Savaş ve ahlak
Hasan Sağlam
Özgür Politika
07 Mart 2016
Dersim 38 soykırımından sonra sağ kalanlar sürgün edilirler. Sılo Phıt çıktığı dağlardan inmez, teslim olmaz. Yedi sene dağların hırçınlığına sığınır. Dersim’in uçurum boylu kışlarında Laç Deresinin derin mağaralarında taştan yastık, palamuttan aş, kardan su içerek tam yedi sene kalır.
Ol hikaye şöyle anlatılır: Sılo Phıt, Abudullah Alpdoğan komutasında Ragıp Gümüşpala adında bir Türk istihbarat subayını esir alır. Hiçbir hakaret işkence etmeden bütün insani değerleri göstererek, savaş ahlakını en üst düzeyde uygular ve bir buçuk ay resmen misafir eder. Subay yaralıdır, tedavi eder iyileştirir. Devlet, subayın ölümünü ilan etmiş ve merasim töreni düzenlemiştir, oysa bilirler Gümüşpala esir ve Dersim’in en sefkan yiğitlerinden biri olan Sılo Phıt’ın elindedir. Fakat devlet karizmasına yakıştırmaz bu durumu, onun esir düştüğünü söylemez. Kendi subayını öldü ilan eder. Bundan haberi olmayan Ragıp Gümüşpala serbest bırakılmak için ricada bulunur.
Sılo Phıt derki; "seni bırakırım ama sen karakola yaklaştığında oyun yapar seni öldürürler. Çünkü sen benim esirim oldun, bunu devlet kabullenmez." Bunun üzerine Sılo Phıt karakola haber yollar kendisinin teslim olacağını söyler. Subayın elbiselerini çıkarıp, kendi elbiselerini giydirir ve eline beyaz bezden yaptığı bayrağı tutuşturur. Karakola en yakın yere kadar götürür; "uzaktan ses çıkarma, karakoldakiler hepsi seni görünceye kadar sus, çünkü uzaktan sen olduğunu anlarlarsa vururlar" diye tembih eder ve yollar. Bu taktik aynen uygulanır. Onlar Sılo Phıt'ı teslim almak isterlerken, öldü dedikleri subayı çıkar gelir.
Dersim tertelesi kırımla biter. Sağ kalanların sürgünlüğü ile soykırım devam eder. Günümüzde bütün Kürdistan’ da uygulanan budur.
Bu zaman içinde emekli olan general Gümüşpala bir gün Elaziz'den Erzincan’a giderken mecburen yolunun geçtiği Dersim’e konuk olur. Unutmadığı, savaş ahlakına ve cesaretine hayran olduğu Sılo Phıt’ı sorar. Hala dağlarda olduğunu duyunca vefalanır, gidip konuşmak ister.
Arar-sorar ve gider yaşadığı bölgede onu bulur. Dağda inmesi durumunda hiçbir ceza-i müeyyide uygulanmayacağı teminatını verir ve Sılo Phıt'ı razı eder. Sılo Phıt'ın Elaziz’e götürüleceğini duyan köylüler, kasabalılar, kadın erkek, çoluk çocuk dağların yağız yiğidini görmek için yollara dökülürler. Elaziz'de bürokrasi gereği mahkeme kurulur. Biraz da alaya alarak Sılo Phıt'a sorar yargıç; "sen o dağlara neden çıktın ne yapıyordun?" der. Sılo Phıt; "biz kendi topraklarımızda yaşıyorduk, siz gelip bizim kadınlarımıza, topraklarımıza saldırdınız, biz de savaştık." Cesaret ve kararlılık karşısında susan yargıç kısmen sözünde durur. Ona hapis cezası vermezler, fakat Sılo Phıt'ı askere alırlar.
Tahmini olarak kırklı yaşlarda olan Sılo Phıt'ı askerliğini yapsın diye Van'a yollarlar. Bunu da kabullenmez Sılo Phıt. Zorunlu olarak gönderildiği bu esarete dayanamaz ve İran'a firar eder. Akıbetinin ne olduğu dahilinde bilgim yok. Oralarda nasıl yaşadı, nasıl öldü bilemiyorum. Ama adaletli değil hiç bir şekilde. Zira o Türk subayını kendi makamına teslim etti, hem de hiçbir ceza, eza vermeden. Ama adaletin terazisi aynı tartmadı. Evet, hapis cezası vermediler, ama kırk yaşında birini askere yolladılar, esir ettiler.
Geçmişten gelen bu zihniyet üst perdeden devam ediyor. Bay Recep bir kuduz saldırganlığında, kendisine bir kelime muhalefet edeni "düşman" azlediyor. Suya düşman, doğaya düşman, çocuğa, kadına düşman. Kendisine köle olmayan her erkeğe düşman. Bu uçuruma gitme, bu narsist hastalık sadece onu değil, maalesef ki halkları birbirine kırdırıyor. Ve bir ülke bir coğrafya göz göre bu şahsın şizofren tutkuları itibarı ile resmen tükeniyor.