ÖNCE SOYKIRIMI DURDUR
Davutoğlu’nun yarın kente boş gelmemesini isteyen Dersimliler, hala süren soykırım ve asimilasyona son verilmesini bekliyor. Talepler net: “Yüzleşme, Alevilerin haklarının iadesi, cemevlerine statü, mezar yerlerinin açıklanması, anadilde eğitim ve Dersim’e özerklik.”
HAKİKİ YÜZLEŞME
Davutoğlu’nun ziyaretini ve gazetemizde yayınlanan soykırım belgesini değerlendiren Av. Erdal Doğan ise, “Dersim’de düşmana bile uygulanmayacak insanlık suçu işlendi. Bununla hukuki ve siyasi tüm boyutlarıyla yüzleşilmeli. İçi boş özürle olmaz” dedi.
ÖZÜR YÜZLEŞMEYLE OLUR!
Dersim soykırımında zehirli gazların kulanıldığına ilişkin yayınladığımız belgeyi gazetemizde okudunuz. Haberimize ilişkin ne diyeceksiniz ve bu belge üzerinden nasıl girişimler yapılabilir?
Bu belge şöyle bir itirafı tekrak gündeme getiyor. Zaten bu olayın insanlık suçu olduğuna dair belge çok. Planlama, hazırlık süreci ve konuyla ilgili yapılan tüm çalışmalar var. Ama bu belge şunu gösteriyor: Bazı harekete geçmeyen merciler açısından şunu yaratıyor. O kurumların, yaşanan vahşeti dönemin Başbakan’ı, dönemin Malatya Emniyet Müdürü hiçbir sansür uygulamadan anlatıyor. Bir insanlık suçu var burada. Bu insanlık suçunu, tespiti açısından, orada katledilen, mağalarda katledilen insanların kemikleri üzerinde, çevresi üzerinde ve o bölgedeki bilinen toplu mezarlarda araştırmaların dikkatlice yapılması, takipsizlik verilen hususlarla ilgili araştırmanın titizlikle yapılması ve bu konudaki unsurların, mesala kemikler üzerinde bir araştırma yaparsınız. Bu zehirler nasıl yapıldı diye. Çünkü bir kısımını mağalarda katletmişler. Bu hususta adli mercilerin resmen harekete geçmesi gereken bir husus. Özellikle Tunceli Cumhuriyet Savcılığı’nın bu konuyla ilgili harekete geçmesi gerekir.
Siz UCM’ye başvurdunuz...
Evet 2012’de UCM’ye bir başvuruda bulunduk, mesela bu olayın acımasızlığını belirten bir sürü belge var ama bu belgeyi de sunarak olayın vahşetini göstermesi açısından önemli. Bir de bu konuyla ilgili BM’de, ki bu çalışmaların bir ayağı da orada olması gerekiyor. Çünkü bu politikalar fiziki soykırımın yanı sıra özellikle bugün 40’lı yıllardan sonra külütürel soykırım da Dersim’de sürdürülüyor. Kültürel soykırımın projesi ta o dönemelerde oluşturulmuş. Anadili yasaklıyor, Alevi inancı statü sahibi değil. Aynı zamanda barajlar yapımına devam ediliyor. İbadet yerleri sular altında kalıyor. Aslında tüm bunlar bir inancın yok edilmesi anlamında bir harekettir. 90’larda döşenmiş binlerce mayın ölüm saçıyor ve insanlar fiili olarak hala giremiyor bölgelerine. Bütün bu hususlarla birlikte tekrar gündeme getirip, uluslararası kurumları, özellikle hukuk kurumlarını; BM gibi kurumların harekete geçirilmesi gerekir.
Bu soykırımla nasıl yüzleşilmeli?
Aslında şu an yapılanlar bir yüzleşme değil. Halen zaptu rapt altına altına almaya çalışan şeyler. Anadilde eğitim yapılmıyor ve insanlar kendi dillerinde ibadet yapamıyorlar veya eğitim alamıyorlar. Zorla din dersini kaldırmıyorsunuz halen asimilasyona devam ediyorsunuz. Halen o dönemi yaşayan çocuk yaşta kurtulmuş insanlar bugün 80 yaşında. Bırakın onları; torunlar, ikinci üçüncü kuşak çocuklar halen travma yaşıyor. Çünkü hiçbir şey olmasa bile inkara tabiler. Kimliklerinden dolayı inkar ediliyorlar ve potansiyel suçlu olarak görülüyorlar. Siz bu durumu ortadan kaldırmadığınız sürece yüzleşemezsiniz. Dersim diyorsunuz... Dersim aslında bir coğrafya. Yani Tunceli il sınırlarına sıkışmayan Hınıstan, Koçgiri’ye kadar oluşan bir coğrafya; bu coğrafyanın fiili ilişkilerini yeniden kurmak için elinizden gelen her şeyi yapmak zorundasınız. Bu bölgedeki asimilasyona son vermelisiniz. Tüm bunlar yüzleşmenin adımları olmalı. Yani bir manada Avrupa’daki gibi. Bir evden bir Musevi alınıp götürülmüşse o Musevi’nin evinin önüne ayağınızın çarpacağı yükseklikte kaldırım taşı koyarak kişinin gelip geçtiği noktada takıldığında ‘aaa burada ne olmuş’ dediğinde, işte oradan ‘Museviler götürüldü’ deyip hatırlatacak, bir daha yapılmaması konusunda, gündelik hayatın bir parçası olarak da soykırımın mahkum edilmesi gerekir... Demirtaş’ın dediği doğru, Davutoğlu devlet adına gerçekten samimi bir özür dilemek istiyorsa aynı Willy Brandt gibi git Seyid Rıza’nın önünde diz çök ve özür dile. Mezarlarını ailelerine teslim et. Bu sembolik de olsa önemli bir işarettir... Yani adım atılması açısından.
Özür böyle bir anlam taşır. Yoksa özrün içini boşaltmak, aslında bir daha ben o suçu işlerim anlamına gelir.
Davutoğlu hafta sonu Dersim’e gidecek. Bir “Alevi paketi” açıklaması bekleniyor. Buna ilişkin ne söylersiniz?
Benim öngörüm herhalde bunları yapmayacak. Bir algı operasyonu olarak bal çalmak gibi. Nedir, işte kültür evleri olarak tanıyacağız. Dersim’in adını vereceğiz. Dersim’in adını verirken de bu şekilde vermeyecekler. Böyle adımlar atılarak mezarların yerleri ile ilgili belki kısmen bir çalışma yapılabilir. Bu adımlar cılız adımlar. Bunlar dediğim gibi, Alevilerin inancını tam bir statü gibi sayacaksınız. Bunları yapmadığı sürece, bunları politika olarak kullanmak ve aynı zamanda CHP ile kendisini polemik haline getirip devam edecek. Bu aynı zamanda partiler arasında bir polemik konusu oldu.
Bahçeli ve Bahçeli tarzında düşünen ırkçı CHP’liler için neler söyleyeceksiniz?
Şimdi bence bu gerilim, gerçekler karşısında ırkçı yapı ciddi bir şekilde kabuslar görüyor. İnkarın ötesinde hakeretlerle geçmişini kapatmaya çalışıyor. Ama artık çok geç. Artık Türkiye 1930’ların Türkiyesi değil, bilgiler, belgeler bütün dünyaya her şekilde yayılıyor ve Aleviler eski aleviler değil. Aleviler artık kendisini koruyabilecek mekanizmalara konumlara sahip. Aleviler Kobanêlilere ve Êzidîlere yapılanları görüyor. Bu nedenle bu çağda artık bu yalanlara inanmıyor. Yalnızca Aleviler değil Alevi olmayan halklar da artık inanmıyor. Bu kişilerin ırkçı çıkışlarının bir nedeni de bugüne kadar uyutageldikleri politikaların, rejim politikasının, yalan politikasının çöküşü.
UCM’deki dava sürecinde bir gelişme var mı?
UCM’deki gelişme şu, Türkiye uluslararası ceza mahkemesine taraf olmamakta ısrar eden bir ülke. Zaten taraf olmadığını bile bile biz götürdük. Amacımız şuydu, Türkiye’nin bu inkarcı imha ve soyrıkım tarihini UCM’nin savcısına sunmak ve bu politikanın yargı yetkilerini aldıkları 2012 tarihinden itibaren devam ettiğini göstermekti. Buna göz yumulmamasını söyledik. Yoksa çok ciddi bir şekilde bu soykırımın ve asimilasyon politikalarının devam edeceğini anlattık ve buna müdahale edilmesi konusunun aciliyet gerektirdiğini belirttik. Ve ne kadar haklı olduğumuzu 2002’de, işte Kobanê’de Şengal’de gördük. Bu konuyla ilgili halen asimilasyon politikalarının devam ederek Alevi çocukların nasıl kafalarının yıkandığını da görebiliyoruz. Şimdi savcının bize verdiği yanıt, çok ciddi iddialar, bunu biz arşivimize aldık, sayı numarası şudur, uluslararası hukukta bir yargılama yetkimiz doğduğunda, -çünkü Türkiye taraf değil- biz bu dosyayı indireceğiz ve işleme sokacağız dedi. Türkiye taraf olursa dosyayı açarız dedi. BM’ye dahil bir savcılık ve mahkemedir orası. Bunun devamını BM İnsan Hakları Konseyi’ne başvurusunda destekleyecek çalışmalar yürüteceğiz. Önümüzdeki dönem buna paralel olarak İnsan Hakları Konseyi’nde çalışmalar yürütülecek. Çünkü Türkiye yüzleşmiyor. Alevi inancını tanımıyor, anadilde eğitimi yapmıyor, anadilde halen yasakları devam ettiriyor.
Son olarak Dersimlilere bir çağrınız var mı?
Soykırım suçları büyük suçlar. Bu konuyla ilgili yüzleşmek ve bunun mağdurlarının mağduriyetlerini gidermek öyle hemen bir anda olmuyor. Ve bu konu ile ilgili polemikler, inkarlar devam edecek. Biraz zaman alsa da bu gerçekle Türkiye yüzleşmek zorunda. Sürdürülebilir bir acı değil bu. Çünkü üçüncü dördüncü kuşak bu travmaları halen yaşıyor. Çünkü bu imha ve inkar politikalarına artık bu gerçek üzerinden çalışılarak son verilecek. Son vermek için çabalıyoruz. Dersim özellikle Aleviler için çok önemli bir yerdir. Ocaktır. Orada barajlar yapılarak ne Aleviliklerini ne de etnik kimliklerini burada bitirmek konusunda izin vermeyeceklerdir.
M. Kemalkatliamın her aşamasında var
Mustafa Kemal’in bu katliamdan haberi yoktu gibi şayalar çok dillendiriliyor ne dersiniz?
Mustafa Kemal Cumhuriyet rejimi ile birlikte bu soykırımların her aşamasında var. Ölene kadar var. Dersim meselesinde de var. Karar alma mekanizmasında, bakanlar kuruluna sevkiyatı 4 Mayıs 1937 harekat kararından, ondan öncesi parlementodaki yasaların çıkartılmasında, ondan önceki raporların hazırlamasında Seyid Rızaların asılmasında ve sonrasında yani tüm aşamalarda Mustafa Kemal bilgi sahibi ve aynı zamanda uygulama sahibi. Hatta o kadar olayla ilgileniyor ki askeri harekatın planlarını bile çizecek kadar olayın içinde. Kendisi bölgeyi ziyaret ediyor operasyonların yapıldığı dönemde. Yani Atatürk bu soykırımın her aşamasında var.
Uluslararası hukukta bu soykırım suçudur
Bu zehirli gazların kullanılması konusunda uluslararası hukuk ne diyor? Bunun cezası nedir?
Zehirli gaz düşman görülen taraflar açısından, savaş alanında tarafların birbirine karşı kullanmayı yasakladığı Cenevre Savaş Konvansiyonu’na göre bir husustur. Fakat bu rejim için düşman olma ötesinde, düşmana kullanılmayacak zehirli gazları, her türlü yasaklı hususu Dersim halkına uyguluyor. Desim’de halk hep düşman ötesi görülmüş. Ya öldürülecek ya asimile edilecek; evlatlık verilen kızlar, Türkleştirme ve aynı zamanda kimliksizleştirme politikaları devam ediyor. Uluslararası hukukta bunun yeri çok açık. 1948 tarihinde BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması ile ilgili konvansiyonun 2. Maddesi’ne göre, bu tür imha etmeler, etnik bir grubun belli bir bölümünü hedef almak yok etmek, cinsiyet, kimlik veya inancından siyasal kimliğinden dolayı hatta hiç öldürmeseniz bile, toprağından alıp başka bir yere nakil etseniz bile bu soykırımdır. Çocuklarını evlatlık verseniz bu soykırımdır. Bunların adı soykırım. Bu gibi insanlığa karşı suçlar en ağır suçlardır. Bu hususlar ayrıca Roma Statüsünde 1998 tarihinde imzalanmış sözleşmeye göre, hem savaş suçu, ki burada savaş yoktur. Ama Sabiha Gökçen’e savaş pilotu diyor. İlk savaş pilotu olarak lanse ediliyor. Yani halkla savaşın ne boyutlara geldiğini gösteren acımasız bir durum. Bu husus Musevi Soykırımı’ndan önce kullanılmış. Zaten İhsan Sabri Çağlanyangil anılarında yazıyor. Bu suçların devlet tarafından, failler ölebilir ama devletin sorumluluğu süreklilik arz eder ve devletin bu halkın kurbanlarının çocukları ve çevresi ile, akrabası ile çevresi ile, kimse kalmamışsa bile insanlık alemi nedeniyle yüzleşmesi gerekiyor. Arınması gerekiyor o suçtan.