Hüdapar tarihin ve siyasetin neresinde duruyor?
Ahmet Aydın
19 Mart 2024
Hüdapar’ın Dersim belediye başkan adayı M. Ata Yüksel, Seyit Rıza’nın yaşadığı bölgeyi gezmiş. Yüksel’in gezdiği bu bölgenin hemen yakınlarında bulunan Palaxin adlı yerde, bir mağara vardır. Alişer Efendi ve eşi Zarife Hanım 1937 yılında bu mağarada, devlet tarafından satın alınmış üç Dersimli milis tarafından katledildiler. Bu üç milisten birisi olan Zeynel, Alişer'in kirvesiydi. Üstelik Seyit Rıza ile aynı aşirettendi. Bu milisleri devlet adına Alişer'i öldürmeleri için ikna eden de, Seyit Rıza'nın yeğeni Raberê Qop'du. Aslında aynı ekip Seyit Rıza'nın da peşindeydi. Ona ulaşabilselerdi, onu da öldüreceklerdi. Zeynel, Alişer ile olan kirvelik bağı sayesinde onun kaldığı mağaraya girebilmiş ve onu ve eşini öldürüp, başlarını keserek devlete teslim etmişti. Dersimliler, bir sorumlulukları olmadığı halde, hala bu hainlikten utanç duyarlar. Alişer ve Zarife Hanım konusu her açıldığında, belki belli ettirmezler ama işin bilincinde olan her Dersimlinin yüzü kızarır.
Sözün kısası, 1937-38 Dersim soykırımı sürecinde devletle işbirliği yapanlar Dersim’de sadece can kayıplarına yol açmadılar. Onlar Dersim’in kültürüne büyük zararlar verdiler ve ulusal ruhunda büyük yaralar açtılar.
Burada M. Ata Yüksel'in kişiliğini tartışmıyoruz. Anlaşılıyor ki, Yüksel yukardan gelen ve çok büyük ihtimalle devletin karanlık koridorlarında hazırlanan bir ‘’açılım planını’’ uygulamaya çalışıyor. Kürdistan toplumunda Hizbullah ve Hüdapar çizgisine karşı var olan algı ve kanaatlerin kırılması, böylece Hüzbullah’ın yaşadığı toplumsal izolasyonun aşılarak, bu çizginin kitleselleşmesinin önün açılması hedefleniyor. Böylece daha önce ulusal harekete karşı ağırlıklı olarak şiddete-teröre dayalı olarak geliştirilen karşıt harekete siyasal bir nitelik ve rol kazandırılmaya çalışılıyor.
Küçük bir olasılık olarak, farz edelim ki, açık olarak ifade etmese de, Hüdapar tarihindeki yanlışların kısmen de olsa farkına vardı ve devletten bağımsız olarak değişmeye ve ulusal bir çizgiye gelmeye çalışıyor. Bu durumda bizim önerimiz şudur: Mesele ev onarma, anıt dikme ve gönül okşayıcı söylemlerle üstesinden gelinecek bir mesele değildir. Ortada uzun bir süreç içinde yaşanmış ve insanların belleğine işlemiş, neredeyse değiştirilemez gibi duran bir birikim ve yargılar vardır. Siz önce yüz yıllık bir tarihsel ve sosyal cepheleşmedeki yerinizi açık ve somut olarak ortaya koyun. Siz önce devletle işbirliği içinde Dersimlilere saldıran Rayberê Qop ve milis çetesinin cephesinden en azında kopmaya çalıştığınızı ispatlayın. Sonra Seyit Rıza’nın eviyle ve açılımlarla ilgilenin.
İsteyen istediğini söylesin, ancak belge, eylem ve tanıklarla sabittir ki, Hizbullah devlet tarafından Kürt ulusal hareketine, Kürdistan’daki devrimci-demokratik uyanışa karşı kuruldu. Hizbullah’ın ideolojik-politik ve pratik çizgisi ulusal, yurtsever bir çizgi değildir. Hizbullah bugüne kadar devlete karşı değil, Kürt halkına karşı savaştı. 80’li-90’lı yıllarda yapılanlar uzak geçmiş gibi ve işlenen suçlara PKK’nin yanlışları gerekçe olarak gösteriliyor. Bu doğru değildir.
Çünkü;
- Hizbullah devletin kendisine verdiği rol ve gerici bir ideolojik-siyasal çizgi doğrultusunda, bazı durumlarda devletten daha vahşi bir biçimde insanlığa karşı suçlar işledi. Bu suçlarla ilgili tutuklanan Hizbullahçılar da devlet torpili ile serbest bırakıldı. Biz Hizbullah’ın ve o geleneğe dayanan Hüdapar’ın bu çizgiden koptuğuna ve işlenen suçlarla ilgili herhangi bir pişmanlık gösterdiğine ilişkin somut ve ciddi bir veri görmüyoruz. Aksine Hizbullah çizgisinin aynen sürdürüldüğünü görüyoruz.
- Hizbullah Kobani eylemleri sürecinde Kobani’deki Kürt savaşçılarına destek amacıyla gösteri düzenleyen Kürtlere, devlet güçleri ile birlikte saldırdı. Bu saldırılarda onlarca insan katledildi. Bu tamı tamına 1937-38 soykırımı sürecinde devletin yanında Dersimlilere saldıran milislerin yaptığı türden bir milis faaliyetidir. Dahası Hüdapar IŞİD’i desteklemiştir.
- Yine yakın zamanda Demirtaş Hüdapar’lıların dahil olduğu bir provokasyonu deşifre etmişti. Demirtaş, onlarca Hüdapar’lının silahlandırıldığını ve ellerine, verilecek bir işaretle katledilecek 100 kadar Kürt aydını ve siyasetçisinin isimlerinin verildiğini açıklamıştı. Demirtaş bu provokasyonun başlatıldığını, bir Hüdapar’lının karanlık şekilde katledildiğinde ve hemen ardından 4 mahalle temsilcilerinin katledildiğini de açıklamıştı.
- Basına konuşan Hüdaparlılar, ‘’devletin yanında olduklarını ve Kürt yurtseverlerinin kafasını keseceklerini’’ söylemekten de çekinmiyorlar. Daha dün kendisini ‘’Alevi partisi’’ gibi göstermeye çalışan Hüdapar’ın bazı üyeleri, oyunu daha fazla sürdüremeyip, DEM Parti Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları’na ‘’Nusayri Aleviliği’’ kimliği üzerinden saldırdı.
- PKK değil de, bir başka Kürt örgütü silahlı mücadeleyi böylesine büyütseydi ve PKK’nın yaptığı yanlışları yapmasaydı bile, Hizbullah aynı şekilde bu harekete de saldıracaktı. Çünkü; Hizbullah’a devlet tarafından biçilen misyon anti-ulusal misyondur. Kaldı ki, PKK’nın yanlışları Hizbullah’a vahşice suç işleme hakkı tanımaz. Üstelik, Hizbullah sadece PKK’lılara değil tüm ilerici-yurtseverlere saldırmıştır.
Sonuç olarak; Hizbullah ve bu geleneğe yaslanan Hüdapar, ideolojik-siyasal çizgisinde ve pratiğinde ciddi bir dönüşüm yaratmadığı ve bugüne kadar izlediği işbirlikçi çizgiden kopmadığı sürece, toplumun farklı kesimlerine yönelik ‘’açılım’’ gibi gösterilen bütün bu medyatik gösteriler, halkı gaflete düşürmek için girişilen sinsi ve tehlikeli oyunlar, halkın içine sızma ve içerden vurma taktikleri olarak görülürler. Ki bu yargı, hiç de yanlış bir yargı olmaz. Unutanlara hatırlatalım, Hüdapar bugünkü AKP-MHP faşist iktidar bloku ile aynı cephede yer almaktadır.
Bu rejimin şefi Erdoğan da, 37-38 Soykırımı nedeniyle Dersimlilerden ‘’özür dileyebileceğini’’ söylemişti. İşte bu derece ‘’hümanist ve demokrat’’ söylem kullanan Erdoğan, 2014 yılında Ergenekoncularla birlikte, Mustafa Kemal’in 1937 yılında yaptığı Dersim soykırım planlarını Genel Kurmay’ın tozlu raflarından indirmiş ve bu planları örnek alarak Kürtlere karşı ‘’Çöktürme Planı’’ adıyla yeni bir soykırım planı hazırlamış ve uygulamıştır. Afrin’de ve Rojava Kürdistan’ının diğer bölgelerinde etnik temizlik yapacaklarını Erdoğan bizzat kendisi itiraf etmişti. Aynı Erdoğan yine M. Kemal’i örnek alarak ‘’kadın, çocuk fark etmez gereken yapılacaktır’’ diyerek, gerçekten de kadın, çocuk, yaşlı demeden Kürtleri sokak ortasında öldürmüş, üstelik cenazelerinin günlerce sokaklarda ve buzdolaplarında kalmasını sağlamıştır.
Kısacası kimse Hüdapar’dan Erdoğan ve AKP tipi açılım istemiyor, eğer ciddiyseniz faşizmden kopun ve bunu pratik olarak halka gösterin. Gerisi arkasından gelir.