Perşembe, Kasım 21, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Paris ve Silopi katliamları, Kürt halkına karşı uygulanan soykırım planın birer halkasıdırlar

 

Paris ve Silopi katliamları, Kürt halkına karşı uygulanan soykırım planın birer halkasıdırlar

 

Ahmet Aydın

08. 01. 2016

 

9 Ocak 2013 tarihinde Türk devletinin karanlık güçleri tarafından Paris‘te katledilen üç Kürt kadın devrimci, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i andığımız bugünlerde; yine Kürt kadınları katlediliyor.

Nasıl ki, IŞİD bir halka ve topluma saldırdığında, gerici faşist zihniyeti gereği öncelikle kadınlara yöneliyorsa; siyasal İslamcı AKP iktidarı ve iktidar ortakları olan şovenist-faşist kesimler de, Kürt halkına saldırdıklarında öncelikle Kürt kadınına yönelmektedirler. Çünkü bu gerci-faşist kesimlere göre kadın bir toplumun en zayıf halkasıdır ve oradan vurarak bir toplumu çökertmek daha kolaydır.

Katliamlar en başta Kürt kadınlarına yönelse de, 3 aylık bebekten 70 yaşındaki ihtiyara kadar Kürt halkının tüm kesimleri bu barbar soykırım saldırısının hedefindedir. Hem de; her yeni katliam ve cinayet, IŞİD’le yarışırcasına, sürekli daha barbar uygulamalarla gerçekleştiriliyor.

Bu barbar saldırıların son örneği Şırnak’ın Silopi ilçesinde gerçekleştirildi. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Meclis üyesi Seve Demir, Özgür Kadın Kongresi (KJA) üyesi Fatma Uyar, Silopi Halk Meclisi Eş Başkanı Pakize Nayır ve 20 yaşındaki İslam Atak; 4 Ocak 2015 tarihinde Şırnak’ın Silopi ilçesinde yaralı halde yakalanarak infaz edildiler.

İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, sıkıyönetim uygulamalarının başlamasından bu yana Silopi’de katledilen üç kadın devrimci dışında, patlamaların ve keskin nişancıların hedefi olan, ayrıca sağlık hizmetlerine ulaşım güçlükleri nedeniyle tedavi edilemeyen 25 kadın ve 44 çocuk hayatını kaybetti.[1]

Son kurbanlardan birisi de 3 Ocak pazar günü Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yasak uygulanmayan bir mahallede evlerine düşen top ile yaşamını yitiren 38 yaşındaki Melek Apaydın oldu.

Sıkıyönetim uygulamaları başladığından bu yana, katledilen sivillerin toplam sayısının 130’dan fazla olduğu belirtiliyor.

Hukuksuz bir sömürgeci faşist rejim

Sokağa çıkma yasağı esas olarak bir sıkıyönetim dönemi uygulamasıdır. Bu durumda bile sokağa çıkma yasağını ihlal etmenin cezası 100 liradır. Fakat şu anda Kürdistan’ın bir bölümünde yasal olarak sıkıyönetim ilan edilmediği halde, fiilen sıkıyönetim uygulanmaktadır. Ve sokağa çıkma yasağının ihlalinin cezası 100 lira değil, keskin nişancılar tarafından öldürülmektedir. Açıktır ki, Türk devleti Kürdistan’da kendi hukukunu bile uygulamıyor, o bölgeyi tamamen keyfi ve faşist bir rejimin koşulları altında yönetiyor.

Türk devletinin Kürdistan’da oluşturduğu rejim öylesine insanlık dışıdır ki, on binlerce insan günlerce elektriksiz, susuz ve yetersiz gıda koşullarında sokağa çıkamadan, kuşatma altında tutuluyor. Yaralıların hastanelere taşınmasına izin verilmediği gibi, yarılılara müdahale eden sağlıkçılar katledilmektedir. Ölülerin sokaklardan alınıp toprağa verilmesine de izin verilmeyerek cenazeler günlerce sokaklarda bekletilmektedir. Bütün bunları yapanlar da sözde cenazeye eziyeti yasaklayan İslam dinine inanıyorlar. Bu IŞİD türü Müslümanların ortakları sözde ‘solcu’ gerçekte neo-faşist Doğu Perinçek gibileri de, savaş koşullarında cesetlerin günlerce sokaklarda bırakılmasını zaten ‘normal’ bir durum olarak görüyorlar.

Türk devleti Kürdistan’da yürüttüğü soykırım savaşı sürecinde uluslararası savaş hukukunu açıkça ihlal ediyor. Uluslararası İnsancıl Teamül (Örf-Adet) Hukuku’na göre:

‘’Koşulların izin verdiği her zaman ve özellikle bir çarpışmadan sonra, çatışmanın her bir tarafı zaman geçirmeden ve olumsuz nitelikte ayrım gözetmeksizin, ölüleri aramak, toplamak ve tahliye etmek için mümkün olan bütün tedbirleri almalıdır.’’

‘’Ölüler saygılı bir biçimde defnedilmeli ve mezarlarına saygı gösterilmeli ve gerektiği gibi bakılmalıdır.’’[2]

Türk askeri ve polisi bu uluslararası hukuk kurallarına, insancıl teamüllere uymak bir yana, Kürt halkına daha fazla eziyet etmek amacıyla; kasten tersi yönde uygulamalar gerçekleştirmektedir. Türk silahlı güçleri geleneksel ve yaygın bir uygulama olarak Kürtlerin cenazelerine eziyet etmektedirler. En son Ekin Van örneğinde olduğu gibi özellikle bayan gerillaların cenazeleri bu uygulamalara maruz kalmaktadır.

Bugün de, halk ölüleri sokaklardan alıp dini kurlalar uyarınca gömmek istediği halde, keskin nişancılar halka ateş ederek bunu engellemektedir. Açıktır ki, ölülerin toplanması ve gömülmesinin koşulları olduğu halde; Türk devletinin silahlı güçleri bir zulüm uygulaması olarak bunu bilerek önlemektedirler.

Özyönetim ilan edilen bölgelerde saldırı pozisyonunda olan Türk askeri ve polisidir. Ayrıca ölülerini almak isteyen karşıt taraftır. Bu durumda Türk askeri ve polisinin kısa bir süre saldırılarına ara vermesi bile; ölülerin alınması için yeterlidir.

 

Sonuç olarak:

Bütün bu uygulamaları ortaya çıkan belgeler ışığında değerlendirdiğimizde, Türk devletinin uzun bir zamandır, yeni bir Kürt soykırımı gerçekleştirmek için hazırlık yaptığını anlayabiliyoruz. Belge ve uygulamalardan anlaşıldığı kadarıyla, uygulamaya konulan plan aslında Dersim soykırım planının güncellenmiş halidir.

Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez, Seve Demir, Fatma Uyar, Pakize Nayır şahsında Türk devleti katledilen özyönetim direnişçilerini ve diğer devrimcileri saygı ile anıyoruz.

 

Dipnotlar

----------------------------------------------------

 

[1] Mahmut Oral, Cumhuriyet, 04 Ocak 2016, http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/458503/25_kadin_oldu_onlarcasi_yarali.html

[2] Uluslararası İnsancıl Teamül (Örf-Adet) Hukuku, Uluslararası Kızılhaç Komitesi

CİLT 1, Bölüm XXXV, s. 457, https://www.icrc.org/eng/home/languages/turkish/files/uluslararasi-insancil-teamul-orfadet-hukuku-customary-ihl-vol1.pdf