Vahşet bodrumlarından kurtulan tanık konuştu...
Cizre'de Türkiye'nin en büyük insanlık suçlarının işlendiği "vahşet bodrumlarının" yeni bir tanığı ortaya çıktı. O vahşetten şans eseri kurtulan 22 yaşındaki genç kadın, 'Ambulans bekliyorduk defalarca aradık geliyoruz adresinizi verin dediler, ardından etrafımız sarıldı ve ateş açmaya başladılar' dedi
DİHA / 23 Nisan 2016 15:14
HABER MERKEZİ - Şirnex'in (Şırnak) Cizîr (Cizre) ilçesinde AKP'nin gerçekleştiği soykırım operasyonları ile birlikte başlayan abluka ve kuşatmalarda yüzlerce insan katledildi. 'Cizre Katliamı' 'vahşet bodrumlarında' yaşanılanlardan sonra Kürt halkı yaralarını sarmaya çalışırken, Cizîr'de yapılan vahşetin yeni bir tanığı ortaya çıktı. Vahşet bodrumunda 45 yaralının sığındığı 3'üncü yerde olduğunu söyleyen tanık yaşanan vahşeti anllattı.
Herkes sivildi...
İsmini vermek istemeyen genç kadın, sığındıkları binada yanlarında Orhan Tunç'un da olduğunu ve hiçbir erzakın kalmadığını belirterek, şunları söyledi: "bizi çembere alımışlardı, çıkma imkanı yoktu. Herkes sivildi. Üniversite öğrencisi, aktivist vardı. 1 haftadır aç ve susuzduk. Su yakınımızdaydı patlatmışlardı ama kaynak iki bina arkadamızdaydı. Termal çalışmadığı zamanlar gidip alabiliyorduk. Bidonla su taşıyorduk. Erzak yoktu, bir yerlerden bulmaya çalışıyorduk. Oraya da gidemez olduk, en son bizim sığındığımız bina kalmıştı. Yaralılarımızın durumu çok ağırdı. Biraz bez ve tentürdiyot vardı. Yazmalarımızı, artık ne bulduysak sarıyorduk. Hava soğuktu. Açılan ateşle yaralanan kimi yurttaşlar da ablukadan dolayı çıkarılamamış ve bulunduğumuz yere getirilmişti."
'Orhan'nın bebeği vardı kurtulsun istiyorduk'
Sözlerine katliam günü yaşanılanları anlatarak sürdüren tanık, o güne dair şöyle devam etti: "Son hafta perşembe günü katliam gerçekleştirildi, çarşamba günü arkadaşlarımız yakıldı 3. bodrumda, salı günü hendeği düzelttiler. Biz bodruma da inemiyorduk. Ümidimizi kestik, kurtulsalar da yukarı çıkamazlardı. Benzin döküp yaktılar. Çarşamba günü saat 7-8 gibi hendek temizlenmişti. Askerler tam bodrumun önünde durdu, bodrumun içine lav mermisi attı, doçka attı. Biz arka tarafta sıkışmıştık. Orhan Tunç kurtulsun istiyorduk, çünkü 15 günlük bebeği vardı. Biz ölelim o kurtulsun istiyorduk. İki kişi inip benzin döküyor, sonra ateş atıyorlar. Arkadaşlar yaralı olduğu için müdahale edemiyorlar. Bir arkadaşın yarası sıyrıktı o kurtuldu. Yangından sonra 10'a yakın gaz bombası attılar. Sadece sesi duyuyorduk, başımızı çıkardığımız anda vuruyorlardı, yandaki evin üst katındaydık."
'Adresinizi verin geliyoruz dediler ama...'
Saldırı sırasında askerlerin araçlarından inmediğini ve pet şişelerle bodruma benzin attığını söyleyen tanık, "Akşam saat 8-9 gibi 6 kişi yukarı bulunduğumuz kata çıktı. Toplamda 25-26 kişi olduk. Hepimiz sivildik, Adil Küçük vardı, bir çocuğu var. O yanımızdaydı. Mahalleden çıkamayıp orada kıstırılmış halk vardı. 14 yaşında Mesut vardı. 25 kişinin 20'si yaralıydı. Derya Koç'un yarası küçüktü. En küçüğümüz 14 yaşındaydı. Korkuyordu, diyalog yoktu, konuşamıyorduk. Gece de gündüz de çok sessizdik, çünkü askerler çok yakındı. Binanın ateşe verilmesinden sonra kalan bu 25 kişi kurtulsun dedik. 'Akşam 7'de ambulans gelecek' dediler. Yangından sonra Faysal Sarıyıldız'ı aradık. Ambulansa durumumuzu anlattık, ambulans görevlisi 'Adresi verin' dedi. İnfaz, hapis, işkence korkusuna rağmen hayatta kalmak için aradık. Belki 10 defa ambulansı aradık. 'Adresi verin, neredesiniz, geleceğiz' diyorlardı. 10-11 defa aradık, yeniden geleceklerini söylediler. Özel harekâtçılar tarafından çembere alındığımızı gördük" ifadelerini kullandı.
Ambulansın gelmesiyle saldırı başladı...
Akşam saatlerine doğru gelen ambulanstan "Teslim olun" anonsu yapıldığını söyleyen tanık, sözlerini şöyle sürdürdü: "Geleceğiz ama tek ateş açılırsa geri dönmek zorunda kalacağız' dedik. Devlet güçleri tarafından ateş açıldı. O 25 kişiden biri hayatını kaybetti. Sabah 6'da da ambulansı aradık. Saat 7'de askerler gelip etrafımızı tamamen sardılar. İki zırhlı araç getirdiler. Bir tanesini inşaatın önüne koydular, belki arkada da vardı. Yan taraftaki binaya konumlanmıştılar, oradan da ateş ediyorlardı, bodrum tarafındaki inşaata da konumlanmıştılar. 'Teslim olun' dediler. Biz ne diyeceğimizi bilmiyorduk. Askerlere 'Orhan Tunç aramızda, küçük çocuğu var' diye bağırdık. Emel Ayhan, yanımızdaydı. 20 yaşındaydı. Saçının hepsi yanmıştı, vücudu sağlamdı. O sırada yeniden saldırı oldu. Saldırı sırasında sığındığım yere nasıl gittiğimi hatırlamıyorum."
'Önce Selfie çekelim sonra...'
O sırada caminin bodrumuna girdiğini söyleyen tanık, "Küçük bir bahçesi de var, orada herkesle irtibatım kesildi. Caminin bodrumuna girdim. Bisiklet ve çöp vardı. Karton vardı, çuvalı gizlenmek için giydim. Büyük çuval, telis. Çöp çoktu, hepsi duvarın kenarına yapışmış. Otomatik silah sesleri geliyordu. Askerlerin 'Elbiseleri getirin' dediğini duydum. Sonradan bunların soydukları arkadaşların elbiselerinden bahsettiklerini tahmin ediyorum. 'Bombayı ayaklarına bağlayın' dediklerini duydum. Sonra bomba sesi geldi. Ardından cenaze araçlarının sesi olduğunu tahmin ettiğim sesler duydum. Asker ve özel harekâtçılar, 'Selfie çekelim sonra cenaze aracına yükleyelim' diyorlardı. Birbirlerine küfür ediyorlardı. Çok iğrençti. Çok cinsiyetçi küfür ediyorlardı. Katledilen arkadaşlarımıza da çok küfür ediyorlardı. 'Cizre temizlendi' vs. diyorlardı. Benim bulunduğum yere de baktılar. Işık tuttular oraya, o gün 3 kişi gelip oraya baktı, beni görmediler."
Günler sonra...
Sığındığı yerde tahminen bir hafta gibi uzun bir süre kaldığını söyleyen tanık, sonraki günlere dair ise şunları anlattı: "3 gün hiç çıkmadım üzerime geçirdiğim çuvaldan. Sonra oradan ayrılmışlar. Artık araba sesi geliyordu. Sonraki gün araba sesleri geliyor, kalkıp oturuyordum, gözümü açıyordum. 1 hafta aç susuz kaldım. Mahalleye gelen halkın Kürtçe konuşma sesleri geliyordu. Bodruma yapılan saldırıdan sonra hiç çatışma olmadı. Sesler geliyordu. Askerlerin 'Sokağa çıkma yasağı devam etmektedir. Çıkarsanız müdahale edeceğiz' anonslarını duyuyordum. Günlerce sadece sesleri dinledim. Gece oldu, saat 3 gibi katliamın olduğu yere geçtim, sabah birilerine yetişip çıkarım diye. Sadece araba sesleri vardı, önceki gün de halkın sesleri gelmişti. Birden oraya geçtim, indim bodruma. Yine ateş açılmadı. Anladım ki sorun yok. Orada birikmiş çok kirli bir su vardı. O suyu içtim. Yukarı çıktım, katliamının olduğu yere. Hiçbir şey yapmadım. Kapının arkasına geçtim, birileri gelirse onlara yetişip diğer tarafa geçerim diye. Yukarıdan aşağıya indim bir kadın vardı, baktım önümden gidiyor. Saat sabah 7'ydi. Durumu anlattıktan sonra onun evine gittim."
(DİHA)