Taksim Gezi Parkı’nda başlayan eylemler bir anda kitleselleşti ve TC sınırları içindeki hemen hemen tüm şehirleri sardı. Polisin vahşi saldırılarına rağmen, eylemcilerin direnişi kırılamadı. Hatta, iktidar Taksim Alanı’nındaki güçlerini çekmek zorunda kaldı. Uluslar arası kaymuoyu da, eylemlerin muşru ve demokratik niteliğini tanıyıp destekledi.
Farklı etnik köken ve inanaçtan, hemen hemen tüm sınıflardan kesimlerin bu eylemlere katılması, destek sunması ve bu denli şidetli bir tepki ortaya koyması, ortada ciddi bir sosyal sorun ve gerilimin olduğunu çok açık bir şekilde göstermiştir.
Bu isyanın nedeni nedir?
Bu eylemliğe spontane başlayan bir isyan demek daha doğru olur. Böylesi eylemlilikler bir anda ve küçük grupların zorlaması ile ortaya çıkmazlar.
Bu isyan, Gezi Parkı’nın halka sorulmadan yıkılıp yerine iş merkezi olarak kullanılacak bir kışlanın yapımına gösterilen tepki ile başlasa da, genel anlamda iktidar ile halkın bazı kesimleri arasında yaşanan çatışma ve gerilimin bir sonucudur. Gezi Parkı’nın yıkılması sorunu, AKP iktidarının halkın farklı kesimlerinin sorunlarını ve isteklerini dikkate almadan kendi dayandığı sermaye sınıfları ve yandaşlarının çıkarları doğrultusunda uydguladığı genel politk çizginin ortaya çıkardığı sorunlardan sadece birisidir.
AKP iktidarı, uzun bir zamandır işçi, memur, ögrenci eylemlerini polis zoru ile ve şiddetle bastırıp dağıtıyordu. Yakın zamanda Taksim Meydanı’nı keyfi bir şekilde 1 Mayıs kutlamalarına kapattı ve adeta İstanbul’da sıkıyönetim uyguladı. Emek Sineması’nın yıkılmasını protesto eden göstericiler de çok ağır saldırılara uğradılar.
Polis adeta AKP’nin milis gücü gibi davranıyor ve göstericilere intikam alırcasına saldırıyor.
Çıkarılan yasalarla insanların özel ve sosyal yaşama alanlarının sınırları iyice daraltılıyor. Kitleler giderek etraflarındaki kuşatmanın daraltıldığı ve ağırlaştırıldığını görüyor.
Yakın zaman kadar aynı şiddet Kürt Halkı’na karşı uygulanıyordu. Gösterilerde ya da keyfi operasyonlarla yakalanmış pek çok Kürt halen cezaevlerindedir.
Aleviler pervasızca ötekileştiriliyor, talepleri ve değerleri dikkate alınmadığı gibi, giderek artan bir biçimde saldırı ve tehditlere maruz bırakılıyorlar.
AKP iktidarı, halkın büyük bir kesiminin karşı çıkmasına rağmen, Suriye’ye açıkça müdahale ediyor, çetleri silahlandırıp bu ülkeye gönderiyor. Üstelik dinci çeteler artık Türkiye’nin içine iyice yerleşti ve eylem yapar duruma geldiler.
Kısaca söylersek : Bu isyan, Erdoğan’ın kurmaya çalıştığı gerici-faşist nitelikli tek adam-tek parti diktatörlüğüne ve bu diktatörlüğün giderek artan baskısına karşı gelişmistir.
Direnişin verdiği ders
Bu isyan, Başbakan Erdoğan’a şu dersi vermiştir: Sen aldığın % 50 oyla, diğer % 50’yi hiçe sayıp istediğini yapamazsın. Sen Padişah değilsin, olmak istesen de biz buna izin vermeyiz.
Peki, Erdoğan bu eylemlerden gerekli dersi aldı mı? Hayır almamış. O adeta realiteden kopmuş bir biçimde taraftarlarını salonlarda toplayıp, Hitler vari nutuklar atıyor ve bol alkış alıyor. Bu durum onun egosunu fazlası ile tatmin ediyor. Sanıyor ki, % 50 seçmen bana oy veriyorsa, bu kadar kişi beni alkışlıyorsa, demek ki, ben haklıyım ve doğru yapıyorum. O dünyayı ateşe veren Hitlerin de, son yıllarında neredeyse Almanlar’ın yüzde yüzünün tam desteğine sahip olduğunu unutmamalıdır.
Olaylardan sonra yaptıgı konuşmada eylemcileri çapulculukla suçluyor ve parkı yıkmak için bunlardan izin almayacağını söylüyor ve izni bize oy veren millet verdi diyor. Ne sakat bir demokrasi anlayışı. Seçmenin yarısının oyunu (ki onu da nasıl aldıgı belli değil) aldı diye, her şeyi yapabilceğini sanıyor.
Bu sakat mantık kendisini başka bir söylemde de gösteriyor: AKP çevreleri diyorlar ki, Demokraside hesap sorma yeri meydanlar degil sandıktır. Beğenmiyorsan sandıkta tepkini göster. Yer yüzünde böyle bir demokrasi örneği ve anlayışı yok. Böylesi bir anlayış ve uygulama, olsa olsa AKP’nin alaturka demokrasisinde olur.
İktidarlar sadece seçimlerde değil, iktidar sürecinde de halk tarafında denetlenir. Halk, anti-demokratik uygulumalara ve yolsuzluklara karşı, alanlarda, basında vb kanallarla gerekli tepkiyi verir. Böylece iktidarlar yanlış uygulamalardan vazgeçirtilir ve hatta sorumlular istifa ettirilir. Bu temel demokrasi kurallarını bile içselleştirmeyen bir partiden demokrasiyi ilerletmesini bekleyenler varsa, gerçekten onların sefaletine acımak gerekir.
AKP iktidarı, içerde ve dışarda hemen hemen tüm kesimlerin yorumlarında da dile getirdikleri somut gerçekliği göremezse ve gerekli dersler çıkaramazsa, daha büyük patlamalara hazır olması gerekir.
Ezilenlerin de bu isyandan öğrenmesi gerekenler de vardır. Tüm ezilenlerin şunu anlaması gerekiyor: İşçi sınıfını ezen, Kürdü de ezer. Kürdü ezen Aleviyi de ezer. Aleviyi ezen, Hıristiyan’a hiç dost olmaz. Çünkü, bir iktidar herhangi bir azınlığı ya da toplumsal grubu eziyorsa, bu demektir ki, o iktidar demokratik bir iktidar değildir. Demokrtik olmayan bir iktidar, kimden gelirse gelsin daha fazla demokrasi, daha fazla hak ve özgürlük taleplerini karşılamaz tersine zorla bastırır. Marks, „Başka ulusu ezen bir ulus özgür olamaz“ derken, bize tam da bu gerçekliği anlatıyordu.
Ahmet Aydın
03.06. 2013