'Aleviler Barış İstiyor' başlığı ile 8 Ağustos'ta Ankara'da düzenlenen toplantının sonuç bildirgesi yayınlandı.
Bildirgenin tam metni:
Biz, 08 Ağustos 2015, Ankara’da bir araya gelen, Türkiye ve Avrupa da ki Alevi, Bektaşi, Kızılbaş toplulukların örgütlü Alevi kuruluşları kamuoyuna duyururuz ki
Oğulların, kızların, evlatların huzur içinde gözlerini yummuş ana babalarının cenazelerini sırtlanacağı bir ülke umudundan, ana babaların kanlı gözyaşlarıyla oğullarını ve kızlarını toprağa verdiği günleri yaşıyoruz yine.
7 Haziran seçim günlerinde, millet iradesinin biricik adres olacağını iddia ederken aynı zamanda demokratik parlamenter sistemin olağan bir parçası olan tüm toplumsal muhalefete yönelik saldırılar, muktedirlerin iktidarı kaybetmeleri halinde neler yapabileceklerinin bir provası mahiyetindeydi.Seçim sürecinde “verin 400 milletvekilini, bu iş tatlılıkla, huzur içinde bitsin” diyerek sözüm ona millete saygı duyanlar milletin iradesini rehin almaya giriştiler. Tek başına iktidarı kaybettikleri anlaşılınca, Suruç katliamından bugüne kanlı oyunlarını sahnelemeye giriştiler.
Kendisi gibi olmayan herkesi “kafir” ve “katli vacip” gören ve yok edilmesinde hiçbir beis görmeyen, IŞİD vahşetine silah, kan ve can taşıyan, ülkemizi bu vahşi örgüt için yol geçen hanına çeviren, bu katliam örgütlenmesiyle kirli ticari ilişkiler kurmakta hiçbir sınır tanımayan AKP iktidarı, ana yurdunu bu vahşiler sürüsüne karşı dostlarıyla birlikte, canla başla savunan Kürt toplulukların elde ettiği zaferi kendi yenilgisi saymakta da bir an bile tereddüt etmedi. Beş gün içinde Şam’da Emevi camiinde namaz kılma hayallerine, Kobane’nin üç gün de düşeceği rüyasını ekleyenlerin hayallerini ve rüyalarını bu katliam örgütlenmesine karşı yurtlarını savunanlar bir kabusa çevirdi. Ulusal ve uluslar arası düzeyde işlediği suçları ancak tek başına iktidar ve tek adam yönetimiyle gizleyip aklayacağı hesabını yapanların hesaplarını, dillerine pelesenk ettikleri millet iradesi bir anda paramparça etti.
Eğer bugün kurşunlar insanların bedeninde, ateş annelerin yüreğinde ise, alevler ormanlarımızı, dağlarımızı yakıp kavuruyorsa, Silopi’de perdesi kımıldayanın camları kurşunlanıyorsa bunun nedeni Türkiye’deki tüm toplulukları birbirine düşman etmek isteyen ve meşruluğunu tümüyle yitirmiş bulunan AKP iktidarının bizi içinde savrulmamız için tıkmaya çalıştığı bu karanlık tüneldir. Biz, Alevi örgütlerinin temsilcileri, işte içinden geçtiğimiz bu karanlık tünelin savrulmalarında yok olmamak için aydınlığı, umudu ve ufuktaki ışığı görmek için bir araya gelmiş bulunmaktayız.
Açıkça ilan ederiz ki ülkemizin içine sokulduğu bu karanlık dünyanın başlıca sorumlusu gayrı-meşru AKP iktidarı ve bu iktidarı tek adam diktatörlüğü için hayati bir basamak olarak kullananlardır. Bu iktidarın kanlı siciline her gün yeni sayfalar eklenmektedir. Bu şebekenin 13 yıllık iktidarında yapmayı en iyi bildiği şeyin ayrmcılık, ötekileştirme, nefret ateşinin harlandırılması, düşmanlaştırma politikaları olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu politikanın kurbanları olanlar, en başta Aleviler olmak üzere din ve inançları bakımından farklı olanlar, en başta Kürtler olmak üzere etnik kimlikleri bakımından farklılığına sahip çıkanlar, farklı cinsel yönelim ve tercihlerini baskı görmeden yaşama hakkını ileri sürenler, engelliler ve kendi yaşam tarzlarına karışılmamasını isteyen tüm kesimler, elbette, hepsinin üstünde ve ötesinde kadınlardır. Bu iktidar yalnızca farklı kimlikleri bir kan deryası içinde boğmaya yönelmemekte, aynı zamanda Türkiye işçi sınıfına karşı da topyekün bir katliam girişiminde bulunmaktadır. Soma, Ermenek gözle görünür örnekler iken, gözle görülmeyen hesabı bile tutulmayan işçi cinayetleri herkesin hatırındadır ve gözlerimizin önündedir. Özetle AKP iktidarı iktidarını korumak için toplumun tüm kesimlerine açık bir savaş ilan etmiştir. Bu savaşı meşrulaştırmak için de her kritik anda yardımına koşan MHP’nin ve ırkçı saldırganlığın ipine sarılmaktadır.
Milliyetçiliğin ipiyle kuyuya inenler o kuyudan yoksul halk çocuklarının kanlı cenazelerini sırtlanıp çıkma peşindedir. Kendi kanlı tarihlerini, katliamcı sorumluluklarını yoksul halk çocuklarının cenazelerine örtülen ve her ulusal birliğin kutsalı sayılan bayraklara sararak gizlemek isteyenler, bayrağın sürekliliğiyle,kendi katliamcı zihniyetlerini de bu ülkede daim kılmak istiyorlar. Onlar da biliyor ki dünyanın hiçbir bayrağı, gencecik evlatlarımızın dökülen kanlarının bir damlasını ve o kanlı ellerin sorumluluğunu örtmeye yetmez.
Şimdi ülkemiz sınırları içinde sahnelenmeye çalışılan bu kanlı oyunun yıllardır AKP desteğiyle, sınırlarımızın dışında sahnelendiğini biliyoruz. Bu kanlı eylemlerin somut örneklerini; sınırımızın hemen ötesinde IŞİD tarafından kurulan köle pazarlarında esir alınan, satılan, başı kesilen, kurşuna dizilen, evlere kapatılan, yerinden yurdundan silah ile göç ettirilen fiziki ve psikolojik şiddete maruz kalan, aç susuz bırakılan, “Selefi Akım” hediye olarak verilen Ezidi, Alevi, Nusayri, Şebek, Şii, Süryani, Hıristiyan, Dürzi vb. toplumsal grupların yaşamın her alanında insan yerine konulmayan kadın, çocuk, yaşlı, genç, bugün tarihin en büyük zulmü ile karşı karşıya kalanları hiç kimseye unutturamayacaktır.
Bu günkü IŞİD ve Selefi Akımın’ın uygulamalarını yarının Türkiyesi’nde görmek istemiyorsak hep birlikte insanlığa yönelik şiddete, zulme, baskıya, dışlanmaya karşı güçlü ve etkin bir mücadele vermeliyiz. Bu ödev, sorumluluk ve görev hepimizin ortak borcu ve çabası olmak zorundadır. Aksi takdirde yarın hiçbirimiz bu vebalin altında kalkamayız.
Birçok ülkede katliamlar ve toplu ölümler, artık modern dünya tarafından kanıksandı, normal gibi algılanmaya başlandı. Gelişmiş toplumların, az gelişmiş dünyadaki katliam ve ölümlere karşı duyarlılığını yitirmesi, çok tehlikeli bir döneme girdiğimizin kanıtıdır. Kaygımız, katliamların bizim toplumumuzda da kanıksanması ve sıradan bir durum gibi algılanmaya başlamasıdır. Ülkemizde bu kanıksama, kısa erimli ve dar siyasi çıkarlar için yükselen savaş çığırtkanlığı ve nefret söylemi ile el ele yürüyor.
Alevi-Bektaşi-Kızılbaş toplumunun en vurucu “silahı” her zaman olduğu gibi,farklılıkların barış içinde bir arada yaşamasını savunan barış iradesidir! Yüzyıllardır farklılığı yüzünden binlerce evladını kaybeden biz, bugün bizi ve diğer tüm farklılıkları tehdit eden bu savaş tehdidine karşı sesimizi en gür perdeden çıkarmak zorundayız. Başta tüm müslaman topluluklar olmak üzere, tüm dünya bilmelidir ki muktedirlerin savaş çığırtkanlığı ve savaş oyunlarına karşı, savaşa karşı cihat, en büyük cihattır! Kendi nefislerinin iktidar soluğuyla gırtlağına kadar dolu olanlar bugün barış için mücadele veren tüm kesimleri bastırmaya çalışarak meydanı savaşa terk etmeye çalışmaktadırlar.
Bizim inancımız, insanı başa alan bir inançtır, en ağır suç saydığımız eylem ise cana kastetmektir. Bu nedenle Alevi-Bektaşi-Kızılbaş toplumu hem kendimize yönelen tehditlere karşı, hem de ülkemizde ve komşularımızda yaşanan kanlı gidişe, bu kanlı gidişi normalmiş gibi görmeye ve göstermeye çalışanlara karşı ayak diremeliyiz.
Bu savaş çığırtkanlığının bir piyonu olmayı reddediyoruz!
Bir an önce çatışmaların durmasını ve daha fazla kan akmamasını istiyoruz!
İnsanların temeli ne olursa olsun, farklılıkları nedeniyle katledilmesine hayır diyoruz.
Türkiye toplumu barış iradesine sahip çıkmalıdır. Bilinmelidir ki barış yoksa, adı, sıfatı ne olursa olsun, hiçbir özgürlük de olmayacaktır! Barışa sahip çıkmak farklılıklarımıza, kimliklerimize, özgürlüklerimize sahip çıkmaktır! Bu doğrultuda tüm sivil toplum kuruluşlarını ve tüm siyasi kurumları sorumluluğa ve göreve davet ediyoruz. Bilinmelidir ki kendi yaralarımızla yüzleşmeyi reddederek, yaralarımızı ve utançlarımızı gizlemek için halkın bağrında yeni yaralar açarak bu ülkeye barış gelmeyecektir.
Toplumlar gruplar arası görüşmeler yoluyla çözülmeyecek sorun yoktur. Yeter ki taraflar arasında bu konuda irade olsun. Bölgemizdeki halkların dostu ülkelerin ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm uluslararası kurum ve kuruluşların, toplumsal gruplar arası sorunların barışçı yoldan çözülmesine yönelik bir girişim başlatmasını, en azından çatışan taraflara bu konuda uyarı ve telkinlerde bulunmasını arzularız.
Alevi – Bektaşi- Kızılbaş Kuruluşları olarak Türkiye kamuoyuna sunduğumuz çalışma planlarımız:
1. Sağlıklı bir barış ve diyalog ortamının tekrar gelişebilmesi için tarafların ivedilikle ellerini tetikten çekmelerini talep ediyoruz.
2. Alevi Bektaşi-Kızılbaş Kuruluş temsilcilerininoluşturduğu “Barış ve diplomasi kurulunun” oluşması ve ulusal ve uluslararası düzeyde girişimde bulunulması
3. Ortadoğu Balkanlar ve Türkiye Alevi Topluluklarının katılacağı bir barış konferansı düzenleyecektir.
4. Oluşturulan heyetin TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin olağanüstü toplanması yönünde girişimlerde bulunması. Meclis’te temsil edilen dört siyasi partinin Grup Başkanvekillerinden randevu talep edilecek ve Alevi – Bektaşi toplumunun ve ülkemizin içinde bulunduğu türbülanstan bir an önce çıkması için kaygı ve önerilerimizi sunacağız.
5. Ülkemizin birçok yerinde devam eden orman yangınlarının bir an önce söndürülmesi ve yenilerinin bir daha yaşanmaması için Meclis kampüsünde merkezi bir yere ‘barış fidanı’ dikilmesi için gerekli girişimler yapılacak. Aynı şekilde, 81 ilin kent merkezlerine de ‘barış fidanı’ dikilmesi için talepte bulunulacak.
6. 2015-2016 eğitim-öğretim yılı başında ortaöğretim ve üniversite öğrencilerinin tamamına yönelik ulusal ve evrensel barışın anlamına, önemine ve birlikte yaşama kültürüne ilişkin bir genelgenin yayımlanması için gerekli girişimlerde bulunacaktır.
7. Bu metin başta Meclis Başkanı, Milletvekilleri, Siyasi Partiler, Elçilikler, Üniversitesi Rektörlükleri, AB bünyesinde bulunan değişik kurumları olmak üzere ilgili tüm kesimlere gönderilecektir.
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Avrupa Alevi Gençler Birliği
Alevi Bektaşi Federasyonu
Alevi Dernekler Federasyonu
Alevi Vakfılar Federasyonu
Alevi Kültür Dernekleri
Demokratik Alevi Dernekleri
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı
Hünkar Vakfı
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği