Perşembe, Kasım 21, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

"Peşmergeler silahlarımızı topladı, IŞİD saldırdı"

 

 

"Peşmergeler silahlarımızı topladı, IŞİD saldırdı"

        Kavurucu yaz sıcağının Cizre'yi alev alev yaktığı erken bir kuşluk vakti gidiyoruz tarihin en talihsiz halklarından biri olan 'Ezidilerin kaldıkları kampa. 

        Benimle birlikte Şengal Dağı'na gelecek değerli iki dostumdan biri beni Şırnak eski milletvekili ve yazar olarak tanıtıyor onlara. Bizi ayakta yorgun yüzlerinde yıkık bir ifade ile karşılıyorlar. El sıkışıyoruz. Nasılsınız diye sormak tuhaf kaçacak, acı tablo ortada. Hemen konuya girip neler yaşadıklarını soruyorum. Önce Êlî Êhmed, sonra ötekiler anlatıyor. Ağız birliği etmişçesine, "Peşmerge silahlarımızı aldı, IŞİD de saldırdı,"diyorlar.  Bu sözler karşısında tokat yemiş gibi irkiliyorum. 

            Şaşkınlığımın geçmesini beklemeden, "IŞİD bir hafta önce gelip, 'Şengal' ı yakacağız, buraları terk edin,' diyerek bizi tehdit etti," diye sürdürüyorlar konuşmalarını.  Bunları söylerken kızgın bakışları Şengal Dağı'nın olduğu tarafa uzanıyor. Yüzleri sinirli bir seğirmeyle sararıyor, sesleri sertleşiyor, önünde durduğumuz beton duvarda kamçı gibi şaklıyor. 

           

"Yardım istemek için Serbest Babîrî, Şéx Êlo ve diğer peşmerge yetkililerine gittik,"diyorlar. "Bize, 'Onlara kulak asmayın, biz sizi koruruz,' diyerek bizi köylerimize geri gönderdiler.

            Saldırıdan bir gün önceydi, peşmergeler gelip, 'Size bunların daha ağırını vereceğiz,' diyerek silahlarımızı topladılar. Biz de onlara inanarak silahlarımızı teslim ettik. Böylece tamamen savunmasız hale gelmiş olduk. Nereden bilebilirdik o gece saldırıya uğrayacağımızı!

            IŞID UYKUMUZDA SALDIRDI

            IŞİD 3 Ağustos gecesi saat 3 sıralarında saldırdı. Uykudaydık, gecenin karanlığında neye uğradığımızı şaşırdık. Sanki kıyamet kopmuştu. Son teknik silahlar kullanıyorlardı. Silahlarımız olsa onları geri püskürtebilirdik. Kendi imkânlarımızla saat 5'e kadar direndik. Bizi koruma sözü veren peşmergeler ortalıkta yoktu, tek bir kurşun bile atmadılar.

           KAÇIRILAN KADINLAR “HELAL” DİYE TECAVÜZE UĞRADI

            IŞİD uzun menzilli silahlardan sonra top atışı başlatınca daha fazla dayanamadık; arabası olanlar kaçtı, kalanlar ise bir kısmı dağa sığındı, bir kısmı da çoluk çocuk çetenin eline düştü. Ele geçirdikleri erkekleri öldürdüler, kızları ve genç kadınları  ise sürükleyerek götürdüler. 1500 kadının kaçırıldığını tahmin ediyoruz. İnsan söylemeye utanıyor, sonradan öğrendik ki 'helâl" diye kadınlara tecavüz etmişler ve cariye olarak meydanlarda köle gibi satışa çıkarmışlar.

            Biz dağa kaçtık. Dağ şartlarına dayanamayan yüzlerce çocuk ve yaşlı insan susuzluktan kavrulup öldüler.

            Şengal Dağı'nda sıkışıp kalan hâlâ binlerce insan var. Burada olanlardan bazılarının eşleri, çocukları ve kardeşleri orada kaldı. Aileler paramparça... Seyrek de olsa bazılarıyla

telefon irtibatı kurabiliyoruz. Dağdakiler çaresizlik içinde dünyadan yardım bekliyorlar. Dün Koço köyünden haber aldık, 600 erkek öldürülmüş, yüzlerce kadın alınıp götürülmüş. Kadınlar ve çocuklar ne durumda bilen yok. "

            Sözü sonra sekiz gün süren çileli yolculuklarına getiriyorlar:

            "Bizi Şengal Dağı'dan gruplar halinde PKK'liler ve YPG'liler getirdi. Bizimle ekmeklerini ve sularını bölüştüler. Onlar olmasa arazide insan avına çıkan çeteler bizi de öldürürlerdi. Bizim için hayatlarını düşünmeden ortaya koyan bu gençlere can borcumuz var. Onlardan bazılarının  bizi gruplar halinde Şengal'den sınıra getirirken öldürüldüğünü öğrendik, acımız daha da arttı. "

            Habur sınır kapısında herhangi sorunla karşılaşıp karşılaşmadıklarını soruyorum.

            "İlk başlarda pasaportları olanların Habur sınır kapısından girişlerine izin verildi. Ancak ne olduysa birkaç gün sonra Kürt ve Türk hükümetleri birlikte kapıyı kapattılar. Şimdi kapı iki taraftan da kapanmış durumda, pasaportu olanlar bile giriş yapamıyor,"diyorlar.

            Konuşmamız sürerken genç bir arkadaş da aşağıda göreceğiniz fotoğrafları çekiyor.

 

SİLOPİ KAMPINDA VAHŞETİN TANIKLARI

            Birkaç saat süren sohbetten sonra vedalaşıp Cizre'den Silopi'deki çadır kampına hareket ediyoruz. Silopi kampı bir yas evi sessizliğiyle karşılıyor bizi. O boğucu sıcakta buz gibi bir hava çökmüş kampın üstüne. Onlar da Cizre'dekiler gibi tüylerimizi diken diken eden kanlı bir vahşeti anlatıyorlar. Onlarca IŞİD'linin sırayla tecavüz ettikleri kadınlar, başkalarına ibret olsun diye karnı deşilen hamileler, göğüsleri kesilen yaşlı kadınlar, koyun boğazlar gibi kafaları kesilen erkekler… Hiçbir kelimenin anlatamayacağı bir jenosit…

            Genç bir adam -adının Adil olduğunu öğreniyoruz- bizi bir sedyede kaskatı yatan karısının yanına götürüyor. Fotoğrafta da göreceğiniz genç kadının adı Xerîbe Faris… 25 yaşında gösteriyor, üç çocuk annesi…  Korkuyla büyümüş gözleri tavanda donup kalmış. Ona adıyla sesleniyorum, beni duymuyor, duysa da konuşamıyor. Onunla göz göze gelmeye çalışıyorum, beni görmüyor, çevreye tamamen ilgisiz, koyu kahverengi iri gözleri tavanda öylece çakılı duruyor.

            Adil, balmumu sarılığındaki yüzünde mahcup bir ifadeyle boynu bükük karısına, Xerîbe'ye bakıyor. Onu ve halkını koruyamadığı için utanıyor sanki. "Biz köyden kaçarken Xerîbe kafaları kanlı bedenlerinden kopmuş cesetler görünce korkup felç geçirdi. Onu orada bırakamadım, komşular da yardım etti, sekiz gün sırtımızda taşıyarak getirdik,"diyor.

            Bu mahcup genç adamı dinleyince, "İnsan olmak işte bu!" diyorum kendi kendime. Onun karısını şefkatle saran bakışlarında vahşi IŞİD çetesine inat, sevginin dağlara diz çöktüren ve ölüm yolculuklarını dayanılır hale getiren gücünü görüyorum.

           

IŞID İSTANBUL’DA CAMİ YAKIYOR

          Kamptayken İstanbul'dan Azeri bir arkadaşım telefonla arıyor. "IŞİD İstanbul'da cirit atıyor, "diyor. Bayram günü İstanbul'un orta yerinde bayram namazı kılıp cihat çağrısı yapan IŞİD'lilere karşı AKP ve onun savcılarının sessizliğine işaret edip şöyle diyor: "Azerilerin Esenyurt' ta iki camileri var. IŞİD'liler AKP'den aldıkları cesaretle camilerimizin imamlarını şiilere farklı bir namaz kıldırıyorlar diye tehdit ettiler, sonra da camilerimizi ateşe verdiler."

            IŞİD'in İstanbul ve daha birçok kentte cirit attığı ve AKP'den destek gördüğü artık bir sır değil.  Muhalefet -Kürt muhalefeti de içinde- bunun hesabını AKP'den sormuyor. Oysa AKP bu soykırımdan sorumlu tutulup istifa etmek zorunda bırakılmalıydı. Belli ki, parça bütüne bir defa daha feda ediliyor!

            Silopi'deki kamptan ayrılırken, bu karanlık belânın önüne nasıl geçilebileceğini soruyorum 'Ezidilere. "Silahtan başka bir çare yok!"diye cevap veriyorlar. Silahsız olarak yüzbinler halinde Şengal Dağı'na yürümekten söz ediyorum. "Düşünmeden tararlar,"diyorlar.

            Tarihte silah icat edenlere, satanlara, bu vahşi çeteyi silahlandıranlara ve yardım edenlere lanet okuyarak ayrılıyoruz bu mazlum insanların yanından.

HABUR SINIR KAPISINDAN KARAKOLA

            Daha sonra Şengal Dağı'na gidişte bana rehberlik edecek iki arkadaşımla birlikte Habur sınır kapısına doğru yola çıkıyoruz. Ben coğrafyanın yabancısıyım. Arkadaşlarım Habur'u geçtikten sonra Rojava sınırını izleyerek Şengal Dağı'na ulaşacağımızı söylüyorlar. Bizi birkaç kilometre ötede neler bekliyor bilmiyoruz!

            Habur sınır kapısında uzun araç kuyruğu yavaş yavaş ilerlerken, biz arabada 'Ezidi halkının tarih boyunca uğradığı katliamları konuşuyoruz.

            Gergin bir bekleyişten sonra sıra bize geliyor, kabinde bilgisayarın başında oturan polis memuru bilgisayara bakıp yurt dışı yasağımın olduğunu söyleyince şaşırıp kalıyorum. Oysa bir gün önce mahkeme bize avukatımın başvurusu üzerine yasağın kaldırıldığını söylemişti. Polis durumu telefonla karakola bildiriyor. Az sonra iki polis gelip beni suç işlemişim gibi arabayla karakola götürüyorlar.

            Götürüldüğüm odada pencere kenarına konulmuş masada bir polis memuru oturuyor. İzin istemeden bir sandalyeye çöküyorum. Yorgun ve gerginim. Masadaki polis önündeki bilgisayardan başını kaldırıp, "Çıkış yasağınız var, pasaportunuza el koyacağız,"diyor. Bağırıp çağırmanın bir yararı yok, devleti tanıyorum.

            Karakolda telefonla Avukat Halit Sinan'ı arıyorum. Sinan'ın yaptığı araştırma sonucunda, mahkemenin yurtdışı yasağını kaldıran dosya numarası ile polisin bilgisayarındaki dosya numarasının örtüşmediği ortaya çıkıyor. Ortada bir hile var. Polisin bilgisayarına bu yasak nasıl işlenmiş, kim işlemiş öğrenemiyoruz! Bunun apaçık bir zorbalık olduğunu söylüyorum polise, ancak çırpınmam ve diretmem nafile, çıkış yapmama izin verilmiyor. Tutanak tutup bir örneğini bana veriyorlar.

            Ben ve arkadaşlarım Habur kapısındaki koşturmacadan kan ter içinde Silopi'ye döndüğümüzde karanlık çoktan basmış, yıldız seli altındaki şehir tenhalaşmıştı. Botan geceleri de çok sıcak.

            Avukatım bu meçhul zorba yasağın kaldırılması için tekrar mahkemeye başvuruyor. Şengal Dağı bizi bekliyor. 

Kaynak: http://rojevakurdistan.org/mahmut-al-nak/15090-pesmergeler-silahlarimizi-topladi-isid-saldirdi