'Barışın akademisyenleri' tahliye edildi
Barış Bildirisi’ne imza attıkları için tutuklanan akademisyenler Esra Mungan, Muzaffer Kaya, Kıvanç Ersoy ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı ilk duruşmada, adli kontrol şartı olmaksızın tahliye edildi. Serbest kaldıktan sonra ilk sözleri 'Barış ve demokrasi mücadelesine devam edeceğiz' oldu.
Evrensel / 22. 04. 2016
İstanbul Adliyesi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bugün görülen davada duruşma savcısı, 4 akademisyenin üzerine atılı suçun TCK 301. Maddesi kapsamında kalma ihtimaline binaen TCK'nın 301/4 itibariyle dava hakkında durma kararı verilmesini ve Adalet Bakanlığı'ndan yargılama için izin alınmasını talep etti. Ancak akademisyenlerin, “Mevcut delil durumu, kaçma şüphesi” gerekçesiyle tutukluluk halinin devamını istedi. Duruşmaya on beş dakika verilen aranın ardından ise savcı fikrini değiştirdi ve dosyanın Adalet Bakanlığı'ndan geç gelme ihtimali olduğunu bu nedenle akademisyenlerin mağduriyetine sebebiyet vermemek için tahliye edilmelerini talep etti. Mahkeme savcının her iki talebini kabul etti.
Dava hakkında durma kararı verilerek, Adalet Bakanlığından izin istenmesine ve avukatların tahliyesine hükmedildi. Akademisyenlerin avukatlarıysa kararın tahliye değil, beraat olması gerektiğini vurguladı. Böylece 40 gün sonra özgürlüklerine kavuşan 4 akademisyenin, ‘Terör örgütü propagandası yapmak’ iddiasıyla 7,5'ar yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasını isteyen iddianame çöktü. Duruşmada ifade veren 4 akademisyen de adeta barış ve demokrasi dersi verdi. Barış taleplerinde ısrarcı olduklarını ifade eden akademisyenler, imzaladıkları bildirinin aydın olmanın gereği olduğunu ifade etti.
BAŞKONSOLOSLAR DA DURUŞMAYI TAKİP ETTİ
"Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza attıkları gerekçesiyle gözaltına alınan ve çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanan akademisyenler Esra Mungan, Muzaffer Kaya , Kıvanç Ersoy ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı, "Terör örgütü propagandası yapmak" iddiasıyla 1,5 yıldan 7,5'ar yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Akademisyenlerin duruşmasını izlemek için HDP ve CHP milletvekilleri, çeşitli illerin barolarından avukatlar, Uluslararası Akademi Heyeti, Uluslararası Gözlemci Heyeti, emek ve meslek örgütleri ile demokratik kitle örgütlerinin yanı sıra gazeteciler Can Dündar, Erdem Gül ve tutuklu akademisyenlerin aileleri, İsveç Başkonsolosu Jens Odlandeir, Almanya Büyükelçi temsilcisi Robert Dölger ve Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Petr Mares de adliyeye geldi. Adliye önünde tutuklu akademisyenlere destek için yüzlerce kişi beklerken duruşma salonuna girmek isteyenlerin sayısının yüksek olması nedeniyle izdiham yaşandı.
TÜM SORUŞTURMALAR DÜŞMELİ
Tahliye kararı, adliye önünde bekleyenler tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Tahliye haberini, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” , "Barış talebi engellenemez” sloganları ve alkışlarla karşılayan kitle, “Bugünkü karar büyük ve kapkaranlık yanlıştan dönme çabasıdır. Barış istedikleri için akademisyenler hakkında açılan tüm idari ve adli soruşturmaların düşmesini istiyoruz. Şu iyi anlaşılsın ki bizlerin kaçma gibi bir niyeti yoktur. Bizler doğduğumuz bu yerlerden kaçma derdinde değil, bu topraklarda barışı var etme derdindeyiz. 4 kişiden fazlayız" dedi. Açıklamanın ardından, karara ilişkin değerlendirme yapan avukatlar da davanın düşmesi gerektiğini belirtti.
AKADEMİSYENLERİN SAVUNMALARI
İKİ BİLDİRİ DE BENİM SAVUNMAMDIR
Yrd. Dç. Dr. Meral Camcı: İsmail Beşikçi 'iddianameniz savunmamdır' demişti. Ben de 'İki metin de (bildiriler) benim savunmamdır' diyorum. Bilim insanı için aslolan düşünce üretmektir. Derhal beraat kararı verilmesini talep eder olduğumu, devleti muhatap gördüğünü vurgularım. Bilim insanı tanıktır. Aslolan eleştirel düşünce üretmek, yazmak, konuşmak, gerçekleştirmektir. Tanıklık dedim... Sesiz bir tanıklığın konu bile olmayacağı aşikardır. Kast ettiğim gerçekliğin yüksek bir şekilde dile getirdiği bir tanıklıktır. İmza metni sivil ölümlerine, yasaklara, yaşam hakkının ihmal edilmesine muhalefetin dile getirilmesidir. Ötekinin açısına sessiz kalmak mizacıma ve bilimsel ahlakıma uygun değildir. Talimat almam, tanıdığım tek inisiyatif kendi inisiyatifimdir. Emekten, eşitlikten yana inisiyatif alırım. Aydın birey içinde yaşadığı topluma karşı sorumludur. Beni olduğum noktaya getiren emeğe borcum var. Barış Davası, Aydınlar dilekçesinde olduğu gibi muhalif görüşler devletçe nahoş karşılanmıştır.
İMZALADIĞIMIZ BİLDİRİ AYDIN OLMANIN GEREĞİDİR.
Yrd. Doç. Dr. Kıvanç Ersoy: Mahkemenin karşısında Anayasayı savunmak da bize düşmektedir. Barışı savunmak, Anayasal haktır ve aydın olarak vazifemizdir. Bize ‘aydın’ diyor savcı; teşekkürler ama aydın kelimesinin anlamını bilmiyor. Aydın otoriteyi karşısına alır. Okuduğumuz ve imzaladığımız kelimeler aydın olmanın gereğidir. İmzaladığımız bildiri aydın olmanın gereğidir. Bizler cansız bedeni buzdolabında saklanan çocukların, beyaz bayrakla vurulanların can güvenliği için bildiriye imza attık. Barış istediğimiz için attık. Barışı savunmak aydın sorumluluğudur. Aydın hiçbir çıkar gözetmeden hiçbir yerden talimat almadan korkusuzca fikrini savunan kişidir.
'Suçluysa tabi ki tutuklu yargılanacak' demek 'Ölüyse güzel kokacak', 'Maviyse tabi ki kırmızı olacak' önermeleri gibi mantıksız. 'Kanlarında duş alacağız' diyenler dışarıdayken biz tutuklandık. Güvenlik güçlerinin işlerini aksattığımız söyleniyor, asıl bilim güçlerinin işleri aksatıldı. Sizden beklentim bu suça ortak olmayın. Bu iddianameyi hazırlayan savcı memleketin itibarını yerle bir etmekle suç işliyor. Bu iddianame bizim gibi işinde gücünde akademisyenlerden kahraman yarattı. Herkes 'Kıvanç hocanın denklemleriyiz' diyor. Kimsenin 'İrfan Fidan'ın ifadeleriyiz' diyeceğini sanmıyorum. 'Devlete halen meydan okumak' diye bir suç yoktur. İddianame vatandaşlık haklarını tanımamaktadır. Akademisyenler bağımsız bireylerdir kimse onları imza atmaya da, çekmeye de zorlayamaz. Hakkımda kaçma şüphesi bulunmaktadır iddiasını hakaret sayarım. Beş yaşındaki oğlum yurtdışındayım sanıyor
DEVLETİ TEKMEYLE DEVRİLEN MASAYA OTURMAYA GERİ ÇAĞIRDIK
Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan: İddianamenin 11 sayfasında elle tutulur hiçbir şey yok. Ne bir delil ne bir tanık var. İddianame asıl şunu demek istiyor: ‘Sen devlet gibi düşünmek zorundasın eğer bunun aksini düşünüyorsan tutuklarım. Devleti ısrarla barışa davet etme hakkım bulunmaktadır. Haftalardır haksız yere tutukluyuz. Ben gerçek ve kalıcı bir barış talep ediyorum. Biz devletin kulu değiliz, yurttaşıyız. Yurttaşların devletten talep edebileceklerini talep ediyorum. Bizim devletin parasını yediğimizden bahsedenler sanırım tam olarak ne yaptığımızı bilmiyorlar. Bir akademisyen olarak haftada 55 bazen- 60 saatini üniversitede çalışarak geçiren bir insanım. Bu ülkeye titiz, dürüst ve yaratıcı üretim yapmak üzere geleceğin potansiyel bilim insanlarını yetiştirmeye çabalayan biriyim. Biz devlete hitap ettik çünkü bizim tek yasal muhattabımız vardır. Devleti o tekmeyle devrilen masaya oturmaya geri çağırdık. Metnimiz bölgede yok edilen insanların, kentlerin metnidir. Metinde örgüte övgü değil, devlete hitap ve barış çağrısı vardır. Belirtmeyi zul görüyorum. Talimatla bildiriyi yazdığımız belirtiliyor. Biz akademisyenler talimat almayız. Okuyan, düşünen biri olarak devleti sorgulama eleştirme hakkım vardır. Derhal beraat istiyorum. Mahkeme aksi karar verirse hakkımı helal etmeyeceğim.
10 ÜZERİNDEN 2 VERİRDİM
Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya: Bugün bizim nezdimizde Türkiye vatandaşının barış hakkı ile düşünce ve ifade özgürlüğü yargılanmaktadır. İddianamede belirtilen çözüm süreciyle, davaya konu suç isnadının bağı kurulmamıştır. Savcılık iddianameyi Vikipedia'daki yanlış bilgilerden yararlanarak hazırlamıştır. Nutku iyi bir hoca değilim ama böyle bir (iddianame) yazıyı bir öğrencim verseydi 10 üzerinden 2 verirdim. Ülkenin içine düştüğü durumun işaretlerini 7 Haziran öncesi Diyarbakır'daki mitingde patlayan bombayla gördük. Suruç ve Ankara patlamalarında yüzlerce yurttaşımız hayatını kaybetti. Ülkemiz yangın yerine döndü. Bildirinin kaleme alındığı günlerde hükümet 1990'lar konseptine geri dönüş yapmıştı. Haftalarca sokağa çıkma yasakları ile sağlık ve eğitime ulaşılamadı. Cenazeler sokaklarda kaldı. Çocukların ölü bedenleri buzdolabında saklandı ve tek bir soruşturma bile açılmadı. Sağlık Bakanlığı 355 bin yurtdaşın evinden ayrıldığını söyledi. Biz bu ülkenin yurttaşları olarak maaşımızı alıp korunaklı hayatlatımızı sürdürmedik. Bildirimiz hükümete uyarı ve talep içeren bir bildiridir. Ağır insan hakları ihlallerinin durmasını istedik.
İddianamede söylediklerimiz değil söylemediğimiz şeyler yüzünden de yargılanıyoruz. Savcıya göre bizim bildirimizin yazılma nedeni özyönetime destek olmak. Bizim bildirimiz ile özyönetim arasında bir bağlantı yoktur. Özyönetim kelimesi bir kere bile geçmiyor bildiride, savcının yazdığı yerde ise 14 kere özyönetim kelimesi geçiyor. İddianamede suç olmayan eylemler suç olarak gösterilmiştir. BM gözlemcilerinin görevli göndermesine zemin hazırlamak diye bir suç olamaz. Erdoğan da bize hakaret ettiği konuşmasında Chomsky'ye 'Gelsin görsün' diye çağırmıştı. O çağırınca değil, biz çağırınca mı suç?" (İstanbul/EVRENSEL)