratik öz yönetim direnişlerinin en güçlü biçimde halen Kürdistan’da devam ediyor oluşudur ve bunun ifadesidir.
Kürtler tercihini net olarak demokratik özerklikten, demokratik cumhuriyetten, Türkiye’nin demokratikleşmesinden, Kürdistan’ın özgürlüğünden yana koydu. Faşist soykırımcı sisteme de Kürtler hayır dedi. Bu konuda tutumlarını da, yaklaşımlarını da çok net bir biçimde, açık bir biçimde ortaya koydu. Bu anlamda Kürtlerin tutumu nettir. Yani Kürdistan’da referandumda kazanan demokratik özerk Kürdistan, demokratik cumhuriyet oldu. Reddedilen faşist soykırımcı rejimi oldu. 12 Eylül anayasası oldu. Faşist soykırımcı Türk ulus-devlet sistemi oldu. Bu çok açık. Kürtler de, Türkiye demokratik kamuoyu da, toplumu da, bu iradeyi, bu tutumu çok net bir biçimde referandumda ortaya koydu.
HDP, HDK, DTK, DBP GÜÇLÜ BİR MÜCADELE VERDİ
AKP, HDP’nin etkili referandum çalışması yürütmemesi için bir strateji belirlemiş. Faşist mevcut rejimi kurumsallaştırmaya çalışıyor. Dikta rejimini yeniden ulus-devlet sistemi üzerine restore ederek kurumsallaştırmaya çalışıyor. Bu konuda en büyük engel kimdi? HDP’ydi, demokrasi güçleriydi, Kürtlerdi, Alevilerdi, Türkiye’de direnen demokratik özgürlükçü kesimlerdi. Demokratik muhalefetti kısacası. Bu 15 Temmuz darbe girişimini de demokratik muhalefeti tamamen tasfiye etme, bunun başını çeken HDP’yi tasfiye etme temelinde kullandı. Bu anlamda çok yoğun siyasi soykırım operasyonları geliştirdi. Yani tamamen demokratik muhalefetin önünde engel olarak ortadan kaldırmaya çalıştı. O açıdan çok yoğun bir biçimde yöneldi. HDP üzerinde korkunç bir soykırım siyaseti yürüttü. Eşbaşkanlarından, meclis üyelerine, il eşbaşkanlarından, ilçe eşbaşkanlarına, çalışanlarına binlerce insanı tutukladı. Siyasetçiyi, yurtseveri, aktif çalışma yürüten herkesi tutukladı. Öyle yaptı ki dışarda iş yapacak, çalışma yürütecek, mücadele edecek kimseyi bırakmamaya çalıştı. Yani bunu hedefleyerek çok ciddi bir yönelim içerisine girdi. Bu yönelimlerin esası da HDP’yi tasfiye etmekti. Bu çok açık. HDP’ye karşı bir tasfiye siyaseti yürütüldü ve yürütülmeye devam ediliyor. Bu referandumda da zaten temel bir şey Kürtlerin bundan sonra siyasete dahil olmaması ve siyaset yapmamasıdır. Yüzde on barajı falan çok geride kaldı. Mevcut rejim kurumsallaşırsa zaten iki partili bir sisteme dönüşecek. Bu anlamda parlamentonun da bir rolü ve etkisi kalmayacak. Bir bütünen Kürtlerin önünü kesme, siyaset dışı bırakma, Türkiye yönetimine hiçbir biçimde dahil etmeme temelinde MHP ile birlikte geliştirdikleri bir konsept. Bu açıdan da demokratik siyasete çok korkunç bir yönelim gelişti. Fakat HDP bütün bu yönelimlere karşı gerçekten çok güçlü bir mücadele verdi. O kadar siyasetçisi, eş başkanları, vekilleri, çalışanları tutuklanmasına rağmen halkla birlikte, halk sahip çıktı, HDP’ye halk çok güçlü sahip çıktı. Türkiye demokratik toplumu çok güçlü sahip çıktı. Halkla beraber bu referandum sürecini çok güçlü bir biçimde gerçekten HDP büyüttü, geliştirdi. HDP, HDK, DTK, DBP güçlü bir mücadele verdi. Bu mücadele halkla beraber verdi. Sokakta, meydanlarda verdi. Bundan çok önemli bir sonuç da ortaya çıktı. Ve şuanda sonuçları da ortadadır. Bu referandumda kazanan HDP oldu. Kürtler, Aleviler, Türkiye demokrasi güçleri oldu. HDP ve diğer demokrasilerinin öncülüğünde. Bu anlamda önemli bir rol de oynadı. Tabi yönelimler de HDP üzerinde sürüyor. Şimdi bu çok önemlidir.
DEMOKRASİ GÜÇLERİ BİR ÇATI ALTINDA TOPLANMALI
Türkiye’de çok ciddi gerçekten güçlü bir demokratik muhalefet ortaya çıktı. Gezi düzeyinde hatta Gezi’yi de aşan şu anda çok ciddi bir tepki var, Türkiye toplumunda. Yani Türkiye toplumunun yarıdan fazlası, yüzde altmış, altmış beş diyebiliriz, mevcut soykırımcı faşist rejime karşıdır. Şimdi bu muhalefeti bir potada toplamak, çok güçlü bir demokrasi cephesi örgütlemek, mücadeleyi, direnişi yükseltmek, geliştirmek, mevcut bu faşist dikta rejimin kurumsallaşmasını engellemek için topyekûn bir mücadele, direniş yürütmek gerçekten çok önemlidir. Bu süreç, bu referandum süreci, baharla birlikte aslında, 8 Mart, Newroz işte sonrası gittikçe yoğunlaşan referandum süreci güçlü bir demokratik muhalefet ve mücadeleyi ortaya çıkardı. İşte bunu örgütlemek lazım. Bunu bir cephede toplamak lazım. Bu son derece önemlidir. Müthiş bir potansiyel var gerçekten. Türkiye’de demokrasi potansiyeli var. Çok güçlü bir hayır cephesi oluşmuş. Bu hayır cephesini örgütlemek bunu ortak bir irade ve mücadele anlayışıyla buluşturmak, bir potada bir araya getirip bir sinerji ortaya çıkarmak sonuç almanın en temel şartıdır. Bu önemlidir. Çünkü bu muhalefet biraz dağınıktır, parçalıdır, lidersizdir, öncüsüzdür. Ciddi bir parçalılık var. Bu konuda HDK, HDP, diğer demokrasi güçleri çok etkili rol oynayabilir. CHP içerisinde bir kanat var, çok ciddi rol oynayabilir. Ulusalcı kanat dışında söylüyorum. Gittikçe zaten AKP’ye de eklemleniyor. Üslup değiştirmeye başladı. Bütün bu kesimlerin, demokrasi güçlerinin, bir çatı altında toplanması sonuç almak açısından son derece önemlidir.
CHP DİRENİŞ KIRICI BIR ROL OYNUYOR
Şimdi CHP’ye şöyle bir rol atfedilmeye çalışıldı; halen de bu tartışmalar var. Gerçi biraz soğudu ve geriye düştü. Türkiye’de ciddi bir muhalefet ortaya çıktı. Müthiş bir mücadele var, bütün faşist baskılara rağmen gerçekten bu çok önemlidir. Toplum korkuyu, sinmişliği aştı, ayağa kalktı, sokaklar meydanlar şimdi on binlerce, yüzbinlerce insanlarla dolu, bu çok önemlidir. Şimdi böyle bazı kesimler, bu kesimlerin öncülüğünü ısrarla CHP’ye vermeye çalışıyor. CHP’ye rol atfetmeye çalışıyor. İşte ciddi bir muhalefet var, işte ana muhalefet partisidir, ana muhalefet partisi rolü ve misyonu oynamalı. Gerçekten bir ana muhalefet partisi olmalıdır. Bu demokrasi güçlerinin sesi ve rengi olmalıdır. Yani böyle zorla, zorlayarak, sıkıştırarak adeta böyle gerçek bir ana muhalefet doğurmaya ve yaratmaya çalışıyorlar.
Maalesef birçok defada açığa çıktı ve ispatlandı ki CHP bu rolü oynayacak kudrette ve güçte değil. Öyle bir kapasitesi yok maalesef. Bir kesimde Hayır oylarını da ağırlıkta CHP üzerinden bir okuma var, bu da yanlıştır. Tabi ki CHP çalıştı, hayır içinde çalıştı, mücadele de etti. Bu hayır oylarının içinde tabi ki CHP’nin tabanı var. Fakat bu CHP’yi çok çok aşan bir yelpazedir, bir kesimdir. Bu çok açıktır. Şimdi CHP mevcut durumda, mevcut yaklaşımıyla zaten buna öncülük, liderlik yapamayacağını, ana muhalefet rolü oynamayacağını açık itiraf etti. CHP şu anda ne yapıyor? CHP gittikçe gelişen bu muhalefeti, direnişi ve mücadeleyi kırmaya çalışıyor. CHP, Direniş kırıcı, eylem kırıcı, mücadele kırıcı bir rol oynuyor yani uğursuz bir rol oynuyor, yani bunu törpülemeye çalışıyor. Sokaklara ve meydanlara dökülen halkı sokaklardan, meydanlardan sürmeye çalışıyor. Salonlara, basın açıklamalarına hapsetmeye çalışıyor. Yargı yargı, hukuk hukuk, kurum kurum dolaşmaya ve sevk etmeye çalışıyor. Ya ortada hukuk mu, yargı mı, AYM mi kalmış, AKP hepsine el koymuş. Hepsini kendi kurumu haline getirmiş. Ortada demokrasi yok.
OLMASI GEREKEN DEMOKRASİ MÜCADELESİDİR
Ortada ne var, demokrasi mücadelesi var. Olması gereken demokrasi mücadelesidir. Ortada demokratik bir kurum kalmamış. Bu devletin demokratik bir kurumu yoktur. Yargısı demokratik değildir. Ortada hukuk yok, hukuk bırakmamış. Bu anlamda CHP hukuksal mücadele verecek. Neyin hukuksal mücadelesini vereceksin, ortada hukuk mu kalmış. Bu bilinçli yapılıyor. CHP bunu bilmediği için değil, CHP’de çok iyi biliyor ki ortada hukuk, yargı, yüksek anayasa mahkemesi falan yoktur, kalmamıştır yani. Dağılmış, çürümüş AKP’ye teslim olmuş bir devlet gerçeği vardır. Erdoğan’ın iki dudağının arasından çıkan sözlerle yönetilen bir ülke vardır. Neyin hukuku? Türkiye’de çok keyfi bir yönetim, otoriter, faşist, dikta bir yönetim biçimi var ne hukuku? Söyledikleriyle yaptıkları birbiriyle çelişiyor. Zaman zaman bazı şeyler söylüyor ama CHP’nin yaptığı uygulamalar birbiriyle çelişiyor. Zaten en sonda açıklama yaptılar, kurumsal olarak biz sokak eylemlerinin içinde değiliz dediler. Yani aslında sokak eylemlerine tavır aldılar. Mücadele olmasın, direniş olmasın, mevcut bu hileyle, gaspla AKP’nin zorla elde ettiği referanduma evet deyin, kabul edin dediler. CHP bunu Türkiye halkına kabul ettirmek istiyor. Ve halkıda sokaklardan, meydanlardan çekmeye çalışıyor, halka “teslim olun” diyor. AKP’ye teslim olun diyor. Bu CHP’nin yeni bir tutumu değildir.
CHP AKP’NİN SİYASETİNİ DESTEKLEDİ
CHP baştan itibaren AKP’ye hizmet etti. CHP’nin katkısı olmasaydı kesinlikle AKP ne bu referandumu yapabilecekti, nede MHP’yle Ergenekonla, bilmem kimle ittifak yaparak Türkiye’yi bu kadar otoriter, faşist, dikta bir rejime mahkûm edecekti, bu kadar uygulamaya mahkum edecekti. Bu MHP’den daha çok CHP’nin desteğiyle oldu. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına CHP destek verdi. CHP’nin desteği olmasaydı, o dokunulmazlık kararı çıkmayacaktı, bu çok nettir. CHP’nin desteği olmasaydı, 7 Haziran seçim sonuçları gasp edilmeyecekti. 7 Haziran seçimlerine AKP sivil bir darbe yapmayacaktı. CHP’nin tutumu bunda belirleyici oldu. MHP ilk günden erken seçim diyerek AKP’nin yanında tavır belirledi ama CHP’nin de öyle oldu. MHP bunu çok açıktan, çok net ifadelerle dile getirdi, doğrudan yanında yer aldı ama CHP’de biçimi biraz farklı olarak CHP’de yer aldı. Ortak miting yaptılar. Bütün o süreci, 7 Haziran sonrası bütün uygulamalarda CHP AKP’nin siyasetini destekledi. HDP’ye karşı tüm uygulamalarını destekledi. Zaman zaman CHP içerisinde de utangaç utangaç bazı kesimler, kişiler tavır koydu, ses çıkardı, eleştirdi fakat kurumsal olarak CHP destek verdi. Bu anlamda bunu hep söyledik, CHP gerçekten parti olma vasfını yitirdi. Mevcut durumda CHP’nin öyle ana muhalefet partisi olma kabiliyeti de, vasfı da yoktur. CHP’de miladını doldurmuş bir parti. Artık CHP içerisinde de gittikçe bir ayrışma gelişebilir.
CİDDİ BİR LİDERLİK SORUNU VAR
Yani Türkiye’nin en büyük talihsizliği, Türkiye toplumunun şimdiye kadar demokrasi, özgürlük, eşitlik mücadelesi veren tüm bu toplumsal kesimlere öncülük yapacak, onların sesi olacak, etkili ve demokratik siyasetini yapacak bir gücün ortaya çıkamaması, demokratik bir blokun, demokratik bir CHP’nin oluşamaması, parçalı oluşu, bu güçlerinde parçalı oluşu. Yani en büyük talihsizliği budur. Yoksa gerçekten Türkiye toplumu bütün bu faşizme rağmen yarıdan fazlası yüzde 60’ı, 65’i demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten, adaletten, barıştan yanadır. Bunu açık ortaya koydu fakat dağınıktır, parçalıdır, gücünü bir araya getiremiyor, bunu ortak bir sinerjiye dönüştüremiyor, ortak bir mücadele iradesi ortaya çıkmıyor bu anlamda ciddi bir problem yaşıyor. Türkiye demokratik güçlerinin, Türkiye demokratik toplumunun ciddi bir liderlik sorunu var, demokratik siyasetin liderlik sorunu var. Bunu bir araya getirecek, birleştirecek, sesi olacak, motive edecek ve bu gücü bir arada toplayacak konsolide edecek bir problemi var şimdi de o sorunlar devam ediyor.
DEMOKRASİ CEPHESİ BİRLEŞİRSE FAŞİST REJİM ORTADAN KALDIRILIR
Bu kadar CHP’nin de ön plana çıkarılması, ısrarla CHP’den zorla bir öncülük, bir liderlik doğrultulmaya çalışılması bu noktada yaşanan yoksunluktan kaynaklanmaktadır. Bir bakıma çözümsüzlüktür, çaresizliktir. Aslında çok çaresiz midir valla çaresiz değildir. HDK bu konuda çok güçlü bir rol oynayabilir. HDP çok etkili, çok aktif rol oynayabilir. Türkiye’de birçok demokratik kesim var mesela bunlar bir araya gelebilir. HDK’dır, HDP’dir, ÖDP’dir, ESP’dir, SYKP’dir, Alevilerdir, Kürtlerdir, Türkiye’de yaşayan diğer farklı kimliklerdir, kültürlerdir, kadınlardır, gençlerdir. Muazzam bir kadın ve gençlik iradesi, gücü ortaya çıktı, güçlü bir potansiyel. Türkiye’de kadın hareketi güçlü bir harekettir, gençlik hareketi güçlü bir harekettir. Biz bunu gördük. Bir bakımda bu referandumda kazanan kadınlar ve gençlik oldu, kadınlar bu referanduma hayır dedi. Türkiye cephesinde güçlü bir kadın hareketi açığa çıktı. Kürdistan’da zaten güçlü bir kadın hareketi var. Kürdistan’da ve Türkiye’de güçlü bir gençlik hareketi ortaya çıktı. Dikkat edelim; bütün direnişlerde, eylemselliklerde kadınlar ve gençler en öndedirler. Müthiş bir potansiyel var, nicelik olarak devasa bir güç var. Zaten Türkiye Kürdistan toplumu genç bir toplumdur, nüfus olarak ta kadınların ve gençlerin sayısı çok fazladır, gençtir. Bu anlamda yani kadınların, kadın hareketinin, gençlik hareketinin Alevilerin, Kürtlerin tüm demokratik kesimlerin, ekolojik ve çevreci kesimlerin, anarşistlerin, anti kapitalist Müslümanların, sade Müslümanların yani tüm kesimlerin içinde olduğu geniş bir demokrasi hareketi, geniş bir demokrasi cephesi örgütlenirse bir demokrasi cephesi ve hareketi olarak bir araya gelir, gücünü bir potada birleştirip mücadele ederse kesinlikle bu faşist, dikta rejimi ortadan kaldırır ve kurumlaşmasının da önüne geçer. Türkiye toplumunun bu gücü ve dinamiği var.”